05 Nisan 2012 08:36

İki dilli bir yaşamda tek dilli bir eğitim...

Türkiye’ de, gençliğin büyük bir kesimini oluşturan liseli öğrencilerin son dönemlerde sorunları oldukça arttırıldı. Geçen yılki YGS-LYS sınavlarında ortaya çıkartılan “şifre skandalı” ardından büyük bir hayal kırıklığına ve güvensizliğe uğrayan eğitim sistemi, ne kadar bezense de ö

İki dilli bir yaşamda tek dilli bir eğitim...
Paylaş
Heja Tutulmaz

4+4+4 eğitim yasası ile ilgili ne düşünüyorsun?

Dilcan Tutulmaz: En başta 4+4+4 Başbakanın çıkardığı bu eğitim sistemine karşıyım. Çünkü eğitim küçük yaşta başladığı zaman, sınav problemleri çocukların karşısına çıkıyor. Bu yüzden çocuklar meslek seçimlerini ya ailelerine bağlı kalarak yapıyorlar ya da yanlış kararlar verebiliyorlar. Aslında eğitim denildiği zaman gencin, yaşlının, küçük, büyük demeden hep beraber eğitimi sağlamamız gerekir. İnsanların daha iyi bir eğitim almaları için eğitim şart! Fakat bu koşullarda bile birçok fark devlet okullarıyla özel okullar arasında çıkmaktadır. İşte bu farklılıkların ortadan kaldırmanın ve okuldaki eğitim sisteminin değiştirilmesi daha iyi bir eğitim sistemi oluşturulması gerekir. Eğitimin güzel bir şekilde verilmesi biz öğrencilerin hayatını güzele doğru götüreceği kanısındayım.

İki dilli bir yaşamda tek dilli bir eğitimi değerlendirir misin?

Fatma Sığınç: İnsanların kendi duygu ve düşüncelerini özgürce aktarabilmeleri için bir dile sahiptirler. Günümüz Türkiye koşullarına bakacak olursak, bundan söz bile edilememektedir. Aksine üzerine bastırıla bastırıla var olan bir dil yok sayılmak istenmektedir. İnsanlar arasına ayrımı da buradan başlayarak koymaktadırlar. Kendi diliyle konuşmak isteyen birine; ülkeyi bölecekmiş, anadil talebinin yoktan var edilmiş bir talepmiş gibi gösterilmektedir. Ama aslında hepimiz aynı çevre ve aynı hayat koşullarına sahip bireyleriz. Lakin varolan bir halkın dillini yok sayarak, kendi farklı düşüncesini her daim ortaya atmaktan geri kalmamıştır. Eğitime bakacak olursak, zor şartlar altında yürütülüyor hatta yürütülemiyor. Bu durumda kendi anadilimizle eğitim almak zor diyebiliriz. İşte bundan kaynaklı da iki dilli yaşam dediğimiz tek dilli eğitim sistemi ortaya çıkıyor. Neden bazı farklı dillerin varolduğuna “EVET” diyenler, neden asimileye uğraşmış, yozlaştırılmaya yüz tutmuş bir halkın diline “HAYIR” diyorlar? İnsanların bu soruyu kendilerine sorarak hareket etmesi gerekir, ancak bu sorun böyle çözülür. 

Genç işsizliğe dair kaygıların nelerdir?

Kübra Demir: Çalışmak insanların geçimlerini sağlayabilmeleri için çok ama çok önemlidir. İş bulamayanlar çok zor durumdalar. Genç işsizlik ise daha kötü şartlara neden olmaktadır. Günümüzde varolan bazı işlere girebilmek için rüşvet ve bir tanıdığın telefonu birçok sorunu çözebiliyor. Bu yüzden de iş olanağı ve iş bulma olasılığı biz halk çocukları için daha da zor hale geliyor. Her geçen gün liselerden üniversitelere tüm gençlik gelecek kaygısı altında yaşamlarına yön vermeye çalışıyor. Tüm bu ruh haliyle gittiğimiz sınavlarda da başarısızlığa uğramak bizleri tamamen çöküntüye uğratıyor. Ancak bu işsizlik problemine karşı el ele vererek, her şeyi birlik ve mücadele içinde çözeceğimizin bilinciyle bu işin üstesinden geliriz.

Şu anda kafanı en çok meşgul eden konu nedir?

Mazlum Can: Elbette Kürt sorunudur. Çünkü Türkiye’de yaşayan halklar arasında Kürtler büyük bir çoğunluğu oluşturuyor. Ancak dönüp baktığımızda en çok zulüm görenler de Kürt kesimidir. Başbakan ve Kürt siyasi temsilcileri bir türlü ortak bir karara varamıyor, uzlaşamıyorlar. Başbakanın amacı Kürtleri avucunun içine almaktır. Yani kısacası kendi Kürdünü yaratmaktır. Ancak bu noktada BDP ise Kürt halkının özgürce yaşamasını, kültürünü ve dilini yaşatabilmesini savunarak “anadil” üzerine yoğunlaşmıştır. İşte tam da burada CHP ve MHP işin işine girince Kürt sorunu içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Kürt siyasetçilerinin açık açık konuşması birilerini rahatsız etmiş olacak ki, KCK tutuklamaları ardı ardına gelerek 6 bini aşkın kişi cezaevine gönderilmiştir. Anlamıyorum, yıllardan beri Kürt yazarları, gazetecileri ve siyasetçileri öldürülüp asit kuyularına atılıyorlar. Ancak Kürt halkının talepleri hem Türkiye hem de dünya ölçeğinde kabul edilebilirdir ve uluslararası yasalarda bu hakların kullanılmasını öngörmektedir. En masumane ve yaşamsal bir hak olan “anadil” hakkımız hem Kürtleri hem de Türklerin özgürlüğü için gereklidir. Ancak Başbakanın bu tavrından vazgeçmesi gerekmektedir. Vazgeçmezse ona da diyeceğimiz söz “sonun mübarek olsun” dur.

ÖNCEKİ HABER

NATO ile 60 yıl barış içinde...

SONRAKİ HABER

Bu intihar son olsun!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa