01 Kasım 2015 04:25

Meğer mevzu ‘süpürgeymiş’...

Paylaş

Hacer YÜCEL

Doktora çok gittik... Her branşına hem de... Tepeden tırnağa baktılar, sağ olsunlar. Söylenenlere karşı bir “tatmin” duygusu geliştiremeyince, psikolog hanımefendiyi yol eyledik kendimize. Temiz çıktık. Tek itirazı ‘bizli’ konuşma biçimineydi. Yok bu böyle olmayacak dedik, ‘biz’ olarak karar aldık, psikiyatra gittik, kovulmaktan beter etti. Temiz çıktık yani; yine yeniden... Kardeşe vardık, bizde bir şey var; ama bulamıyorlar, ‘bir yardım etsen’ dedik. “Bir şeyin yok, ileri derecede salaklıktan başka” dedi, “Salaklık psikolojik bir rahatsızlık değildir” dedik, gülerek döndü arkasını... İçerlendik doğrusu; acaba anlamış mıdır? 

Geçen, ismi lazım değil; kıvırcık saçlı, geniş alınlı, ince çeneli kadına soracak gibi olduk. Sarışın, balık etli kıvamından çıkalı çok olmuş bir başka ismi lazım değil araya girdi. “Endişeli modern tanımlaması” yaptı. İçimizden güldük; ama dudağımıza ilişmiş bir şey fark etmedik de değil. Belli olmuş mudur acaba? 
Kıvırcık saçlı, geniş alınlı, ince çeneli kadın itiraz etti; “Henüz onu tanımlayacak bir kavramsal açılım geliştiremedik. Ama kadın arkadaşlar olarak üzerinde çalışıyoruz” dedi. 

Vay dedik, tim kurulmuş bizim için de haberimiz yok. Öte yandan açılımlara doymadık mı diyecek olduk. Sustuk! Biz kalkarken onlar hâlâ tartışıyordu. 

Acaba, gittiğimizi ne vakit fark ettiler? 

İLK TANIŞMA...

Babaocağı’nı bilir misiniz? Hani meydanında deli heykeli olan bir doğu kenti var ya, işte oranın köyü... Nasıl hatırlamazsınız, herkes bilir uzakta olan o köyü... Şarkısı bilem var; gitmesek de, görmesek de... Yoksa şarkı, “dört dağ içinde” diye mi başlıyordu? Neyse ne; sonuç olarak çok uzakta olsa da, o köy var. İşte biz “ilk insan kadını” orada gördük. 

Tabii çok küçüğüz, yaş; 5 bilemedin 6. Sonrasında akraba tayfasıyla çok geyik yaptık: “Gömmeyi unutmuşlar, bir insan evladı çıkıp gömmüş müdür acaba? Yoksa elinde süpürgesiyle evin etrafında dolanıyor mu hâlâ?” diye. 

Rivayetler muhtelif, bilmem kaçıncı kez boşaltıldığı için köy ve elbette yalan da söylemek istemediğimiz için... Öte yandan ilk insana da son insana da inancımız tamdır. Gömmüşlerdir, gömmüşlerdir. 

MEVZU SÜPÜRGE...

Ama siz hep bunu yapıyorsunuz; olayı hep kaçırıyorsunuz. Sonra da bize, pardon yazıya şaşkın şaşkın bakıyorsunuz. Ve elbette iyi biri olduğumuz için sürekli açıklama yapıyoruz. Tamam taman söylüyoruz; olay tamamen süpürgeyle ilgili. Hepimizin kurtuluşu pardon yanlış oldu, sizin kurtuluşunuz orada. Yoksa bizim de mi? Hepsini anlatacağız, az dayanın...

Ve elbette sözümüz, saçını süpürge edenlere, bütün sorunları, yanlışları süpürge yardımı ile halının altına süpürenlere... 

Yanlış yapıyorsunuz, az durup düşünün ya, “Süpürgenin asıl amacı bu mu?” diye. Hoş şimdi elektriklileri çıktı, kullanmasını bilenlerin işini pek bir kolaylaştırdı. Ama biz az biraz eskiye gideceğiz. Efendim, yıllar yıllar önce var olan bir bitkiden, süpürgeotundan, ki hâlâ var, bahsedeceğiz. Çeşitli amaçlarla kullanılan bu ekonomik bitkinin gövde ve dallarından süpürge ve fırça, ince uzun, esnek sürgünlerinden ise sepet yapılırdı. Çiçekli ve yapraklı taze dalları ise idrar söktürücü, dezenfektan ve ishal kesici olarak kullanılırdı. Ayrıca, taze sürgünleri ve tohumları başta kuşlar olmak üzere orman hayvanları için iyi bir besin kaynağıydı. 

Ama gel gör ki, bütün bunları bilenlerin sayısı artık pek bir az. Hiç, neden diye düşündünüz mü? 
Cevabı biz verelim; düşünmediniz, evet düşünmediniz! Saçını süpürge etme ve halının altına bir şeyleri süpürme kısmında kaldınız çünkü...

O vakit biz söyleyelim; yakıldılar. Evet doğru okudunuz hanımefendiler ve beyefendiler, yakıldılar... Büyük resmi gören ve buna razı gelmeyen çok azı ise “o güzel süpürgelerine binip gittiler...”

KAHKAHAYA KULAK VER...

Gökyüzüne bakın az biraz, ürkünçlükle baştan çıkarıcılık arasında raks eden çığlıkları oralarda bir yerde duruyor. Az daha dikkatli bakacak olursanız, göreceksiniz. Ay siz mevzuyu hâlâ anlamadınız. Azcık sesini yükseltene “cadılık yapma”, “ay çok cadı o ya” derken pek bir bilginç görünüyordunuz ama... 
Oysa o, çocukları doğurtan ebeydi, yaraları iyi eden hekimdi, sorunları incelikle çözen alimdi, sözünü sakınmadan söyleyen, dik duran liderdi, açlıkla baş etme uzmanıydı, savaş statejisti.  
Sonra ne oldu? Az düşünün bakayım, gerçekten ne oldu? 

Ne olduğu, saçını süpürge etme hallerinizde, sorunları halının altına süpürme biçimlerinizde, dört duvar arasına hapsettiğiniz adanmış hayatlarınızda, sadece evden işe, işten eve gidip gelmelerinizde gizli... 

HAYDE...

Evet, kabul ediyoruz bu kısım biraz sert oldu; ama “insanız” arada da olsa “naifliğimizi” kaybedebiliyoruz; affola...

Dün, yani 31 Ekim günü bütün bunlardan azade bir şekilde kutladınız “Cadılar Bayramı”nı. Kostümleriniz içinde pek bir şıktınız, yalan değil bir ara pek bir sevindik, geri döndüler diye. Çünkü süpürgelere aldandık. Meğer ‘süsmüş’ onlar da. Bugün cadılık yapmaya tekrar başlamak için iyi bir gün, bizce... Biz az önce cadılığımızı yaptık, köyümüzün süpürgeli ilk insan kadını ile... Meğerse içimizdeki oymuş ‘bizi’ bizli konuşmaya, davranmaya iten; meğerse gömenler içimize gömmüş, garibim yıllardır debelenip duruyormuş dışarı çıkmak için. 

Doktor arkadaşlar da rahat edebilirler, biz sorunumuzu çözdük. Yıllardır yaptığımız ve kendimize konduramadığımız şey cadılıkmış. Ondan evde elektrikli süpürgeye binip durmamız. Ve elbette kıvırcık saçlı, geniş alınlı, ince çeneli kadına duyrulur, biz için aradığınız kavramı biz bulduk. Hadi o vakit cadılık yapmaya devam. Süpürgeleriniz kapı ardında duruyor, havalanın bakalım... 

ÖNCEKİ HABER

İzmit'te seçim gecesi erzak yardımı

SONRAKİ HABER

2015 Myanmar Genel Seçimleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa