15 Kasım 2015 06:08

Rahimlerimize sızan savaş!

DİHA’dan Nedim Türfent geçtiğimiz hafta Şemdinli ve Yüksekova’daki kadınların düşük şikayeti veya şüphesiyle hastaneye başvurduğunu haberleştirdi. Bu çok çarpıcı haber, savaşın bir başka boyutunu hatırlatıyor. Öldürülen çocuklar... Öldürülen kadınlar... Doğmayan çocuklar..

Rahimlerimize sızan savaş!

Müge TUZCUOĞLU

Kadını kutsal kılan, doğurganlığıydı! İlk an’dan bu zaman’a… Yaşam üretmesi! Yaşam vermesi! İlk insanın, buna hayranlığı, tüm sistemini bunun üzerine kurmasından belliydi. Tüm değerini, doğadan gözlediğini kadında görüp anlamlandırdığı bir zihni vardı insanlığın. 

Yitirdik bunu! Kahpe zamanlara kaldık. İnsanlığın en güçlü, en kutsal zihinsel bakışını; doğurganlığa ve doğan’a verdiği önem ile birlikte yitirdik. 

Artık ne kadın ne çocuk kutsallığı kaldı elimizde!

Köleleştiriyoruz kadınları…

Esirleştiriyoruz çocukları…

Kadın, bu ilk insandan bu yana kurulu düzeni, sanki her ay bedeninde yaşar. Bedeninde yaşadığını doğal olarak zihninde! Bir emirdir sanki kadına: Doğur! Kur yaşamı. Çoğalt yaşamı. Üret zenginliği. Her ay, bunun zihnindeki çarpışmalarını yaşar. Her regl öncesi yaşadığı buhran, neredeyse ilk insandan bu yana gelişen sürecin özeti ile çalkalanır. 

O ay doğuramamak akınca bedenden; bir hüzün de kaplar zihni. Böyle açıklıyor uzmanlar, doğuramamanın her ay kadında yarattığı etkiyi. 

Doğurmama var bir de! Aniden kesilen adetler! Çoğunlukla şok anlarında yaşanıyor. Ölümle karşılaşılan şok anlarında… Doğurduğunun, doğurulanın yok olduğu zamanlarda…

Roboski’de karşılaşmıştım ilk olarak. 34 canları, askeri uçakların bombalarıyla paramparça edilen Roboskili kadınların, adetleri kesilmişti. Tanıştığım her kadına sormuştum ve doğrulamışlardı bu bilgiyi, ya kendilerinden, ya çevrelerinden. Aradan ancak belli bir süre geçtikten sonra düzene girmişti.
Daha sonra savaş bölgelerindeki kadınların, buna benzer süreçler yaşadığını okuduk, öğrendik. 
Kadının, yaşamayı mı, doğurmayı mı artık neyle ifade ederseniz edin, kendine ve yaşama yasakladığını deneyimlemiştik. Ne acı!

Bir doğa kanunu, insanlıktan çıkmış halimizle ihlal ediyoruz, ne acı!

Ankara katliamında kendimde deneyimledim bu sefer. 

Hacı’da bedenim buz kesmişti! Ankara katliamında kanım dondu.

Geçtiğimiz günlerde, Hakkari Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde kadınların benzer bir süreç yaşadıkları ortaya çıktı. DİHA’dan Nedim Türfent’in haberine göre; bu ilçelerdeki 300 gebe kadın,  düşük şikayeti veya şüphesiyle hastaneye başvurmuş. Kanamalı ve sancılı hastaların çoğu ise, bebeklerini karınlarında kaybetmişler. DİHA’nın bu çok çarpıcı ve kadın bakış açısıyla hazırladığı haber, bize savaşın bir boyutunu yeniden hatırlatıyor. Öldürülen çocuklar, öldürülen kadınlar, öldürülen oğullar-kızlar arasında bir de doğurulamayan çocuklar! 

TİHV’de toplumsal travma çalışmaları yürüten ve TTB’li hekim Metin Bakkalcı, kurumlar olarak, bu konuyu araştıracaklarını söyledi. Bakkalcı, olayın, yetersiz beslenme, gebelik için beslenmeden, barınmaya kadar tüm koşullar ile birlikte düşünülmesi gerektiğini ve bu nedenle savaş ve çatışma koşullarının kadının bedeninde böyle bir karşılık bulduğunu söyledi. 

Psiko-somatik halin en iç acıtısı mı? Bir bebeğin, savaş koşullarına gelmeme inadı mı? Dünyanın sonunu hazırlayan ilk adımlar mı? Doğuramamanın anlamı…

Roboski’de düğünler haramdı artık köylülere, ancak doğumlar başlamıştı. Her şeye rağmen yenilemek hayatı, sağaltıyor da acıları. 

Ancak bu doğuramamak yeniden başlıyor! Her katliamda, savaşta olduğu gibi… 

Doğurduklarımızı ne kadar yaşatabiliyoruz diyebilirsiniz… Her kadını, doğumdan dolayı kutsallık atfetmek tercih hakkı dışıdır diyebilirsiniz… Doğrudur! Ancak bu kutsallığın, rahimlere dek uzanan savaşın eliyle yok edilmesinin korkunçluğunu örtemez. 

Reddetmek! Bedenin reddi! Rahmin reddi! 

İlk insandan bu yana, en kutsalımız, reddediyor şimdi doğurmayı! Zorla! 

Yaşam; her şeye rağmen en kutsal şey! Ve bizler, tüm varlığımızla bunu savunmaya ve korumaya yönelik mücadelemizi sürdüreceğiz. Siz insanları yaşatmayanlar, bebekleri doğurtmayanlar ve insan gibi yaşamayanlara inat!

Evrensel'i Takip Et