15 Kasım 2015 05:59

John Du Pont: Kim olduğumu ve neden geldiğimi biliyor musun?
Mark Schultz: Hayır.
John Du Pont: Seninle geleceğinle ilgili konuşmak istiyorum.
Foxcatcher Takımı – 2014 

Ebru Nihan CELKAN*

Gerçek olaylardan yola çıkarak sinemaya aktarılan Foxcathcer Takımı, annesinin avam bir “halk sporu” olarak görüdüğü güreşi ve aile servetinin kaynağını oluşturan silahları çok seven Amerikan milliyetçisi milyarder John Du Pont ve güreş sporuna gönül vermiş iki erkek kardeşin hikayesini anlatır. 

Ekranda göründüğü ilk andan itibaren tekinsiz, yalnız ve tuhaf biri olduğu anlaşılan John Du Pont ülkenin en başarılı güreşçilerinden oluşan bir takım kurup (Foxcatcher), onlara her türlü olanağı sağlayan bir hayırsever ve vatansever olarak karşımıza çıkar. Bu amaçla abisinin gölgesinde kalmış Mark Schultz başta olmak üzere başarılı güreşçileri görkemli malikanesinde toplar. Küçük yaşta babasını kaybeden Mark, Du Pont’u hem koç hem baba olarak algılar ve bu algı onu felakete sürükler. Mark, Du Pont’un parayla satın aldığı yeni bir oyuncaktan başka birşey değildir. Mark’ın abisi Dave ise bu takıma katılmaz ailesiyle beraber mütevazi hayatına koçluk yaptığı küçük salonda devam eder. Du Pont kendisini bir finansör olarak değil bu takımın koçu olarak lanse etmek ister. Parayla etrafına topladığı herkes türlü dengesizliklerine şahit olmalarına rağmen, bu isteğini yerine getirecek şekilde davranır. Onun ne kadar iyi bir koç olduğunu söyler, onu alkışlarıyla onore eder hatta yine parasıyla yaptırdığı kendisi hakkındaki belgeselde gerçeklikle ilgisi olmayan ve Du Pont’u yere göğe koyamadıkları konuşmalar yaparlar. Film ilerledikçe Du Pont malikanesine aldığı güreşçilerle yetinmez ve Mark’ın abisi Dave’e de sahip olmak ister. Kardeşinin güreşten uzaklaşması, uyuşturucuya başlaması, dengesiz hali Dave’in malikaneye taşınmasına ve Foxcatcher takımı çalıştırmaya başlamasını sebep olur.

Dave iyi bir eş, baba, abi ve koçtur. Dave’in duru gerçekliği Du Pont’un parayla inşa ettiği yalan dünyanın karşısına olanca sadeliğiyle dikilir ve onu yıkar.  

Tekinsiz, sevgisiz, soğuk ve acımasız bir adam olan milyarder Du Pont, bir sabah kampı basıp, Mark ile aralarını açtığı gerekçesiyle, ağabey Dave’i soğukkanlı bir şekilde silahla öldürür.

Film kazanma merkezli başarı hikayelerini, zenginliği ve gücü fetiş ve takıntı haline getirmiş Amerikan klişesini yıkar. Hikayenin gerçek olaylara dayanması bu yıkımın etkisini daha güçlü hale getirir.

TEKİNSİZ ADAMLAR 

On üç yıldır ülkenin farklı kesimleri farklı hülyalarla tekinsiz bir iktidar anlayışını destekledi. Avrupa Birliği üyeliğine, Ortadoğu liderliğine, 2.İslam Rönasansı’na, yeni Osmanlı’ya veya kim bilir başka hangi hayallere yürekten iman etmiş farklı dünya görüşüne sahip kitleler bu son derece gösterişli ve çevresi türlü güzel cümleler söyleyen adam dolu zihniyetin yol arkadaşı oldu. Sonu gelmez bir geçiş süreci yaşadık, yaşıyoruz. Bugün kaynağı belirsiz finansmanla yeni ekonomik hülyalar inşa eden zihniyet tarafından kuşatılmış hayatlarımızı tedirginlikle sürdürüyoruz. Sonu gelmez operasyonlar ülkesinde yalan olduğunu bilmesine rağmen ‘daha özgürüz’ diye konuşanlar, fazilet kaybını ‘yeni Türkiye’ diye yutturmaya çalışanlar, gelir adaletsizliğini, iş cinayetlerini ‘fıtrat’ diye belletmeye çalışanlar yarın kimi yok etmeye niyet edeceği belli olmayan açgözlü ve obez iktidar şehvetini beslemeye devam ediyorlar.

Peki parıltılı ve kof başarı hikayelerine itibar etmeyen mütevazi gerçekliklerinde hayata devam etmeye çalışan bizler ne yapıyoruz?

Belli zaman aralıklarıyla düşmanların ve dostların operasyonlarla belirlendiği, ülke insanlarının da bu belirlemelere uygun nizamda ya o tarafta ya bu tarafta hizalanarak diğer tarafta olana laf yetiştirdiği beyhudelikle geçen günler, haftalar, aylar birbirini kovalıyor. Bir süre önce dile yakışmayan kelimelerle itham ettiklerimizle bir bakıyoruz ki yanyana gelmişiz. Karşı karşıya durmalar, yanyana gelemeler öylesine birbirine karışıyor ki her şeyden ve herkesten şüphe etmeye başlıyoruz. Kendi gerçekliğimizi yaşamayı çok zamandır bırakmış, anlatma derdine düşmüştük. Seçimler bitti. Lal kaldık. 

HAKİKAT TUTKUSU

Oysa biz ülkemizin nasıl bir geçiş yaşadığını gayet iyi biliyoruz. Kapitalizmden vahşi kapitalizme doğru bir düzlüğü soluksuz geçtik. Oysa biz rakamların ardındaki gerçekleri biliyoruz. İşsizlik rakamları gerçektir, taşeron işçilerin her geçen gün kötüleşen yaşam koşulları gerçektir, bombalarla insanların vahşice öldürüldüğü gerçektir, yolsuzluk söylentilerinin üzerinin kapatıldığı gerçektir, eğitim hayatına devam edemeyen kız çocukları gerçektir, kadınların öldürülüyor olması öldürünelerin “iyi hal indirimi” alması gerçektir, sonu gelmeyen ve içeriği toplumla paylaşılmayan operasyonlarda çocukların öldürülüğü gerçektir, iş cinayetleri gerçektir, derelerin özelleştirilmesi, yaylaların imara açılması, şehirlerin kamu yararından bağımsız parsellenmesi gerçektir.

Gerçekleri söyleme iradesini, bu gerçekleri iyiyle ikame etme umudunu ve mücadele isteğini biz istemediğimiz sürece kimse bizden alamaz. Bu noktada ısrarcı olmalı, her ne yapıyorsak ona geri dönüp tekrar ve daha iyi yapmak için çaba göstermeli, pes etmemeliyiz. Para ve ihtişamla yaratılan kurmacayı ancak tüm gerçekliğimizle hayata devam edersekifşa edebiliriz.

Hakikat tutkusunun bizi tekrar hayata, mücadeleye ve birbirimize bağlayacağı inancıyla...    

* Oyun Yazarı

Evrensel'i Takip Et