Sanat tarihinden iki farklı alan okuması Pera’da
Pera Müzesi, 10 yılına özel sergilerine devam ediyor. Bu hafta Pera Müzesi’nde iki yeni sergi açıldı. Video sanatının önemli örneklerini bir araya getiren “Bu Bir Aşk Şarkısı Değil: Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi” ile Türkiye resminin tarihinde bir yolculuğa çıkaran “Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü” sergileri Pera Müzesi’nde 7 Şubat’a kadar sergilenecek.
POP MÜZİK İLE VİDEO SANATININ KESİŞTİĞİ YOLLAR
“Bu Bir Aşk Şarkısı Değil” başlıklı serginin küratörlüğünü Javier Panera’nın üstleniyor. Panera Barselona’da küratörlüğünün yanzı sıra dc’lik de yapıyor. Panera, sergiyle ilgili sohbete geçmeden önce İstanbul’u ve Anadolu rok’una duyduğu hayranlığı dile getirdi.
1960’lardan günümüze pop müzik ile video sanatı arasındaki ilişkilerin izini süren sergide, aralarında Nam June Paik, Andy Warhol, Yayoi Kusama, Vito Acconci ve John Baldessari gibi öncü video sanatçılarının da bulunduğu 28 sanatçının eseri yer alıyor.
Sergi, “Pop İçinde Sanat / Sanat İçinde Pop”, “Histeri ve Din”, “Rock ve Kavramsal Sanat / ‘Müzisyen olmayanlar’ ile ‘sanatçı olmayanlar’ karşı karşıya”, “Rock ve İkizi / Bir ‘alet çantası’ olarak pop müzik” ve “Dans Müziği Politikaları” başlıklı beş bölümden oluşuyor. Sergide hem biçimsel, hem de kavramsal açıdan pop ve rock ikonografileriyle bağlantılı olan video sanatı ve deneysel film tarihinin önemli eserlerine yer veriliyor.
Pek çok sanatçı eserlerinde rock&roll, pop, saykodeli, glam, punk, soul, disko müziği, hip-hop, indie pop, elektronik müzik, kısa ömürlü alt türleri ve son elli yılın müzik trendleri ile ilişki kurmuş, kimi zaman rock gruplarıyla ortak çalışmalar yürütmüş veya kendi albümlerini çıkarmışlardır. Son yirmi yılın önde gelen müzisyenlerinin de pek çoğu profesyonel müzisyen olmadan önce sanat fakültelerinde eğitim görmüşlerdir.
20. yüzyılda çoğu zaman sanat ve müzik alanlarındaki pratikler, pop müziği bir alet çantası gibi kullanarak, deneysel ile yıkıcılığın beklenmedik ve paradoksal ilişkilere girdiği paralel yollarda yürümüştür. Gerek müzik endüstrisi gerek sanat sistemi, uygunsuz müzik ve sanat eğilimlerini yanlışlayıp hükümsüz kılarak, pek çok çelişkiyi beraberinde getirme pahasına her gençlik isyanını tüketim kültürüne dönüştürme eğiliminde olmuştur.
‘POP MÜZİSYENLERİ SİTEMİN AKTÖRÜ OLARAK KONUMLANDIRILDI’
Sergiye ayrıca kapsamlı bir video gösterim programı da eşlik ediyor. Küratör Panera, doğası gereği melez bir tür olan rock müziğin, görsel sanatlardan çok önce, sınırları ateşleyen ilk postmodern kültür hareketi olarak ortaya çıktığının altını çiziyor ve ekliyor; 20. yüzyılda çoğu zaman sanat ve müzik alanındaki pratiklerin birbirlerini besleyerek gelişmeleri ve pop müziğin “alet çantası” görevi gördüğü ve deneysel ile yıkıcılığın beklenmedik ve çelişkili ilişkilere girdiği paralel yollarda yürümüş olmaları şaşırtıcı değildir. Gerek ‘müzik endüstrisi’, gerekse ‘sanat sistemi’, en uygunsuz müzik ve sanat eğilimlerini yanlışlayıp hükümsüz kılarak, her gençlik isyanını, pek çok çelişkiyi beraberinde getirme pahasına ‘tüketim kültürü’ne dönüştürme eğilimindedir.
“Bu Bir Aşk Şarkısı Değil: Video Sanatı ve Pop Müzik İlişkisi” sergisi bu çelişkileri göz ardı etmeyerek, aynı zamanda müzik ile görsel sanatlar - özellikle de pop müzik ile video sanatı - arasındaki ilişkinin, müzisyenler ile sanatçıların kendilerini, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, egemen kültürel sistemin aktörü olarak konumlandırdığını ortaya koyuyor.
TÜRKİYE SANAT TARİHİNDE NÜ
“Üryan Çıplak, Nü” sergisi ise Türkiye sanat tarihinde nü’nün resimsel bir konu ve biçim olarak ortaya çıkışını irdeliyor. Nü resmin, Türkiye’nin modernleşme sürecinin sanata yansıyan yönünün simgesel unsurlardan biri olduğunu da gündeme getiriyor. Küratörlüğünü Ahu Antmen’in yaptığı sergide, farklı dönemlerden 47 sanatçının, akademik etüdlerinin de dâhil olduğu 150’ye yakın eseri yer alıyor.
Osman Hamdi Bey, Süleyman Seyyid Bey, Halil Paşa, İzzet Ziya Bey, Avni Lifij, Ruhi Arel, İbrahim Çallı, Namık İsmail, Melek Celal Sofu, Cemal Tollu, Zeki Faik İzer, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Fikret Mualla, Leyla Gamsız ve Yüksel Arslan gibi farklı kuşaklardan sanatçılara yer veren sergi, yüzyıl başında gizli saklı ve tek tük, Cumhuriyet döneminde ise yoğun olarak üretilen nü resimlerin izini sürerek ressamların, çıplaklığın sanatsal temsillerine karşı var olan kültürel direnci aşma çabalarını gözler önüne seriyor. Çıplaklık konusunun, gelenekselden moderne çeşitli dönüşümleri kapsayan tarihsel ve toplumsal süreçler kadar, bireysel hassasiyetleri de içeren oldukça karmaşık bir olgu olarak karşımıza çıktığına dikkat çeken Ahu Antmen “Bu sergi ile nü resmin Türk sanatındaki gelişim evresini ele alırken, bir yandan da ülkemizde Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan süreçte sanatçı kimliğinin oluşumunu, kültürel olarak mahremle özdeşleştirilmiş kadın bedenine yönelik cinsellikten arınmış sanatsal bir algı geliştirmenin güçlüklerini, modern kimlik algısında sanat ve nü resim arasında kurulan bağlantıları resimlere bakarak düşünmeyi, düşündürmeyi amaçladık” diyor.
“Üryan, Çıplak, Nü” sergisinin kapsamlı bir bölümünü Osman Hamdi Bey, Süleyman Seyyid Bey, Halil Paşa gibi ilk Osmanlı ressamlarından başlayarak akademik sanatsal eğitimin bir gereği olan desenler oluşturuyor. Namık İsmail, İbrahim Çallı, Melek Celal Sofu, Feyhaman Duran gibi ressamların sergilenen ilk nü’leri Meşrutiyet dönemindeki erken sanatsal gelişimi gözler önüne sererken, Cumhuriyet döneminde Zeki Faik İzer, Cemal Tollu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu gibi ressamların yenilikçi yaklaşımlarında nü resimler, Türkiye’de sanatsal modernizmin başat bir unsuru olarak karşımıza çıkıyor.
MUHAFAZAKÂRLIK- MODERNLİK İKİLEMİNDE ÇIPLAKLIK OLGUSU
“Üryan, Çıplak, Nü” sergisi, İstanbul’da ilk güzel sanatlar akademisi açıldığında canlı model dahi kullanmanın sakıncalı sayıldığı bir kültürel iklim içerisinde nü resmin zaman içinde ‘sanat kültürü’yle nasıl normalleştiğini de irdeliyor. İslam kültürünün taassubuna aykırı olan, ama Batı kültürünün estetik normlarını yansıtan nü resimler, Türkiye’de sanat kültürünün gelişim sürecinde çıplak bedenin bir konu olmaktan çıkıp, biçimsel bir kalıp haline gelme süreçlerini yansıtıyor.
20. yüzyıl başında Sanayi-i Nefise Mektebi’nde önce erkek canlı modeller aracılığıyla, ardından Avrupa’ya sanat eğitimi için gönderilen ressamların kadın ve erkek canlı modellerden çalışma olanağı bulmalarıyla insan bedeni, sonsuz poz dağarcığıyla ressamlar için manzara, natürmort, portreden farksız bir tür haline geliyor. Öte yandan nü, özellikle kadın bedenini temsil eden bir tür olarak algılanmasıyla, yalnızca kültürel muhafazakârlık-modernlik ikilemiaçısından değil, sanatsal yaklaşımların cinsiyetçi yönünü gözler önüne sermesi bakımından da simgesel bir anlam yükleniyor. “Nü” kavramının öncelikle kadın bedenini çağrıştırdığına değinen Ahu Antmen, Batı sanat tarihinin adeta meşru kıldığı bu algı biçiminin Türk resminde de yansımalarını bulduğuna işaret ediyor.
MODERNİZM VE NÜ
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin 1916 yılından itibaren düzenlediği Galatasaray Sergileri’nde manzara, natürmort, portre dışında güneş banyosu, sandal gezintisi, deniz hamamı gibi konulardan sonra nü’ye yönelen Namık İsmail, İbrahim Çallı, Melek Celal Sofugibi 1914 Kuşağı ressamları, 1920’li yıllarda akademizmi dışlayan, izlenimsel bir yaklaşımla tenselliği ön planda olan nü resimler üretiyorlar. 1930’lu yılların Galatasaray Sergileri’nde ise, Cemal Tollu, Zeki Faik İzer gibi ressamların daha modernist nü’leri gündeme geliyor. Tenselliği dışlayan, biçimsel deformasyonu esas alan yeni nü’ler, ressamların bireysel üslup arayışlarını yansıtırken, Avrupa modernizminin Türk resmine yansıyan yönlerini de gözler önüne seriyor. “Üryan, Çıplak, Nü” sergisi, Türk ressamlarının 1920’li yıllarda yeni yeni uygulama alanı buldukları bir resim türünde çok geçmeden ne kadar yoğun bir üslup çeşitliliği içinde çalıştıklarını izleyicinin değerlendirebileceği bir zemin oluşturuyor.
Küratör Ahu Antmen, nü’nün Türk resminin hem kültürel hem biçimsel anlamda kabuğunu kırmasının en büyük göstergelerinden biri olduğunu vurguluyor. Antmen“Pek çok ressam için nü, kendi resmine, kendi figür anlayışına giden yolda bir köprü niteliğindedir; konu olan çıplak insan bedeni değil, sonsuz görünüşleri, hareketleri, ifadeleriyle insan bedeninin görsel bir biçim olarak algılanmasıdır. Bu sanatsal perspektif, insan bedenine tüm kültürel kalıpların ötesinde doğanın kendisi olarak bakabilmeyi gerektirir. Nü resim, bir taraftan bu durumu olanaklı kılan, diğer taraftan da bir teşhir mantığıyla tam tersine yok eden ikilemli bir sanatsal tür olarak simgesel bir öneme sahip,” diyor. (İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et