ODTÜ'de IŞİD alarmı ve ifade özgürlüğü
IŞİD’e yardımları belgelenen AKP’nin %49’luk oy oranıyla tek başına iktidar olduğu bir seçimin ertesi günü IŞİD bayraklarının üniversiteye saçılması herhangi bir özgürlük tanımına girmeyeceği gibi provakatif ve korku salmak amaçlı bir plandır kuşkusuz
Deniz Mine ÖZTÜRK
ODTÜ
2 Kasım günü ODTÜ kampüsü Hazırlık bölümü yakınlarında IŞİD bayrağı basılı kağıtlar, yerlere dizilmiş halde bulundu.
Ancak bu ODTÜ ile IŞİD’in aynı cümle içinde ilk kez geçtiği bir durum değil. Geçen sene ODTÜ fizik bölümü mezunu Raşit Tuğral’ın IŞİD’e katılması ve Tuğral’ın yazdığı mektupla ODTÜ’nün ve ülkenin gündemine oturmuştu. Yine geçen sene okulun yanında bulunan ve okul öğrencilerinin yoğunlukla yaşadığı 100. Yıl Mahallesinde çıkan bir tartışmada “Hepinizin kafasını keseceğiz” tehditleri yükselmiş, okul içinde ise Suriye’ye gönderilen silah dolu tırlarla anılan İHH adına stant açılması gerginliği arttırmıştı.
İFADE KİMİN ÖZGÜRLÜK KİMİN?
Tartışmaların ODTÜ-IŞİD ekseninin üçüncü bir odağı ise ODTÜ Mescid Topluluğu (OMT). Raşit Tuğral’ın da toplulukla ilişkili olması, bu sene ODTÜ’den IŞİD’e katıldığı iddia edilen ikinci ismin topluluğun bir etkinliğinde konuşmacı olarak bulunduğu fotoğrafların yayımlanması, OMT’nin kitaplığında Selefiliği, cihatçılığı örgütleyen kitapların bulunması bu topluluğun IŞİD’e militan yetiştiriyor iddiasını bir adım öteye taşımış oluyor.
ODTÜ’de öğrenciler bu tip konularda çoğu zaman “ifade özgürlüğü” ekseninde tartışmayı yeğlerler. Konu bilime, sanata, kadına, her şeye düşman olan, Ortadoğu’yu kana bulayan, Ankara Katliamı’nın hemen ardından tebrik mesajları yayınlayan 21.yüzyıl vahşet örneği IŞİD’in, kampüste örgütlenmesi iddiası olunca “ama onların da özgürlüğü var” diye başlayan cümleleri pek duymuyoruz elbette. Ancak tartışmaların daha çok Mescit Topluluğu odaklı olması; birçok bağlantı ve şüpheye rağmen topluluğun yayınladıkları açıklamalarda IŞİD ile bağlantılarının bulunmadığını belirtmesi tekrar ifade ve örgütlenme özgürlüğü noktasına tartışma eksenini kaydırıyor ODTÜ’de.
KASIMDA SEÇİM BAŞKADIR
IŞİD’e yardımları belgelenen AKP’nin %49’luk oy oranıyla tek başına iktidar olduğu bir seçimin ertesi günü IŞİD bayraklarının üniversiteye saçılması herhangi bir özgürlük tanımına girmeyeceği gibi provakatif ve korku salmak amaçlı bir plandır kuşkusuz Bu topluluk kampüs içinde sadece ibadet ve teorik okumalar, sohbetler yaptığını iddia etse de özellikle söz konusu cihatçılık, Selefilik gibi pratik bir karşılığı olan görüşler olunca bu ifade özgürlüğünün, hareket ve örgütlenme özgürlüğüne evrilmemesi imkansıza yakındır.
Dönüşeceği örgütlülük de kanla beslenen, gerici, barbar, kendinden olmayanı düşman sayan IŞİD çetelerine militan yetiştiren bir noktaya gelirse herhangi bir özgürlükten bahsetmek için çok geç olur.
ŞİMDİ YAPMAMIZ GEREKEN
ODTÜ’den 36 topluluk, örgüt ve Eğitim-Sen hazırladıkları ortak bildiride ODTÜ’de IŞİD’e geçit vermeyeceklerini ve bunu topla tüfekle değil örgütlenerek sağlayacaklarını açıklamışlardı. ODTÜ tüm bileşenleri ve örgütlülüğüyle, bilimin yuvası olması gereken üniversitelerde böyle yapılanmaların önüne geçecektir ve geçmelidir. Elbette bu öne geçmeden kastımız elimizde sopalarla kapılarda beklemek değildir. Üniversiteyi bütünüyle bu konunun tarafı haline getirmek ve topluluğundan sendikasına kadar kitlesel bir tepkiyi örgütlemek ile olacaktır. Demokratik bir üniversiteyi tartışmak, özgür bir üniversiteyi tartışmak ve sınıfındaki her bir arkadaşımızı bu mücadelenin tarafı, bir parçası haline getirmekle olacaktır. Ki ODTÜ tarihi böylesi örneklerle doludur.
LİBERAL DEMOKRASİNİN KARAKTERİSTİĞİ
Hitler’in yenilgisi ve 2.Dünya Savaşı’nın ardından 1948’de İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde kabul edilen ifade özgürlüğü maddesi, bugün birçok ülkenin anayasasında bulunuyor. Uygulamada ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de liberal demokrasinin bir karakteristiği olarak ifade özgürlüğünün sınırları da çoğu zaman iktidara ve düzene tehdit oluşturup oluşturmaması üzerinden çiziliyor. Bu yüzden denebilir ki zaten baskın ve güçlü olan, iktidar yanlısı görüşlerin ifade özgürlüğüne olan ihtiyacı pek fazla değildir.
Örneğin tek dil, tek din, tek ırk politikasındaki bir başbakanın “afedersin Ermeni”, “kız mıdır kadın mıdır bilinmez” veya başka bir bakanın “bir kadın olarak sus”/susmalısın, “kadınlar yüksek sesle gülmemelidir” ifadelerini özgürlük kapsamında alamayız herhalde. Ancak baskın yapılan, kapatılan gazetelerden, yayın yasaklarından ölçebiliriz. İfadenin en özgür olması gereken yer olan mahkemelerde, Soma Katliamı’ndan sağ kurtulan madencilerin, ölenlerin yakınlarının ifadelerinin patron baskısıyla değiştirilmek zorunda bırakılıp bırakılmamasıyla da ölçebiliriz Türkiye’deki ifade özgürlüğünü.