Bologna süreci ve yansımaları
Hacettepe Üniversitesi Rektörü’nün açıklamalarından sonra Bologna sürecinden öğrenci ve akademisyenlerin ne anladığını sorduk. Üniversite bileşenlerinin yarısından çoğunun hiçbir bilgisi yoktu. Bologna Süreci’nin nasıl okunması gerektiğini hakkında sorduğumuz soruya aldığımız cevaplardan bazılar
Son öğrenci - rektör toplantısında Murat Tuncer “Ne kadar benimde kafama yatmayan yerleri olsa da, YÖK Bologna Süreci’ni tamamlamamız konusunda baskı yapıyor.” dedi. Peki siz Bologna Süreci hakkında ne düşünüyorsunuz?
Arş. Gör. Onur Kartal - Felsefe Bölümü
Bologna sürecinin kendini dışa vurmasında piyasayla, iktidarla, toplumsal yapıyla nasıl ilişkilendirileceği hakkında pek bir şey söylenmiyor. Genel bir çerçeve çiziliyor ve çok saf, naif bir şekilde üniversiteler arasındaki farkın kaldırılacağı söyleniyor. Üniversitelerin bilime hizmet edeceği söylenen bu süreç bakıyorsunuz tüm kurumlarda hakim kılınan neoliberal paradigmayı egemenleştiriyor. Bilimsel eğitimin her üniversitede aynı düzeyde ortaklaşmasından ziyade her üniversitenin piyasanın ihtiyaçlarına göre şekillenmesi gibi bir ortaklıktan söz edebiliriz.
Sadece bu alanda değil kadın sorunundan kimlik meselesine, işçilere, gençlere kadar AKP hükümeti uyguladığı tüm politikaları toplumsal taleplermiş gibi sunuyor. Bunun üzerinden kendi iktidarını pekiştiriyor. Bunu da kapitalist ana akım ülkelerin neoliberal politikalarından öğreniyor. Peki nasıl bir hilesi var bu işin? Ortaklaşma derken bilimin niteliğini arttırmak yerine piyasaya eleman yetiştiriliyorsa; birincisi, üniversiteler bilimin üretildiği yerler olarak değil piyasaya eleman yetiştiren yerler olur. İkincisi, piyasanın ihtiyaçlarına göre şekillenmeyen üniversiteler tasfiye ediliyor. Üçüncüsü; yine bu sürece uyum sağlamayan bölümler eritiliyor. Örneğin; son dönemlerde felsefe bölümlerinin kapatılması yada Yusuf Ziya Özcan’ın felsefe bölümüne puansız geçiş tartışmasını açması. Felsefe bölümü öğrencilerine TÜBİTAK’ın burs vermemesi de tesadüf değil.
Üniversite fikri, bir çatışma zeminidir. Topluma bir çatışma mantığı verir. Toplumun değer yargılarına karşı bilimin üreticisi olarak bir çatışma alanı oluşturur. Öte yandan üniversiteler neoliberal paradigma çerçevesinde şekillendiğinde bu çatışma vasfını yitiriyor. Hatta egemen ideolojinin üretildiği yer haline geliyor. En temel sıkıntı buradadır. Üniversite eleştirdiği yerin kendisi haline geliyor.
Bologna sürecini tek başına değerlendirmek yanlış olur. 4+4+4’le birlikte artık 10-11 yaşın da çocuk işçiler göreceğiz. 4+4+4 Bologna sürecinin kapısını aralayan bir projedir. Ömer Dinçer’in “Biz bu güne kadar vatandaş yetiştirdik, bundan sonra girişimci yetiştireceğiz.” sözleri meselenin ana noktasıdır. Ağaç yaş iken eğilir sözü artık ahlakî bir çerçeve değil piyasacı anlam taşımaktadır.
10 yaşından itibaren piyasalaşma politikasına tâbi tutulacak olan bir çocuk işçi, bunu bir sorun olarak görmeyecektir. Bunun belli boyutları vardır:
1- Neoliberal politikaya uygun bir yaşam
2- Sosyal bilimleri öldürerek üniversiteyi bir çatışma mekanı olmaktan çıkartma süreci
3- Üniversiteyi neoliberal mantığa karşıt bir yapıdan çıkararak bu mantığın üretildiği yer haline getirmek.
Buradan baktığımızda üniversiteler yıllardır işlevselliğin, pragmatizmin eleştirildiği yerler iken bugün bu fikirlerin üretildiği yerler haline getirilmeye çalışıyor. Bologna süreci sermayenin işine yaramayan bilgiyi bilgi saymamaktadır.
Doç. Dr. Hakan Mıhcı - İngilizce İktisat Bölümü
Ulusal düzeyde eğitim farklılıklarını ortadan kaldırarak uluslararası bir müfredat oluşturuluyor. Örneğin; bir bilim alanı hakim ideoloji doğrultusunda düzenleniyor. Bu düzenlemeler özellikle sosyal bilimler açısından çok önemli. Mesela politik iktisat, iktisadi felsefe; Bologna’ya göre şekillenmiş bir üniversite müfredatında olmayacak. Geriye neoliberal akım üzerinden iktisat kalıyor. Hakim ana akım dışında ki seçeneklere yer verilmiyor.
Mevcut müfredattan sermaye sınıfının ihtiyaçlarına göre şekillenmesini sağlıyor. Üniversite başlı başına entelektüel bir alandır. Fakat bu süreçle birlikte üniversiteler metalaştırılıyor.
Hakan Alparslan - Sosyal Hizmet 2. Sınıf Öğrencisi
Öncelikle bu toplantılar hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Rektörün bu toplantıları yapması pek bir şey ifade etmiyor. Orada olup bizi dinliyormuş gibi yapması bizi anladığı anlamına gelmiyor. Biz okulda yaşayamayacak hale geldik. Okulda her şey çok pahalı.
Bologna sürecine ilişkin olarak da halkın çıkarına bir süreç olmadığını söyleyebilirim. Tamamen sermayenin karına kar katan bir sistem. Yemekhanede, kantinlerde, fakültelerde sürekli kariyer topluluklarının afişlerini görüyoruz. Hatta bunun yanı sıra okulumuzun kimi bölümleri direkt olarak sermayeye eleman yetiştiriyor. Örneğin Otomotiv Mühendisliği bölümünden çıkan öğrenciler Mercedes-Benz’de işe başlıyorlar. Herhangi bir seçim şansı olmadan. Bologna sürecinin en açık belirtilerinden birisi budur bence. Öte yandan bu süreci ironik bir şekilde halkın yararınaymış gibi gösteriliyor. Şimdiye kadar tanık olduğumuz kadarıyla egemenlerin uygulamaları hiçbir zaman bizlerin yararına olmadı.
Emre Can - İktisat
Bologna süreci üniversitelerin metalaştırılmasıdır. Kamu yararına değil de sermayedarların öğrencileri daha da müşterileştirerek, ceplerini daha çok doldurmalarını sağlayan bir süreç. 80’li 90’lı yıllardan sonra neoliberal politikaların ulaşabildiği son nokta gibi gözüküyor. Eğitim kurumunun özelleştirilmesi olarak da yorumlayabiliriz. Bununla da beraber artık insanları tamamen parasal bir sistemin içerisine sokmaya çalışıyorlar. Kişiler özgür bireyler değil de önlerindeki menüde olanlardan bazılarını seçtikleri ve karşılığında bir ücret ödedikleri bir sistem yaratılıyor.