Önceliğimiz barış
Olcay OZAK
İstanbul
Seçim yaklaşırken işçiler ne düşünüyor diye Sultangazi’de konfeksiyon atölyelerini dolaşarak işçilere partimiz Emek Partisinin çıkardığı Emeğe Sesleniş bildirilerini dağıtıp onlarla çay molalarında sohbet ettik.
Apartman altlarında, birçoğu havasız ve ışıksız ,bir işyerinden çok izbe bir bodrumu andıran, irili ufaklı atölyelerde son ses açılmış arabesk müzik eşliğinde insanı sağır edercesine çıkan makine seslerinin arasında; bu dünyada değilmişçesine makinenin iğnesinin her darbesini hipnoz olmuşçasına takip eden tekstil işçileriyle konuştuk.
Atölyenin kapısından içeri girdiğimizde bizler genellikle patron veya patronun sorumlu olarak görevlendirdiği birileri “Kimsiniz, niçin geldiniz” vs. diyerek girişimizi engellemeye çalışsa da, bizler o ilk andaki kargaşadan faydalanarak işçilere bildirilerimizi dağıtıp bir yandan da sesli bir şekilde oraya niçin geldiğimizi ve işçilerin birlikte mücadelesinin önemini, barışı demokrasiyi, 1 Kasım seçimlerini ve beklentilerini konuşmaya çalıştık.
Biz bildirilerimizi dağıtırken işçiler makinelerinden başlarını kaldırmadan bize kaçamak bir bakış atıp içten bir gülümsemeyle bizleri selamladılar.
Bu atölyelerde çalışanların büyük bir kısmını Suriyeli işçiler oluşturuyor, çoğunluğu Türkçe bilmiyor. Biz bildiri verirken onlar bize “Suriya, suriya, Türkçe yok” diyerek ya da işaret diliyle göçmen işçi olduklarını anlatmaya çalışıyorlar. Patron ve ustabaşı hemen araya girip “Abla onlar Türkçe bilmiyor boşuna onlara vermeyin” diyerek engellemeye çalışsa da biz onların da işçi olduklarını, burada çalıştıklarına göre mutlaka bir iletişim yolu bulunabileceğini belirtiyoruz.
İşçilere çalışma koşullarını sorduğumuzda “Görüyorsunuz durumumuzu, bu koşullarını nesini beğenelim. Ancak ne yapalım her yer aynı” cevabı ile sıkça karşılaştık.
İşçiler asgari ücret konusunda şunları söyledi:
-Asgari ücret nasıl yetsin ki, en ucuz ev kirası 700-800, her şey para eğitim, sağlık hep para. Aldığımız üç kuruş hiç bir şeye yetmiyor, yetmez de.
-Çalışma saatlerimiz 10-12 saat, çok yorucu, gürültüyü duyuyorsunuz, akşam eve gittiğimizde ne konuşmaya ne de bir şey okumaya halimiz de zamanımız da kalmıyor.
-Bizler de emeğimizin karşılığını almak istiyoruz. Ancak örgütlülük yok, işe giriş çıkış çok sık yaşanıyor. Sigorta falan çoğu yerde yok. Birçoğumuz harç-borç içinde yaşamaya çalışıyoruz. Sonumuz ne olacak vallahi biz de bilmiyoruz.
İşçilere “Seçimlerden ne bekliyorsunuz” diye sorduğumuzda ise şunları söylediler:
-Öncelik barış diyoruz. Yazık gençlerimize nasıl kıyıyorlar, bu savaşın hiç kimseye faydası yok.
-Bir an önce ülkeye huzur gelsin istiyoruz.
-Bu seçimde 7 Haziran seçiminden çok da farklı bir sonuç olacağını sanmıyoruz. Herkes için hayırlı olan seçilsin.
HDP’ye oy verecek işçi sayısı da oldukça fazla. Barış ve demokrasi konusunda HDP’nin söylediklerini önemseyen işçiler, emeğin sorunlarına ilişkin ise hiçbir partiye güvenmiyor.
Suriyeli işçiler konusunda ise; patronların Suriyeli işçileri ucuz çalıştırdıklarını, kendileri için de tehdit olarak kullanarak “Eğer çalışma koşullarını beğenmiyorsanız dışarıda bir dolu Suriyeli işçi bekliyor, hem de daha ucuza çalışıyorlar” dediklerini aktardılar. Ama bundan dolayı Suriyelileri suçlamıyorlar: “Sonuçta onlar da yerinden yurdundan olmuşlar. Herkesin işe ihtiyacı var. Onları devlet getirip bizim içimize soktu. Yazık, çoğu karın tokluğuna çalışıyor.”
Son olarak Ankara’da yaşanan katliamı soruyoruz:
-Bu katliamı IŞİD yaptı, belli ama nasıl yaptı niye engel olmadılar, polis ne işe yarar, MİT bunu nasıl takip etmez... Hepsi soru.
-Bu katliam barış istediler diye oldu. Barış isteyenleri öldürdüler, savaşın olmasını ve sürmesini isteyenler bu katliama ortak olmuşlardır. Sendikaların çağrısı ile o insanlar Ankara’ya gitti. Emekçiler meslek örgütleri ile barış ve demokrasi isteyenlerle kol kola barışı haykıracaklardı. Bu örgütlülüğe tahammül edemeyenler bu korkunç katliamı yaparak ortalığı kana buladılar.
-Ankara’da yaşanan bu korkunç saldırıyı kınıyoruz ve barıştan yana olmamız gerektiğini düşünüyoruz.