Külkedisi anlatıları
Bahar Çelik OMUR
Son yıllarda başarı hikayeleri anlatan kitaplar, röportajlar, bloglar, sosyal medya hesapları ne kadar da yaygın. Hem kariyer hem çocuk yapanlar, sosyal hayattan geri kalmayanlar üstüne bir de formunu koruyanlar, sağlıklı beslenenler. Kısaca hiçbir şeyden geri kalmayan ve bunu anbean paylaşan insanlar topluluğu. Özellikle de kadınlar. Durum böyleyken arka kapağında “Büyük işler başarmamış ama prenses de olmamış; yine de halinden memnun, genç yaşlı, yaşlı genç kadınlara ait öyküler...” yazan bir kitabı almamak olmazdı.
Külkedisi Manifestoları bir kolektif kitabı ve hazırlanması oldukça uzun sürmüş. Yazarları ünlü isimler değil. Bir şekilde yolları kesişmiş, tanışmış bir yerlerde karşılaşmış ve birbirlerini dinlemiş kadınlar. İbretlik yaşam hikayeleri değil dinleyeceklerimiz. Ya da başucu kitabı olma derdi ile yola çıkmış bir ekip de yok karşımızda. Bu manada yatay düzlemde hareket eden bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü hikayeler bize ders vermiyor sadece kadınlar kendini anlatıyor. Örneğin kızını dağa gönderen Gülsüm’ün ağıtlarını değil gündelik yaşamını dinliyoruz.. Ev iş koşuşturmasında adını bile unutan Yasemin, kızını başka bir kente gelin veren Naciye Hanım, soğuk bir yılbaşı gecesi bankta uyuyakalan isimsiz kadın, anneannesine tutkun şımarık prenses ve diğerleri.
Basın bülteninde “Bu tuhaf ve eksikli Külkedisi Manifestoları öykü desen öykü değil, manifesto desen manifesto değil” denen anlatılar okuyanın kalbinde minik sızılar, bazen de bir yumruk acısı bırakıyor.
Gücünü belki de sıradanlığından ve büyük harflerle konuşmamaktan alan bu kısa anlatılar boş zaman endüstrisinin sunduğu sınırsız seçenekler dolayısı ile birer edilgen bireye dönen, kendini unutan, sadece izleyen ve gösteren bireylere kendini hikayesini dinlemesi için fırsat tanıyor. Duyduklarının bir kıymeti olacak kuşkusuz.