08 Kasım 2015 00:54

1 Kasım seçimlerinin ardından: Ortak bölene karşı bölünmeyen bir mücadele şart!

Paylaş

Sevda KARACA

Seçimler bitti. Seçim öncesinde savaşa ve kaosa sarılan AKP, “istikrar” diyerek yarattığı karanlık içinden bir “Yeni Türkiye” tablosu yaratarak seçimin galibi oldu. Bu “Yeni Türkiye”nin eskisinden pek de bir farkı yok gibi görünse de, görünenin ardındaki gerçeğe baktığımızda kadınları daha zor günlerin beklediği ortaya çıkıyor. HDP Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan ve Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği Ankara Şube Başkanı Hatice Kapusuz, seçim öncesindeki tabloyu ve seçim sonuçlarının kadınlar için gösterdiklerini anlattı. Hem Meclis bileşiminde azalan kadın oranı, hem de toplumsal yarıkların derinleştirildiği bir toplumda ekonomik ve sosyal sorunların da artacak oluşu kadınların zor hayatlarını daha da zorlaştıracak gibi görünüyor. Bu zor hayatları düze çıkaracak olanın kadınların tüm ayrıştırma çabalarına karşı ortak bir mücadeleyi örme çabası olduğu ise çok açık. Söz kadınlarda.

KADINLARIN TALEPLERİNİ MECLİSE TAŞIYACAĞIZ

HDP Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel: 7 Haziran’da ortaya çıkan halk iradesini kabul etmeyen iktidar heveslileri bizim parlamentoda çalışmamıza izin vermediler. Ankara’da barış isteyen insanlara bombayla cevap verildi. Bir bütün olarak savaş konsepti uygulandı. Bir seçim hükümetinden çok savaş hükümeti kuruldu. Bir devlet terörüyle karşı karşıya kaldık. Bu kararları alan erkeklerdi. Ancak bu savaş sürecinden en çok etkilenen kadınlar ve çocuklar oldu.  1 Kasım’a kadar sağlıklı bir seçim çalışması yürütemedik. Parti binalarımıza saldırıldı. Özellikle bölgede her gün cenaze kaldırmak zorunda kaldık. Adaletli bir seçim yaşamadık. İnsanlarda bir korku zinciri yaratılmaya çalışıldı. Biz kendi içimizde neden oylarımızın düştüğünü değerlendireceğiz. Ancak seçim günü yapılan hilelerin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Genel tabloya bakarsak bir çok yerde binin altında olan oy oranlarıyla kadın arkadaşlarımız seçtirilmedi. Diğer partilerdeki seçilmiş kadın vekil oranlarına baktığımızda durumun daha vahim olduğunu görebiliriz. 

Şu anki kadın vekil sayımızla Mecliste yine kadın grubu oluşturacak çoğunluğa sahibiz. Kadına şiddetle mücadeleye ilişkin yapacağımız çalışmalar bu konuda çok anlamlı olacak. İktidar istikrar söylemine sığınarak oy talep etti. Oysa zaten kadınların sömürüldüğü, kadınların yok sayıldığı, emeğinin görülmediği bir ülke tablosunda kadınlar açısından zaten 13 yıldır bir istikrarsızlığın olduğunu görüyoruz. Her gün onlarca kadının şiddete uğradığı, katledildiği, kadınların emeğinin görülmediği ve yoksulluğun dibe vurduğu, kadınların öncülük rolünün ele alınmadığı, sadece aile içine kapatıldığı bir ülkeden bahsediyoruz. Biz kadınlar olarak bu ülkede istikrarın sağlandığını nasıl söyleyebiliriz? 7 Haziran süreci boyunca bu sorunları nasıl çözeceğimizi önümüze koyduk ve parlamento da bunların çözülmesinin yollarından biridir. Mecliste tüm partilerden kadın vekillerin dahil olduğu bir kadın grubu kurulmasını önemsiyoruz. Meselelere kadın bakış açısıyla bakarak iş birliği içinde sorunları ele alacağız.

Kadın hareketinin birikiminden yararlanarak sorunları ve çözümleri tespit etmezseniz ilerleyemezsiniz. Bizim amacımız parlamentoda sadece HDP’nin kadın grubu olarak hareket etmek değil aynı zamanda diğer partilerdeki kadın arkadaşlarımızın da bu grup içerisinde yer alması ve sorunları ortak tespit etmek, mücadele yöntemlerini birlikte geliştirmek istiyoruz. Biz bunun önünü açacağız. Kadın kimliğini ele alıp bir araya gelmeye talibiz. Biz oluşacak bütün komisyonlarda ve karar mekanizmasında kadınların yer almasıyla birlikte o komisyonu değiştirmek dönüştürmek iddasındayız. Özellikle Türkiye’nin imza attığı uluslararası sözleşmelere uyum sağlaması ve gereklerini yerine getirmesi için mücadele edeceğiz. Bu sadece HDP’li kadın vekillerin sorunu değil.  Biz kadın hareketinden beslenen bir parti olarak feminist bakış açısıyla ve ortaklaşan bir anlayışla hareket edersek bu sorunları çok rahatlıkla çözebileceğimize inanıyoruz. Bununla parlamentoda bir dönüşümü gerçekleştirebiliriz; hem kadına yönelik şiddet hem yoksulluk konusunda kadına ilişkin kararların erkekler tarafından alınmasının önüne geçerek, karar mekanizmasında yer alarak çözüm gücü olacağız.

SUNİ BÖLÜNMELERE FIRSAT VERMEDEN ORTAK MÜCADELE 

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan: 7 Haziran’a giderken ülkede ekonomik ve sosyal hayat açısından sıkıntılar vardı, halkların işçilerin sorunu ekonomik ve sosyal taleplerin karşılanmasıydı. Çünkü kısmen bir çatışmasızlık ortamı vardı ve ülkede 1 Kasım süreciyle kıyaslanamayacak bir hava vardı. 7 Haziran’dan sonra barış ortamının aslında kendisine değil halk güçlerine yaradığını açıkça ilan etmişti AKP. 7 Haziran seçimlerinin üstünden üç gün geçmeden ülkede bir kaos, şiddet ortamı yaratmak için düğmeye basılmış oldu. 1 Kasım’a çok eşitsiz şartlarda gidildi ve hemen hemen hergün ne olacak, bugün kaç kişinin ölüm haberini alacağız kaygısını duyduğumuz günleri yaşadık. Çatışma, yaratılan gergin ortam ülkede “Savaşı başlatan o, durdurabilecek olan da o” fikrini yaratmış olabilir insanlarda. Bir yönü bu.

Diğer yandan; koalisyonu kurmama ısrarıyla da yeni bir seçimi dayattı AKP Türkiye emekçilerine ve halklarına. “Bu ülkede koalisyon kurulamıyor, tek parti iktidar olmadan da istikrar sağlanamıyor” propagandası ve milliyetçi muhafazakar söylemlerle BBP, Saadet Partisi ve MHP’nin oylarını kendi etrafında konsolide ederek, çatışmalı ortamın emekçilerde, halklarda yarattığı kaygıyı korkuyu da yedekleyerek güç kazanmaya çalıştı. İstikrar siyasi iktidar açısından ve emekçiler açısından farklı şeyler ifade eder. AKP istikrar kavramını maniple ederek kendi istikrarının halkın da istikrarı olduğunu söyledi. Bugün istikrar; sermayenin hüküm sürmesi, genç işsiz sayısının çok olması ve ucuz iş gücü olarak hayatına devam etmesi, kadınların evlere kapandığı, üç çocuk doğurduğu, tacize ve tecavüze uğradığı, kıyıma uğradığı bir hayat sürdürmesi anlamına gelir. Ancak istikrarın bu anlama geldiğini anlatmak konusunda eksikliğimiz var.  7 Haziran’da dile getirilmeyen pek çok vaadin 1 Kasım’da ifade edildiğini gördük. İşçi ve emekçi kadınların insanca yaşam ve iş taleplerine karşılık konulan vaatler kadınların güvenceli bir yaşam umuduna denk gelmeyecek hat izliyor. Örneğin istihdam açısından bakıldığında kadınların daha esnek ve daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalacağı işler, ev ve iş yaşamını birlikte idare edebilecekleri iyi işler olarak sunuluyor. Ekonomik sıkıntıların ağır bastığı bugünlerde AKP’nin bu vaatleri kadınları etkilemiş olabilir. Bugün 13 milyonu aşkın kişi sosyal yardımlarla hayatını sürdürüyor, bu yardımların büyük çoğunluğu kadınlara yapılıyor. Bu kadınlar engelli, hasta, çocuk bakımını yürüten, yoksulluğu evin içinde yönetmek zorunda olanlar. Dolayısıyla bu sosyal yardımların kesileceği kaygısı da var. AKP öyle bir algı yarattı ki “Biz gidersek evinize girecek üç kuruş da kesilir” algısı yarattı. Yarattığı korku, gelecek kaygısı ve kaos üzerinden de oylarını artırmayı planladı. Bu planı da tutmuştur diyebiliriz.

AKP’nin bu güne kadar sürdürdüğü toplumu kutuplaştırma politikası bir “AKP politikasını benimseyen ve onunla hareket edenlerle AKP’nin karşısında olanlar” olarak ayırdı toplumu. Bu kamplaştırma ve kutuplaştırma politikasının kadınlara yansıması da “AKP’nin sunduğu hayat tarzını benimseyenler” ile “O hayat tarzını benimsemeyenler” üzerinden tartışılıyor. Bu ayrışmanın sürekliliği AKP’nin işine yararken kadınların suni biçimde bölünmesine neden oluyor. Bu suni bölünmenin kadınların işine yaramayacağını, tam tersine çıkarları ortak olan kadınların bu ortak çıkarlar için birlikte mücadele etmesinin önünde bir engel olduğunu görmemiz, göstermemiz gerekiyor. Bu konuda eksik kaldığımızı söylemeliyiz. İşsizlik yaşayan aynı kadınlar, sosyal yardıma muhtaç bırakılan aynı kadınlar, eşit işe eşit ücret alamayan aynı kadınlar, şiddet gören, horlanan, yoksulluk yaşayan, tacize uğrayan, kıyıma uğrayan aynı kadınlar, savaşın yükünü çeken aynı kadınlar. Dolayısıyla bu kadar geniş bir cepheyi kadınlar açısından örmemiz gereken bir dönemi yaşıyoruz. Aslında uzun zamandır yaşıyoruz ve ancak bu genişlikte bir kadın cephesini oluşturmakta başarılı olamadık. Ama bundan sonra asla vazgeçmeden bu sistemin olumsuzluklarından yara alan tüm kadınları yan yana getirebileceğimiz kanalları açmamız gerekiyor. Bunun bir ayağı belki Meclistir, ama asıl ayağı iş yerleridir, mahallelerdir, sokaklardır, evlerdir, kadınların bulunduğu her yerdir. 

KADINLARIN KURUCU GÜCÜ GÖRÜLMELİ

KaDer Ankara Şube Başkanı Hatice Kapusuz: 

Temsili demokrasi ve seçimler aslında bir bütünün parçaları. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, barışçıl bir ortam olmaksızın demokrasinin gerçekleşmesi zaten mümkün değildir. Zaten biz şeffaf bir süreç yaşamayacağımızı tahmin ediyorduk. Seçimden bir hafta önce alternatif medya kanallarının yayın haklarının elinden alınması, frekanslardan çıkarılması gibi şeylerle karşılaştık. Ki bunlarda seçim sonuçlarını izlerken nasıl şeylerle karşılaşacağımızın habercisiymiş. Şunu da eklemek gerek, daha bir çok tutanak YSK’ye gitmeden sonuçların yüzde 80’inin iki saatte açıklandığı bir seçim süreci yaşadık. Haliyle demokrasinin en temel ilkeleri, kriterleri ortada yokken sonuçların demokrasiye hizmet etmeyeceği çok açıktır. Çıtayı kadınlardan yöne döndürdüğümüzde tablo daha vahim. Biz 25. Meclis döneminin gerisine düşeceğimizi tahmin ediyorduk zaten. Ama 24. dönemin de gerisine düşen bir sonuçla karşı karşıyayız. Kadın vekil sayısının bu kadar azalması gerçekten çok ciddi bir gerileme. 

Kadın temsili konusunda önümüzdeki tehlikelerden biri de iktidar partisinin tek başına iktidarını sürdürme hırsının müzakere, iş birliği geliştirme kanallarını tıkaması tehlikesi. Haliyle bizim hep savunduğumuz kadın vekiller arasında iletişim, iş birliği, birlikte siyaseti dönüştürme noktasında bu çatışma sürecinin etkisi devam ediyor olacak. Çatışmanın hakim olduğu siyaset alanında tek başına iktidar olmanın da rahatlığı eklendiğinde,  iktidar grubunun dışında kalanları sürekli tehdit edecek bir potansiyelle karşı karşıyayız. Seçim öncesinde yükseltilen  çatışma sürecini uzun süre hissetmemiz mümkün. Bu çatışma süreçleri temel insan haklarının askıya alındığı, kadınların haklarının ilk önce feragat edildiği süreçlerdir. Kadın hareketi olarak bu çatışmayı önlemek üzere çok hızlı öngörülerde bulunmamız gerektiğini ve hızlıca çözümler bulmamız gerektiğini düşünüyorum. 

Kadınların kurucu gücünü yeniden görmemiz gerekiyor, tarihe yazamadığımız ama devletin ya da evdeki erkeğin yokluğunda kadınların varolma stratejilerini hatırlamamız gerekiyor. Bizim bu yeni dönemde dayanmamız gereken temel nokta bu kurucu güç olacaktır. Bunu da ancak dayanışma ile var edebiliriz. Meclis açılır açılmaz kadın vekillerle bir araya gelip iş birliği kanallarını nasıl kuracağımız, kadın örgütleriyle nasıl bir ilişki kuracağımız üzerine kafa yormaya başlamamız gerekiyor. Eğer politik alan darlaştırılıyorsa o alanı genişletmek için Mecliste, sokakta ve her alanda örgütlenmemiz gerekiyor. Ben her şeyden önce son dönemde yaşadığımız katliamlar sonucu depresif bir ruh haline de sahip olduğumuzu düşünüyorum. Başkalarına söz anlatmak kadar birbirimize de söz anlatmak ya da umudu, cesareti kırılan arkadaşlarımızı tekrar kaldırıp mücadeleye dayanışmaya dahil etmekten yana bir sorumluluğumuz var.  Gücü olan herkese sorumluluk düşüyor. 

ÖNCEKİ HABER

Cam işçisi her türlü eyleme hazır

SONRAKİ HABER

‘Eksilmez saygı ve artan sevgilerimle’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa