Değinmeler (2)

Adnan ÖZYALÇINER
TAŞ
Uygarlığı yaratan taştır. Taşı taş üstüne koyarak yükselmiştir uygarlık. Onca yapı, kaleler, surlar, köprüler, kuleler, tapınaklar, heykeller, anıtlar taştandır. Taşa sığınılmıştır. Taştır güzellikleri yaratan.
Savaşı kışkırtan da odur. Taş baltalarla güllelerle, mancınıklarla atılan kayalarla yıkımı sağlayan, savaşı ateşleyen. Yarattığı uygarlığı yerle bir etmeye kalkan.
Suç, taşı savaşa yönlendirenindir. Onu savaş aracı kılanındır.
Taş, güzelliğe, barışa, uygarlığa yaraşır.
Taş, uygarlık gibi, insanın, insanlığın da koruyucusu olmuştur. Uygarlığımızın İ.S. 21. yüzyılında taş, gazlı, tazyikli sulu, plastik mermili saldırılara, çelikten tomalarla panzerlere karşı insana, insanlığa göğsünü germiştir. Çaresizlerin, yoksulların, haksızlıklara başkaldıranların koruganıdır taş. Egemenlerin kale içindeymiş gibi korundukları sitelerine, kule gibi yükselttikleri beton binalarına karşı.
Taş, 28 Nisan 1960’da da koruyucu görevini yüklenmişti. Beyazıt alanında polisin üniversitelilere silahlı saldırısı karşısında mahalledeki çocukların -ah evet çocukların, egemenlerin hep onlar öne sürülüyorlarmış gibi gösterdikleri çocukların- ağbilerinin ölmemesi, öldürülmemesi için taşıdıkları kucak dolusu taşlar, kalabalığı korumuştur.
Kalabalıktan birini, Turan Emeksiz’i hain bir kurşun öldürse de atılan taşlardan onun yumruğunu, başkaldırısını simgeleyen bir anıt oluşmuştur. Hemen orda, düştüğü yerde.
Taş, o gün bugündür özgürlüğün anıtıdır. Özgürlük anıtı olarak yükselecektir hep.
ALAN
Alan kentin tam ortasındaydı. Bütün yollar bu alana çıkıyordu. Bayramlar burada kutlanır, şenlikler yapılırdı.
Gün geldi alanı kutlamalarla şenliklere kapadılar, dört tarafını bariyerlerle çevirdiler. Yolları tuttular. Kutlamalarını yapmak için alana çıkmak isteyen kalabalığı amansızca dağıttılar. Gazla, plastik mermiyle. Tazyikli suyla. Onlarsa toparlanıp yeniden alana yürüdüler/yürüyeceklerdi. Geri dönerlerse kenti çeviren eski duvarlarla karşılacaklarını/toslayacaklarını biliyorlardı. Tek çıkış yolu/yolları kentin ortasındaki alandı.
Ne yaparlarsa yapsınlar, ne derlerse desinler onları artık kimse durduramazdı/durduramayacaktı.
YANKI
Alandan ara sokaklara dağıldıktan/dağıtıldıktan sonra kentten uzaklaştım.
Beton yolların yok edemediği bir kırlıktaydım şimdi. Alandaki kalabalığın gürültüsüyle uğultusundan uzakta. Issızda, sessizlikte. Ama kulaklarım çınlamasını sürdürüyor, şakaklarım zonkluyor. Polis sirenleri, gaz patlamaları, plastik mermilerin vızıltısı, cop darbeleri, tazyikli suların kamçı gibi şaklayarak püskürüşü peşimi bırakmadı. Yalnız yankısı mı, bilmem. Emin değilim.
KAÇAKLIK
Her gün, her türlü baskıdan, açlıktan, yoksulluktan, işkenceyle terörden, savaştan kaçarak ülkelerini terkedenler, özgür olmak için geldikleri ülkelerden de kaçak olduklarından kaçak yollardan kaçmaya çalışıyorlar. Kaçaklıklarına son vermek için. Özgür olmayı düşündükleri ülkelere varanların kaçı kaçaklıktan kurtulabiliyor acaba?
Diledikleri ülkelere varamayan kaçaklarsa, özgürlük yolunda, toplu olarak ölüyor. Kaçaklıkları bitiyor.
Ötekilerse hep kaçmak, kovalanmak zorundalar.
BARIŞ
Barış yalnız silah bırakışması demek değildir. Barış, din, dil, ırk, inanç, renk ayrımı gözetmeden birbirinin görüşlerine saygı duyarak havayı, suyu, ekmeği, yani varolanla varedilenleri özgür bir yaşam eşliğinde eşitçe paylaşmak demektir.
Evrensel'i Takip Et