Nusaybin: ‘Her şey Saramago’nun romanında olduğu gibi’
Sokağa çıkma yasağı boyunca Nusaybin’de olan ANF Muhabiri Sedat Sur, 14 gün süresince yaşananları Evrensel Pazar’a yazdı. Sur, tıpkı Saramago’nun ‘Görmek’ romanında olduğu gibi devlet baskısının halkın tercihini hiçbir şekilde değiştiremediğine vurgu yapıyor.

Sedat SUR
Günlerce abluka altına alınan, ağır saldırılara maruz kalan Nusaybin’de geriye yitirilen canlar, onlarca yaralı, yakılmış yıkılmış evler kaldı. Ancak kalan sadece bu değildi, tüm saldırılara rağmen öz yönetim ve devlet dışı yaşam isteği, mücadele kararlılığı da Nusaybin’in her noktasında karşınıza çıkıyor. Devlet varlığını hendekleri kapatmaya bağlamışken, Kürtler devletçi paradigmanın hendeklerini zihninde çoktan dümdüz etmiş.
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI 14 DEĞİL 13. GÜNDE BİTTİ
Rekor uzunluktaki sokağa çıkma yasağı devlet için 14 Nusaybin için 13 gün sürdü. Yasağın 13. gününde sokağa akın eden Nusaybin halkı yasağı fiilen ortadan kaldırdı. Yasağın bu şekilde bitirilmiş olması sadece Nusaybin üzerinde yaşanan rekor sokağa çıkma yasağı ve saldırılara son vermesi açısından önem arz etmiyor. Bu gelişme öz yönetim mücadelesinde yeni bir aşamanın da ilk adımı oldu ve Nusaybin, Kürt halkının özgürlük mücadelesi tarihinde bir ilke daha öncülük etti. Artık sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı Kürt kentlerinde yeni bir dönem başlıyor, Kürt halkı artık yasaklara karşı sokakları terk etmeyecek, bunu Nusaybin gösteriyor.
‘BİZ ARTIK BU YASAĞI TANIMIYORUZ’
Nusaybin’de yasağın 13. gününde, öğleden sonra bir anda, hiçbir organizasyona, örgütsel karara bağlı olmaksızın, halk sokaklara akın etmeye başlıyor. Belediye Eş Başkanı Cengiz Kök, evinden ayrılıyor, önce oturduğu sitenin bahçesinde turlamaya başlıyor, onu gören site sakinleri yanına iniyorlar, küçük bir grup oluşuyor, sonra sitenin dışına çıkılıyor. Burada diğer sitelerden insanlar da onlara katılıyor, bir anda yüzlerce kişi en önde Belediye Eş Başkanları Cengiz Kök ile birlikte Çağ Çağ caddesi üzerinde yürümeye başlıyor. Devlet güçleri şaşkın, neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Kök, kaymakamı arıyor, “Biz artık bu yasağı tanımıyoruz, siz ne yaparsanız yapın, isterseniz hepimizi öldürün” diyor. Kaymakam, çaresiz, ‘Sayın başkan, kaldıracağız’ diyemeden telefon kapanıyor. Zırhlı araçlar geliyor, halkın sloganları yükseliyor, yaklaştıkça halkın sesi daha da gürleşiyor. Aynı dakikalarda birbirinden habersiz olarak Nusaybin’in tüm mahallelerinde “Artık yeter yasağı tanımıyoruz” isyanı ile halk sokaklara dökülüyor. Devlet güçleri halka saldırıyor ama nafile, Nusaybin, öz yönetim sürecine yeni halka ekliyor ve halkın iradesinin her şeyin üstünde olduğunu gösteriyor.
HALK GERİ ADIM ATMIYOR
Portekizli Yazar Jose Saramago, ‘Körlük’ adlı romanının kaldığı yerden kaleme aldığı ‘Görmek’ romanında seçim günü öğle sonrasına kadar sandık başına gitmeyen ama akşamüstü bir anda sandıkların başına koşan ve büyük oranda boş oy kullanan seçmene karşı hükümet sıkıyönetim ilan ederek kenti abluka altına alır. Ancak hükümet ne yaparsa yapsın, halk tercihini yapmıştır ve bu değişmez.
Saramago, romanda zaman, yer ve isimlere yer vermez. Kurguladığı gerçekçi hikaye ile dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir zamanda, özdeşlik kurulabilir.
Günlerdir abluka altına alınan, sıkıyönetim ilan edilen, ağır saldırılara maruz kalan ama yine de tercihi hiç değişmeyen, tercihinde daha çok ısrar eden Nusaybin’de yasağın 13. günü öğleden sonra halkın bir anda sokaklara akarak, devlet güçlerini şaşkına çevirmesi, Nusaybin ve ‘Görmek’ romanı arasında kurmaya çalıştığım özdeşliğin tamamlanmasını sağlıyor.
NİSÊBİN’A RENGİN TÛ HAWAR Û QÊRÎN
Yasağın 14. gününde sürdürülmesi halinde Nusaybin halkı daha büyük bir serhildana hazırlık yapıyor, ancak sabah saatlerinde Belediye Eş Başkanını arayan Nusaybin kaymakamı yasağı kaldırdıklarını söylüyor. Aslında yasak Nusaybin halkı tarafından çoktan kaldırılmıştı.
Yasağın sona ermesinin ardından öz yönetimin uygulandığı ve yasak boyunca en yoğun saldırı ve çatışmaların yaşandığı Fırat, Newroz, Dicle ve Yenişehir mahallelerine gidiyoruz. Manzara tanıdık, hem Kobanê’den hem de Sur, Cizre ve Silvan’dan biliyoruz. Türk-İslam sentezinden esintiler sunan, ırkçı, erkek egemen, cinsiyetçi yazılamalar. Kürt halkının her türlü insani siyasi değerlerine hakaret içeren küfürler. Yakılmış, yıkılmış evler, salıncakları bile kurşunlanmış korku dolu gözlerle bakan çocuklar. Ve Nisêbin, direnişini doğuran anaların ‘’Biz yılmayacağız, korkmuyoruz, saray yenilecek, devlet bizim topraklarımızdan gidecek’ haykırışları. Zulmün, yıkımın, acıların orta yerinde her geçen an büyüyen direnişin sesi oluyor analar. Şaşırıyorum, bu kadar saldırı, bombardıman, yıkım ve acıdan sonra bir durgunluk, sinmişlik bekliyorum ama yanılıyorum. “Yemek, elektrik, su olmadan günlerdir direndik” diyen bir annenin sözünü diğer bir anne bölüyor, “Bizim yemeğimiz de suyumuz da, elektriğimiz de bizim mücadele ve özgürlük inancımızdır” diyor.
KADIN KENTİ
Nusaybin, tarihsel, kültürel dokusu ve modern Kürt özgürlük hareketi tarihinde kadınların mücadeleye öncülüğü ile ‘Kadın kenti’ kimliği ile öne çıkıyor. Nusaybin’in kadınları öz yönetim sürecinde yine öncülüğü ele alarak, diğer tüm alanlardan farklı olarak kadınların öz yönetim deneyimini geliştiriyor. Öz yönetim Nusaybin’de özgür kadın kimliği üzerinden yükseliyor.
ESEDULLAH TİMİ NUSAYBİN’DE
Tüm öz yönetim alanlarına yönelik saldırılarda halk ısrarla ‘DAİŞ çeteleri devlet güçleri ile birlikte bize saldırıyor’ iddiasında bulunuyor. Nusaybin’den önce Silvan, Sur, Cizre’de ortaya çıkan Esedullah Timi halkın işaret ettiği DAİŞ çetelerine benzer yöntemleri, yazılamaları ile Nusaybin’de de ortaya çıkıyor. Esedullah Timinin girdiği mahallelerde yarattığı yıkım, yazılarında kullandığı radikal İslamcı dil ve vahşeti ile halkın iddia ettiği “DAİŞ çeteleri Esedullah Timi ismini kullanan grup mu” sorularını akıllara getiriyor ve halkın DAİŞ zannını güçlendiriyor.
DEVLET AKLININ SANDIĞI
Şöyle düşünelim; devlet Nusaybin’in tüm mahallelerine, sokaklarına girmiş, hendekleri dümdüz etmiş. O zaman devlet sorunu kendisi açısından çözmüş mü olacak? Tabii ki hayır. Öz yönetim ilan eden halk da öyle bakmıyor. Onlar devlet kadar mekanik düşünmüyor. Hendek eşittir öz yönetim değildir. Hendek, sağlıktan eğitime, ekonomiye birçok ayağı olan öz yönetim modelinin yalnızca bir savunma yöntemidir. Yarın bir gün öz yönetim ilan eden halk bunu kendi isteği ile de kapatabilir. Öz yönetim ilan eden halk, ‘mesele hendek değildir’ derken tam da bunu anlatmaya çalışıyor. Ama mekanik devlet aklı bütün vahşeti ile saldırarak, hendekler kapanınca meselenin de kapanacağını hesaplıyor. Kürt halkı, tekçi, inkarcı, merkeziyetçi devlet modelini yaşamın doğal uzantısı gibi gösteren paradigmanın hendeklerini zihninde dümdüz etmişken, devlet hendekler kapanırsa öz yönetim de kalkar sanıyor.
DEVLET MAHALLELLERE GİREMİYOR
Nusaybin’de saldırının yoğunluğu ve sokağa çıkma yasağının rekor düzeyde uzun olmasına rağmen, Newroz mahallesi dışında devlet güçlerinin girebildiği bir mahalle yok. Mahallelere rastgele ağır bombardıman, zırhlı araçlardan tarama yapan devlet güçleri bir hendek bile ilerleyememiş. Devletin sokağa çıkma yasağı ve saldırıları yaparken gerekçe olarak sunduğu ‘hendekleri temizleme operasyonu’ büyük oranda başarısızlığa uğramış görünüyor. Nusaybin’de hendekler olduğu gibi duruyor.
DEVLET VARLIĞINI HALKI EVE KAPATARAK İFADE EDİYOR
Kürt halkı devleti, gündelik yaşam ilişkilerinde, felsefik algısında aşıyor. Devleti tanımıyor ve her eylemi ile de bunu devlete gösteriyor. Devlet bu durumda kendi mantığı içerisinde başvurabileceği en tutarlı yöntemi devreye sokuyor; zorla, silahla, klasik sömürgecilik yöntemleri ile kendisini sürdürmeye çalışıyor. Halkı eve hapsediyor, zira halk dışarıda olduğunda, gündelik hayat normal akışına döndüğünde ortada devlet kalmıyor. Nusaybin’de de, diğer Kürt kentlerinde realite budur.
NUSAYBİN’DE KAZANAN ÖZ YÖNETİM TERCİHİDİR
Nusaybin’e dair öz yönetim direnişi bağlamında şunu net ifade etmek gerekiyor. Nusaybin’de halkın öz yönetim direnişi, tercihi kazanmıştır. Saldırılar devam edecektir. Yeni sokağa çıkma yasakları uygulamaları devreye sokulacaktır. Ancak, bu saatten sonra devletin Nusaybin, halkı nezdinde bir meşruiyeti kalmamıştır. Devletin çekilmesi ve halkın öz yönetim tercihine saygı duyması dışında her yol daha fazla kan, gözyaşı ve yıkımdır. Bunun sonunda varılacak nokta ise yine halkın öz yönetimidir.
Evrensel'i Takip Et