1 Kasım 2015 05:28

Av. Nihan GÜNELİ

Geçtiğimiz hafta yayımlanan Freedom House raporu, Türkiye’de internet özgürlüğünün büyük tehlike altında olduğunu vurgulayarak Türkiye’yi özgürlük sıralamasında 3 puan daha aşağı çekti. Böylece Türkiye, Haziran 2014 – Mayıs 2015 dönemi arasında internet özgürlükleri bakımından halen ‘kısmen özgür’ olarak değerlendirilse de, ‘özgür değil’ kategorisinde değerlendirilmesine sadece 2 puan kalmış oldu. Haziran ayından beri yaşadıklarımıza bakıldığındaysa, önümüzdeki senenin sonucunu tahmin etmek güç değil. Zaten içinde bulunduğumuz durumu tahlil için böyle bir rapora ihtiyacımız da yok aslına bakarsanız.

Erişim engelleme kararları internet sitelerinin sırtında bir sopayken, hakaret ve tehdit davaları da sosyal medya kullanıcılarını yıldırmak için kullanılıyor: Binlerce site erişime engelli, sosyal medyadaki paylaşımlarından dolayı yüzlerce kişiye davalar açılmış. Sesinizi biraz fazla çıkarttığınızda, o fazla çıkan sesinizi kesmenin bir yolu elbet bulunuyor; ama internet sitenize erişim engelleyerek, ama doğrudan sizi hakaret suçundan tutuklayarak, ama gazetenize kayyum atayarak. Demokrasilerde çareler gerçekten de tükenmiyor.

Çarşamba günü tam da bu şekilde, Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla tanınan Koza İpek medya grubunun yönetimine mahkeme kararıyla kayyum atandı ve biz Türkiye’de bir ilki daha yaşadık: Canlı yayında bir televizyon kanalına polislerce el konuldu. Gerçekten de Bugün TV, canlı yayında kayyum ve polisler tarafından adeta basıldı ve tüm arbedeyi canlı olarak verdikten nice sonra da yayını kesildi. Senelerdir duyduğumuz Kürt gazetecilere yönelik baskıları gözümüzle de görmemizi sağlayan başına silah dayanan Kürt gazeteci, takiben Hürriyet’e yapılan baskınlar, hemen ardından Ahmet Hakan’ın 4 kişi tarafından dövülmesi derken bir yerde dibi görmek lazım diyorduk, gördük. Canlı yayında bir televizyon kanalı itiş kakış kayyum kontrolüne alındı. Oysa bizim bir Anayasamız vardı?

Bir tarafta ne olursa olsun “özgür basın susturulmamalı” diyenlerle öbür tarafta bu medya grubunun Ergenekon davası ve Gezi direnişi süresince takındığı tavırdan örnekler yağdırarak kıs kıs gülenler olsa da, herkesin hemfikir olduğu tek bir şey var: Muhalif basın susturuluyor. Egemen gücün en ufak bir eleştiriye dahi tahammülü yok ve ne pahasına olursa olsun; mülkiyet hakkının ihlali de olsa, ifade özgürlüğü de hiçe sayılsa, ne pahasına olursa olsun her türlü eleştiri susturulmalı. Bilhassa bugünlerde halkın alternatif bilgi kaynaklarını bir bir ortadan kaldırmak kimileri için belli ki çok önemli.

Türkiye dış dünyayla etrafına bir duvar örmeye çalışıyor. Kimse okumasın, yazmasın, eleştirmesin diyenler ellerindeki gücü olabilecek en haşin şekilde kullanmaktan çekinmiyor. İfade özgürlüğüyle aramıza örmeye çalışılan duvarlar arasında ağızlarını sadece egemen gücü övmek için açanlar ise “Türkiye’de ifade özgürlüğüne ilişkin bir sorun yok” diyor. Basın ve ifade özgürlüğü evrensel birer haktır. Bu haklar, demokratik toplumların vazgeçilmezlerindendir. İnternet sitelerine erişimin engellenmesi, eleştirel düşünenlerin hakaret davalarıyla göz önünden kaldırılması, muhalif gazetelerin ve televizyon kanallarının karartılması, halkın haber alma hakkına müdahaledir. Bu ifadeler bu kadar netken, Türkiye’de ifade özgürlüğüne ilişkin bir sorunun olmadığını söyleyenler herhalde özgürlüklerin olması gereken halini görmemiş olsa gerek. Onların ifade özgürlüğü tasviri iki duvar arasında kalıyor.

Oysa bu döngüden çıkmak lazım. Basın organları, rahatsız edici eleştirilerde de bulunsalar, susturulmamalılar. Demokratik toplumun gereklerini yerine getirebilmenin ön şartı, demokratik hakları sindirebilmekten geçiyor. Demokrasi, hepimize lazım. İfade, basın ve haber alma hürriyeti hepimize lazım. Türkiye’yi üç tarafı denizlerle çevrili bir kocaman hapishaneye dönüştürmeden, özgürce yaşayabilmek hepimize lazım. 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et