22 Kasım 2015 11:31

Okay DEPREM

Türkiye’de geride bırakılan genel seçim süreci sonrasında ülkenin en büyük topluluğunu teşkil eden her-konuda-uzmangillerin her vesileyle olduğu gibi, milli iradenin “yeniden tecelli etmesi” sonucunda da yine sahaya inerek bitmek bilmeyen enerjilerini sarf ettiklerine şahit olundu. Dikkat edildiğinde; her kökenden “uzman” ve yorumcuların sonu gelmez analizleri ve konuşmalarında en çok ve sık kullandıkları “bilimsel” kavramın “sosyoloji” ve bundan türettikleri birtakım ilmi kavramsal sözcüklerin olduğu görüldü. İfade edilen tümcelerin neredeyse her birinin başı ve sonunda, hatta kimi zaman her birkaç kelimede bir “sosyoloji”, “sosyolojik”, ve buna yakın konseptlerden bilinçli olarak yararlanılırken sözüm ona, yapılan tahlillere büyük bilimsel hava katıldığı izlenimi verilmeye çalışılıyordu. Bilip bilmeden herkesin bir “sosyolog” kesildiği, her önüne gelenin sosyolojik çözümlemelerini izleyenlerden ve okurlardan bir türlü esirgemediği söz konusu toplumbilimi sevdalısı ekran, gazete veya internet sohbetlerinin ortaya çıkardığı ancak üzerinde fazlaca durulmayan iki önemli ve çelişik noktayı biraz açmak ve teşhir etmekte fayda var. 

SOSYOLOGUN VAR OL(A)MADIĞI ÜLKEDE HERKES SOSYOLOG

Bir kere; ortalama bir sosyologdan daha fazla, gerekli gereksiz her yerde “sosyal” ve “sosyoloji”den türeme-türetme tabirleri tercih eden bilirkişilerin önemli bir kısmının gerçek anlamda sosyolog olmadıkları dolayısıyla toplumbilimsel temelde ve onun ana kavram ve yöntemlerinden yararlanma disiplin ve alışkanlıklarına sahip olmadıkları gerçeği teslim edilmelidir. Peki, bu diyarda hakikaten sosyolog kıtlığı, açığı mı var ki; sözün ehli kişiler hem niceliksel hem de niteliksel açıdan bu tür dönemlerde ve durumlarda ortalarda pek gözükemiyorlar?!.. İşin aslı tersine, her köşe başında açılan üniversite adlı kurumların onlarcasında sosyoloji bölümü bulunurken, her sene buralardan mezun olan kitlelerin sayıları binleri, adı geçen bilim dalını mesleki olarak icra edebilecek muhtemel aktif sosyal kümenin sayısı ise on binleri bulmaktadır. Bu noktada okuyucuya sorulacak açık uçlu soru şudur: Siz bu topraklarda yakın zamanda hatta uzun bir süredir, yazılı basının iş ilanlarında veya iş bulmayla ilgili sanal site veya portallarda “sosyolog aranıyor” başlıklı kaç iş duyurusu hatırlıyorsunuz / gördünüz? Bu sualin olası yanıtının olumsuz olması bir tarafa; son derece seyrek de olsa en fazla, “başvurular arasında sosyologlar tercih edilebilir, “sosyologlar da başvurabilirler” türünden kenarda köşede kalmış ilancıklara rastlanılabildiği bir sır değildir.

‘SOSYOLOJİK’, TOPLUMSAL KELİMESİNİN KARŞILIĞI DEĞİLDİR

İkinci nokta ise; gerçek sosyologlardan rol çalma heveslisi anlı şanlı – kelli felli gazete yazıcısı ya da TV-bülbülü cenahın seçim sonuçları başta olmak üzere toplumsal-insani bilimlerin kavramlarının akla gelip yardıma çağrıldığı dönemlerde; kullanma heveslisi oldukları en temel mefhumları bile yanlış yerde, bağlamda ve biçimde değerlendiriyor oldukları trajikomik gerçeğidir. Bu manada ilk akla gelen örneklerden birisi; “toplumsal / sosyal” sözcükleri yerine ısrarla “sosyolojik” (toplumbilimsel denmemektedir bile) kavramının telaffuz edilmesi kötü geleneğidir. Bu; hayata, dünyaya dair genel kavramları oturmadan mekteplerden çıkış yapan geniş tebaanın kendisini; “psişik” kelimesinden ziyade zırt pırt “psikolojik” lafına mahkûm etmesi bilindik örneği ile benzeştirilebilir (Misal: “Son zamanlarda psikolojim çok bozuldu”. Meali: “Son zamanlarda ruh bilimim çok bozuldu...”). Veya tam tersi şekilde, “toplumbilimsel (sosyolojik)” sözünün yeğlenmesinin lazım geldiği hallerde de habire sosyal / toplumsal’a yüklenilmesi gibi… Ve bunların sayısız türevlerinin de bilinçli bilinçsiz kullanıldığı daha nice hatanın yaygın olduğu da aşikâr.

SOSYOLOG DEĞİL ‘SOSYOLOJİ MEZUNU’!

Sosyologların, toplumsal arenada değil itibarsızlıkları, adeta var ol(a)mayışları durumu aslında baştan belli olan bir “toplumsal sözleşme”nin şaşılası olmayan doğal bir sonucu niteliğindedir. Bilen bilir ki, lisans bölümlerinden mezuniyetlerinin ertesinde bu mesleği icra etmeye muktedir olması beklenen çiçeği burnundaki gençler, diplomalarında sosyolog şeklinde değil, “sosyoloji mezunu” sıfatıyla ödüllendirilmektedir. Gerek ezelden beri hiçbir istihdam politikası olmayan devlet ve onun “üniversiteleri” olsun gerekse de moda olduğu ve sosyal-insani bilimleri tamamen piyasanın ıvır zıvır zamane işlerine eklemlemek üzere sosyoloji dalını bünyelerinde barındıran özel-vakıf “üniversiteleri” olsun; bunun eğitimini verme iddiasındaki yapıların kendilerinin en başta toplumbilimini bir meslek olarak görmeyip tanımlamadıkları, ona gereken ve hak ettiği değeri vermedikleri; bilakis kendilerine sosyolog yerine yalnızca “sosyoloji mezunları yetiştirme” vazifesini reva gördükleri rahatlıkla söylenebilir. Gündelik hayatta ve bilhassa yazılı ve görsel medya kanallarında kavramlarından sere serpe, gelişine istifade edilmesine rağmen; toplumun, toplumsalın ve yaşamın gerçeğinin bu konudaki gereksinimlerine tezat, sosyoloji mesleği ve sosyolog unvanının 4. dünya ülkeleri cemaatlerinde gerçek anlamda tanımlı olmayışı, bir şey ifade etmemesi ancak bu gibi söz konusu ümmetlerin toplumsal ve bilimsel ahlaksızlığı ile açıklanabilir…  

Evrensel'i Takip Et