01 Kasım 2015 04:29

2015 Myanmar Genel Seçimleri

Paylaş

Ateş USLU

Myanmar (1989’dan önceki adıyla Burma/Birmanya), Güneydoğu Asya’nın yüzölçümü ve nüfus açısından en önemli ülkelerinden biri. Ülkede 8 Kasım 2015 tarihinde düzenlenecek olan genel seçimler, gerek 1962’den itibaren ordunun kontrolü altında olan siyasal sistemin, gerekse bir tür “askeri kapitalizm” niteliği taşıyan üretim biçiminin yeniden yapılanması için önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor.

Britanya’nın Hindistan’dan sonraki en önemli sömürge topraklarından biri olan Burma, 1948’de bağımsızlığını kazandıktan sonra bir dizi siyasal ve toplumsal krize sahne olmuştu. Burma Komünist Partisi’nin başlattığı kır gerillası isyanı, yine ülkedeki çok sayıda etnik grubun kültürel ve/veya siyasal hak talepleriyle başlattıkları silahlı mücadeleler bağımsızlığın ertesinde ülke politikasına damgasını vurdu. Yirmi dört subaydan oluşan bir cuntanın 1962 yılında yaptığı darbeden itibaren ülke askeri yönetime tâbi oldu. Cunta özellikle tarım alanında faaliyet gösteren ve çoğu yabancı sermaye ye ait olan büyük işletmeleri kamulaştırarak devletçi bir ekonomik sistem kurdu; “Burma Tipi Sosyalizm” adı verilen bu sistem Ortadoğu’da da kimi örnekleri görülen askeri sosyalizm tipi rejimlerden biriydi.

Ekonomik kriz koşullarında 1988 yılı boyunca süregiden ve öğrencilerin etkin bir rol oynadığı kent isyanları 4000 ila 10000 muhalifin ordu tarafından öldürülmesiyle sonuçlandı. İsyanlar sırasında, Burma’yı bağımsızlığa götüren milliyetçi liderlerden Aung San’ın kızı olan ve 1988’e kadar hayatının önemli bir kısmını Birleşik Krallık’ta geçiren Aung San Suu Kyi, demokratik muhalefet hareketinin başlıca lideri haline geldi.

Askeri yönetim, 1988 isyanının bastırılması sırasında yeniden yapılandı. Bu dönemde Aung San Suu Kyi’nin başkanlığı altında kurulan Ulusal Demokrasi Birliği adlı parti başlıca muhalefet partisi haline geldi. Parti 1990’da yapılan genel seçimlerde oyların %58’den fazlasını aldı, ancak seçim sonuçları askeri yönetim tarafından tanınmadı; Aung San Suu Kyi 1990’ların önemli bir kısmını ev hapsinde geçirirken destekçileri istihbarat görevlilerinin dikkatini çekmemek için onun ismini anmaktan bile kaçınıyor, kendisinden “Hanımefendi” diye bahsetmeyi tercih ediyorlardı. Askeri hükümet 1990’ların ortasında isyancı etnik grupların önemli bir kısmıyla ateşkes imzalarken kentli demokratik muhalefeti de baskı altında tuttu. Bu arada 1990’lı yıllar boyunca yapılan özelleştirme hamleleriyle birlikte “Burma Tipi Sosyalizm”in de sonu geldi. Ordu ile doğrudan ya da dolaylı bağları olan kişiler özelleştirme sürecinden pay alarak yeni bir burjuva sınıfı oluşturdu; böylece “askeri sosyalizm”den “askeri kapitalizm”e geçiş yapıldı.

Askeri yönetim tarafından hazırlanan ve 2008’de yürürlüğe giren yeni anayasa, rejimin göreli ve kontrollü bir sivilleşme sürecine girmesinin göstergesiydi. Yeni anayasal sistemde ordunun gerek parlamento, gerekse diğer siyasal kurumlar üzerindeki denetimi konsolide oluyordu. Aung San Suu Kyi başkanlığındaki Ulusal Demokrasi Birliği’nin boykot ettiği 2010 seçimleri sonucunda cunta destekli Birlik Dayanışma ve Kalkınma Partisi hükümeti kurdu; 2012’de yapılan ara seçimde Aung San Suu Kyi parlamentoya girme fırsatı buldu. Kabinede ise sivil bakanların sayısı artırıldı ve sivilleşme sürecinde bir adım daha atıldı.

Myanmar’da 8 Kasım 2015 tarihinde yapılacak olan seçimler pek çok açıdan önem taşıyor. 1990’dan beri ilk defa Ulusal Demokrasi Birliği seçime katılacak; Aung San Suu Kyi de partisinin başkanı ve cumhurbaşkanı adayı olarak seçimlere giriyor. Ancak 2008 anayasası, bir yabancı ülke vatandaşından çocuğu olan kişilerin cumhurbaşkanı olmasını engelleyen bir madde içeriyor; Aung San Suu Kyi’nin Birleşik Krallık vatandaşı olan eşinden iki çocuğu olması, onun cumhurbaşkanı olmasını engelliyor. Bu konudaki anayasa değişikliği girişiminin de başarısız olmasına rağmen Ulusal Demokrasi Birliği Aung San Suu Kyi başkanlığında seçime girme kararlılığı gösterdi. Seçim sürecinde seçmen kayıtlarının manipüle edilmesi de dahil olmak üzere çeşitli yöntemlerle yolsuzluklar yapıldığına dair tahminler olsa da Ulusal Demokrasi Birliği’nin büyük bir zafer kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Seçimlerin ertesinde nasıl bir dönüşüm gerçekleşeceği konusunda ise çeşitli öngörülerde bulunmak mümkün. Myanmar’da bu konuda başlıca iki senaryo üzerinde durulmakta. İlk senaryo, Ulusal Demokrasi Birliği temsilcilerinin çeşitli vesilelerle yaptığı iyimser açıklamalar üzerine kurulu; buna göre, seçim sonuçlarına bağlı olarak ülke kaçınılmaz bir demokratikleşme sürecine girecek ve Aung San Suu Kyi’nin devlet başkanlığını engelleyen anayasa maddeleri başta olmak üzere askeri yönetimin mirası olan bir dizi anayasal ve yasal düzenlemede değişikliğe gidilecek. İkinci senaryo ise ordunun siyaset üzerindeki denetiminden kolay bir şekilde feragat etmeyeceği yönünde. Bu senaryoyu savunanlar, ordu mensuplarının gerek bürokraside, gerekse özelleştirilmiş olan şirketlerde çok yoğun bir etkinliğe sahip olduğunu hatırlatıyorlar ve bu koşullar altında ordunun sahip olduğu ayrıcalıklardan vazgeçmesinin güç olduğuna değiniyorlar.

Ulusal Demokrasi Birliği’nin gerek ekonomi, gerekse etnik-dinsel sorunlar karşısındaki tutumu tartışmalı bir nitelik taşıyor. Muhalefet partisinin iktidara gelmesi halinde askeri kapitalizmin yerini sivilleşen bir kapitalizme bırakması söz konusu olacak; bu durumda ülkede var olan ve giderek artan gelir eşitsizliği ve sosyal güvencesizlik gibi sorunlara nasıl bir çözüm bulunacağı konusunda sorular sorulabilir. Bir diğer sorunlu alan ise ülkede bağımsızlığın elde edildiği 1948 tarihinden beri başlıca çatışma konularından olan etnik  grupların hak talepleri konusunda muhalefetin takındığı tutum. Aung San Suu Kyi, ülkenin batısındaki Arakan (Rakhine) eyaleti başta olmak üzere çeşitli bölgelerde 2012 yılından itibaren Müslümanlara karşı gerçekleştirilen saldırılar başta olmak üzere etnik-dinsel grupların sorunları hakkında sessiz kalmakla eleştiriliyor. Ulusal Demokrasi Birliği, vatandaşlık haklarına sahip olmayan (ve 2015 seçimlerinde oy vermeleri engellenen) Müslümanların durumunu iyileştirmek için herhangi bir çaba göstermiyor. Bu tavır, Ulusal Demokrasi Birliği’nin demokratik muhalefetin yanında radikalleşme tehlikesi olan bir Budist seçmen kitlesini de yanında tutmaya çalışmasının sonucu olarak yorumlanabilir. Her durumda, 8 Kasım genel seçimlerini takiben gerçekleşme ihtimali olan sivilleşmenin ülkeyi bir “demokrasi cenneti” haline çevirmeyeceği, seçim sonrasında Myanmar’ın sınıfsal çelişkilerinin ve etnik-dinsel gerilim hatlarının yeni siyasal ve toplumsal çatışmalara dönüşebileceği tahmin edilebilir.

ÖNCEKİ HABER

Meğer mevzu ‘süpürgeymiş’...

SONRAKİ HABER

Bedava oyunların az bilinen günahları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa