Günlerin köpüğü
Günlerin Köpüğü, Boris Vian’ın iki günde yazdığı bir romandır. İlk bakışta iki günde roman mı yazılır sorusunu aklıma getirse de sonradan Boris Vian’ın hayatını, yaşadıklarını öğrenince onun için pek de zor olmamıştır diye düşündüm.Boris Vian’dan bahsedecek olursam, 1920’de Fransa&rsqu
Boris Vian’dan bahsedecek olursam, 1920’de Fransa’da doğan yazar, henüz 12 yaşındayken kalp rahatsızlığı olduğunu öğrenir. Çok fazla yaşayamayacağını düşünen yazarın hayatını dolu dolu yaşamasının sebebi de budur. Çok sayıda makalesi, şiiri, öyküsü, romanı olan yazar aynı zamanda müzikle uğraşmaktadır. Bir antimilitarist olan yazarın 1954 Fransa- Cezayir savaşı üzerine bestelediği şarkı, halkı askerlikten soğuttuğu gerekçesiyle yasaklanmıştır. Bu şarkının sözleri Evrensel Kültür’ün Şubat 2012 sayısında Azade Simge tarafından Türkçe’ye çevrilerek Türkiyeli okuyucuyla buluşturuldu. Yazar “ Mezarlarınıza Tüküreceğim” adlı romanından sinemaya uyarlanan filmin galasındayken, yönetmenin kendi kitabının çok dışına çıkarak bir film yaptığını düşündüğü için sinirlenir, filmi izlerken kalp krizi geçirir ve sinema salonunda 39 yaşındayken hayatını kaybeder. Yazar patafizik adı verilen, yani olay kurgusunu dünyadaki işleyişi bakımından farklı yorumlayarak biraz da absürdleştirerek kendi hayal gücüne dayalı bir yöntemle yazmaktadır. Varoluşçuluk akımını benimsemiştir ve eserlerini insanın varoluşunu sorgulaması üzerine kurmuştur.
Günlerin Köpüğü’ne gelecek olursak, ilk olarak romana neden bu ismin verildiğini düşünerek başlayalım. Köpük saydam, bir anda kaybolan, varlığıyla yokluğu arasında çok fazla zaman olmayan bir şeydir. Bana kalırsa yazar da buradan esinlenerek günlerin geçmesinin anlamsızlığını, çabucak geçen bir hayatta insanların yaşama amacının ne olduğunu, modern insanın sadece çalışarak tekdüze bir hayat sürmesini, daha doğru bir tabirle insanın makinalaştığını düşündüğü için kitaba bu ismi vermiştir. Vian kitabında okuyucuya romanını masalımsı bir hava içinde sunmuştur. Vian jazz müziği çok sever, aynı zamanda jazz müzik yapan bir müzik grubu vardır. Romanının satır aralarında kulağınızda bir jazz müzik çalıyormuş gibi hissedersiniz. Tabi ki kendi döneminin yazarlarından eleştirdiği, sık sık alaya aldığı Jean Paul Sartre’a değinmeden duramaz. Romanda ana karakterlerden birisi tam bir Sartre hastasıdır. Kazandığı bütün parayı çok fazla yazdığı bilinen Sartre’ın kitaplarını almak için harcar. Sonunda parasızlıktan evinin vergisini ödeyemez ve evine haciz memurları gelir. Romanı aslında en basit haliyle ele alırsak, basit bir aşk hikayesi olarak yorumlayabiliriz.Ama Vian’ın usta dili, olayı absürdleştirerek yazması romanı bambaşka yerlere götürüyor. Yazarın dilinden romanını yorumlamasına gelecek olursak; “ Güçlüdür, çünkü yaşanmış bir olayı anlatır. Yaşanmış bir olaydır, çünkü başından sonuna kadar ben düşündüm bunu. Gerçeğin, ısıtılmış ve eğimli atmosferi içinde, düzensin kıvrımları ve bükümleri olan bir yüzey üstüne yansıtılması yoluyla elde edilmiştir.” işte Vian romanını böyle tarif ediyor. Bahir Güran çevirisiyle yayınları tarafından Türkiyeli okuyucuyla buluşturulan bu kitap; dili, olay örgüsü, estetiği bakımından farklı bir edebiyat yapıtı, okuyucuya farklı bir dünyanın kapısını açan ve hayal gücünü zenginleştiren bir romandır. Eğer romanı okursanız, ilginizi çekerse Vian’ın Fransız hükümeti tarafından yasaklanan şarkısının linkini de ekleyeyim. Fransızca bu şarkının Türkçe sözleri de çok uzakta değil daha önce de söylediğim gibi Evrensel Kültür’ün şubat sayısında.