7 Haziran’dan 1 Kasım’a neler oldu?
1 Kasım 2015 seçimleri AKP’nin sağ oyları çok önemli oranda yeniden çatısı altında toplamasına sahne oldu.

Fatih POLAT
Türkiye 7 Haziran seçimlerine, halkın en önemli sorun olarak işsizlik başta olmak üzere ekonomik sorunları gördüğü bir ortamda gitti. Bu ortam aynı zamanda çatışmasızlığın sürdüğü bir ortamdı. Yani, AKP’nin 3 dönemlik iktidarı sonrasında halk kesimleri yaşadıkları sorunlar ile AKP politikaları arasındaki ilişkileri buna uygun bir zeminde sorgulayabiliyordu. Ve 2011’de yüzde 49.8 oyla 327 milletvekili çıkaran AKP, 7 Haziran’da yüzde 40.8’e geriledi. Sonuç olarak da 258 milletvekilinde kalarak tek başına iktidarı kaybetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP kurmayları, ekonomik politikalarının yol açtığı siyasi yıpranmayı giderecek adımlar atma potansiyeli ve niyetine sahip olmadığı için, kısa zamanda sonuç alabilecekleri bir yöntem olarak gerilim kartını devreye soktular. Çatışma sürecini derinleştirmek için operasyonlara hız veren iktidar partisi, bir yandan da denetimini giderek genişlettiği medya organları aracılığıyla, kendisi dışındaki seçeneklerin güvenlik sorununu gündelik hayatın bir rutini haline getireceğini işledi. Bu düşünceyi kitlelere hakim kılmaya çalıştı.
7 Haziran’dan sonraki çatışma ve gerilim ortamının daha önce MHP, SP ve BBP’ye oy vermiş seçmenler arasında ise bu partilerin tabloyu değiştirici bir etkiye sahip olamayacağı duygusunu beslediğini gösterdi. Bunu geçen hafta Pazar günü İstanbul’da gerçekleşen AKP’nin seçim mitingine gelenler arasında yaptığım sohbetlerde de görmüştüm. Daha önce Saadet Partisi’nin yöneticisi olduğunu söyleyen bir kişi artık AKP’ye oy verdiğini söylüyordu ve eski partisi için ‘Üç beş ihtiyarın partisi haline geldi. Kapatıp AKP’ye gelsinler’ diyordu.
Sağın bu irili ufaklı partileri 7 Haziran’daki oylarını kaybederken, bazı bölgelerde bu kayıp CHP’ye doğru kayma yönünde oldu, bazı kentlerde de AKP’yi güçlendiren bir etki gösterdi. 1 Kasım seçimleri AKP’nin sağ oyları çok önemli oranda yeniden çatısı altında toplamasına sahne oldu.
AKP’yi güçlendiren temel faktörlere dönerek değerlendirmeye devam edersek, gerilim politikalarından kaynaklanan, sürekli gelen cenazelerden duyulan tepkiden beslenen etkiler AKP’yi güçlendirmiştir ama bu, halkın siyasal tercihlerinin belirlenmesinde ekonomik sorunların, işsizliğin hiç etki etmediği anlamına da gelmez. Sadece birincisinin, yani çatışma ve gerilimden kaynaklanan sonuçların, ekonomik sorunların üzerinin örtülmesi ya da ikinci sıraya itilmesine yol açtığını gösterir.
Bunu editör ve muhabir arkadaşlarımızın 1 Kasım öncesinde İstanbul’un işçi havzaları ve geniş nüfusa sahip semtlerinde günler geçirerek yaptıkları haberlerde de görmüştük. İnsanlar ‘şu gerilim bir bitsin de’, ‘evlat acısı gibi yok’ diyordu ve AKP’nin tüm bunlar üzerinden büyük fabrikalardaki işçiler içinde yarattığı etki de ortadaydı.
Türkiye çatışmasızlığın hakim olduğu bir siyasal ortama geri döndüğünde, işsizlik ve ekonomik sorunlarla AKP’nin politikaları arasındaki ilişki geniş halk kesimleri içinde daha yaygın olarak değerlendirilecektir kuşkusuz.
1 Kasım seçimlerine gelirken iktidarın Cizre, Silopi, Silvan, Yüksekova, Sur, Lice gibi merkezlerde estirdiği terörün ülkenin batısındaki Kürtler arasında daha önce AKP’ye oy vermiş olanların bu kez HDP’ye oy vermesine neden olabileceği de beklentilerden biriydi. Ancak öyle olmadı. Ülkenin batısında yaşayan Kürt nüfusun düşüncelerini şekillendiren sosyolojik ve siyasal etkenlerle, Kürt nüfusun büyük ölçüde örgütlü bulunduğu illerdeki faktörler aynı olmuyor. Çatışma ortamının Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölge illerindeki algılanma ve yorumlanma biçimiyle, ülkenin batısındaki değerlendirme biçimi farklılaşabiliyor. Bu arada bölgedeki bazı illerde de, 7 Haziran ile kıyaslandığında AKP’nin HDP karşısında güç kazandığını görüyoruz. Bunların içinde HÜDA-PAR’ın AKP’ye desteği önemli bir etki yapmıştır, yerelin kendi özelliklerindeki kimi faktörlerden de söz edilebilir, ancak çatışma sürecinin buralarda da, iktidarın anti propagandasıyla birleştiğinde HDP’yi zayıflattığını söyleyebiliriz.
Tüm bunlara rağmen HDP ve birlikte seçime giren güçler, barajın üzerinde kalmayı başararak, yine Erdoğan’ın başkanlığını engelleyen güç olmuştur. Bu önemlidir. Ancak, HDP’nin neden bu derece oy kaybettiği de bir o kadar önemlidir. Çok açıktır ki, çatışma ortamı ülkenin batısında HDP’nin rahat bir biçimde seçim çalışması yapmasını engellemiştir. HDP’nin ülkenin batısında geçen seçimde yakaladığı desteği bu seçimde bulamamasında bu da etkili olmuştur. Bununla birlikte Kürt siyaseti, iktidarın zorlamasıyla itilmiş olsa da, çatışma ortamının Türkiye toplamında kendisine kaybettiren bir sosyal zemini beslediğini de görüp değerlendirmelidir.
AKP ile mücadele eden, sol, sosyalist güçler ve işçi sınıfı politikacıları açısından da, geleneksel bir taban ile sınırlı siyasal çalışmanın kabuğunu kırarak, AKP’ye oy veren işçi ve emekçileri aydınlatmaya yönelik bir çalışmayı, fabrikalarda, mahallelerde, hayatın her alanında yapmalarının ne kadar önemli olduğu da görülmüştür.
1 Kasım’dan çıkarılabilecek en kötü ve yanlış sonuç ise ‘Bu halk adam olmaz’ şeklindeki o lanet klişedir. ‘Eksiklerimiz, yanlışlarımızla yüzleşerek mücadeleye devam’ diyerek noktalamak kanımca en anlamlısıdır.
Evrensel'i Takip Et