01 Aralık 2015 00:50

Kuzey Kafkasya’nın ören yeri ve tarihi miras zengini kenti: Pyatigorsk

Paylaş

Okay DEPREM

Kuzey Kafkasların tarihsel anıtlar ve ören yerleri itibariyle en zengin şehirlerinden birisi Pyatigorsk’tur. Bu bakımdan ancak Krasnodar ve Vladikafkas ile kıyaslanabilir. Normalde Kuzey Kafkasya’nın büyük kentleri iyi bir tempo ve programlama ile yaz sezonunda ortalama 2 günde gezilebilirken, Türkçe’siyle “Beşdağlar” kentini hakkını vere vere turlamak için gerçekten de günler gerekiyor. Pek çok ülkede günümüzde bile karşılığının henüz olmadığı bir bilimsel dalın da merkezi kenti olma özelliğine sahiptir Pyatigorsk Sovyetler Birliği zamanında: Rusça orijinalinden yazacak olursak “Kurortoloji”. Türkçe tercümesiyle ise: “Kaplıca ile tedavi bilimi”. Topu topu 150.000 civarı bir nüfusa sahip bir kent düşünün ve burada Kurortoloji, Merkezi Gorkiy ve S. Mihailkov Merkezi Çocuk Kütüphaneleri, Pioner ve Okul Çocukları Sarayları, Şehir Kültür Evi, Rusya ve Kamerton Konser Salonları, Lermontov Galerisi ile operet tiyatrosu bir arada olabilsin. Stravropol Eyaleti’nin, adeta bir tarih abidesi niteliğindeki bu yıldız kenti, aynı zamanda kültür hayatının olağanüstü zengin ve çok boyutlu olduğu bir cevher. Turumuza Ekim Sokağı’na doğru yer alan ufak parktan devam ediyoruz…

OSETLERİN ULUSAL ŞAİRİ VE YERMALOV’UN ANITI

Yukarı doğru yöneldiğimde Osetya’nın ulusal şairi ve Oset Edebiyatı’nın kurucusu kabul edilen Kosta Ketagurov’un bir büstüne rast geliyorum. Büst altlığına aynı zamanda ressam, heykeltıraş ve pedagog olan Ketagurov’un şu unutulmaz mısraları işlenmiş: “Tüm dünya benim tapınağım / Aşk benim türbem / Evren benim ülkem…” Karl Marx Sokağı’ndan yukarıya çıkarken Lermontov’un yaşadığı ve bugün müze olarak ziyaretçileri ağırlayan tek katlı şirin evi görüyorum. Çevresindeki benzer 1-2 katlı tarihi konutların çoğu orijinal halleriyle bugünlere gelebilmiş. Ve nihayet, Ruslar açısından bir kahraman, başta Çeçen ve Dağıstanlılar olmak üzere kuzeydoğu Kafkas halklarının bir kısmı içinse bir nefret sembolü General Aleksey Petroviç Yermalov’un atlı heykeli tam karşımda boy gösteriyor. Tolstoy’un “Savaş ve Barış” adlı ölümsüz eserinde de geçen gerçek kahramanlardan biri olan Rus komutanın, etrafı spiral merdivenle çevrili görkemli anıtının kaidesindeki levhada şunlar yazılı: “1812 Anayurt Savaşı’nın (1.) kahramanı, özel Kafkas birliğinin kumandanı, piyadelikten generalliğe yükselmiş; Pyatigorsk şehrinin kuruluşu ve gelişiminde büyük katkıları olmuştur.” Pyatigorsk, 50’den fazla farklı doğal maden suyunu ihtiva etmesi, dahası Tambukan Gölü’nden getirilen tıbbi çamur sayesinde, 1800’lerin başlarından itibaren kurulan ve Sovyetler Birliği döneminde sayıları onları bulan sanatoryumları ile bilinir. Bunlar arasından ilk olarak Pyatigorsk Merkezi Askeri Sanatoryumu”nun önünden geçiyorum. Bunların hemen hemen hepsi de topyekûn özelleştirme-peşkeş çekme furyasında özel şahıslara satılmışlardı ve bugün de haliyle standart bir otel konumunda hizmet veriyorlar. 

LERMONTOV’UN MEZARINI ZİYARET VE MADEN SULARI İSTASYONU

Kesme taşlı, soğan kubbecikli Lazarev Kilisesi’nin hemen yanından Pyatigorsk Nekropolü’ne, sadece Lermontov’un mezarını görmek üzere giriyorum. Uzun bir çaba ve ok işaretlerini izledikten sonra buluyorum. Mütevazı ancak etrafı stilize demir çitlerle çevrili kabrinin üzerinde yer alan hafif paslı tabeladaki yazı şöyle başlıyor: “15 / 27 (Eski takvim) Temmuz’da düelloda öldürülen Büyük Rus şairi, 29 (17) Temmuz tarihinde burada gömüldü.” Dönüş yolunda büyük bir tesadüf eseri 19. Asrın İtalyan kökenli efsanevi Rusyalı mimarları “Bernardacci Kardeşler”in mezar yerlerini görüyorum. Kendileri Kafkasların nice şehrinde ebedi yapıtlara imza atmışlardı. Mezarlık çıkışında bir su kaynağı istasyonu dikkatimi çeker çekmez hemen yaklaşıp içeriye giriyorum. Burası 19 No’lu kaynak çıkış noktası. Mâşuk Dağı’nın şehre bakan eteklerinin dört bir tarafı bu kapalı kamusal çeşmelerle dolu. Her gün sabahtan akşama kadar açık tutulan bu mineral su istasyonlarına adım attığınızda sizi genelde duvarları Sovyet döneminden kalma seramik üzeri boyamalar, mozaikler ile ev bitkileri yoğunluğu karşılıyor. Uzun ve yüksek mermer tezgâhın üzerindeki musluklardan sırasıyla aynı kükürtlü su hem soğuk hem de sıcak olarak akıyor. Su içmenin sınırsız ve ücretsiz olduğu bu membalar sayesinde bunaltıcı yaz günlerinde suya para vermenize gerek kalmıyor.

PYATİGORSK SAVAŞ ANIT PARKI VE MÂŞUK’UN TEPESİNDE

Faşist Alman ordularının 2. Paylaşım Savaşı yıllarında Kafkas Dağlarına kadar indikleri biliniyor. Pyatigorsk da 1942’nin Ağustosu’ndan 1943’ün Ocak ayına kadar 5 ay kadar Naziler tarafından işgal edilir. Harbin Kafkas cephesinin bölgedeki izini sürmek üzere savaş anıt parkının yolunu tutuyorum. Tüm savaş süresince 22.000 “Beşdağlı”nın cephelerde çarpıştığı, bunların 12.000’inin şehit düştüğü bilgisine yer veriliyor girişteki metal blokta. Büyük Zaferin tam 30. yıldönümünde açılışı yapılan parkta “Pyatigorsk kahramanlarının sonsuz zaferi ve sonsuz hatırası…” yazılı tek parça büyük granit levhanın üzerine, savaşta hayatlarını kaybetmiş 800’den fazla kişinin portreleri işlenmiş. Buradan doğruca dağın tepesine çıkan teleferiğin kalkış noktasına hareket ediyorum. Kapalı kabinde 2-3 dakikalık bir çıkışın ardından vardığım tepede beni muhteşem bir Pyatigorsk manzarası karşılıyor. İyi havalarda güneydeki Elbruz Dağı’nın 130-140 km. öteden çok rahat görülebildiği geniş doğal platformdan aşağıya doğru kısa bir merdiven dizisinin indiğini fark ediyorum. Aşağıda meşhur askeri topograf Andrey Vasilyeviç Pastuhov’ın mini dikilitaşlı mezarı ortaya çıkıyor çalılıkların arasında. Ufak obeliskin üzerinde Rus dağcının belli başlı dağlara tırmanış tarihleri mevcut: Kazbek: 1889, Elbruz: 1890 ve Ararat: 1893… Mâşuk Dağı’nın bu doğal panoramik terasının bir tarafı, gezgincilerin kendilerinin çaktıkları ve üzerlerine, geldikleri şehirlerin isimlerini yazdıkları ahşap tabelaların tıka basa sıralı oldukları direkler ile dolu. Doğal ve tarihi ormanlarla kaplı dağın sırtlarını, 3 kilometrelik parkur üzerinden bu sefer yürüyerek kat etmeği yeğliyorum… Tepeden aşağı indiğimde Lermontov’un Pyatigorsk’taki maddi izlerinden birini daha görme olanağı buluyorum. Meşhur edebiyatçının ölümüne sebebiyet veren düellonun gerçekleştiği yerde çok özel bir anıtsal kompozisyon meraklıları bekliyor. Kare ufak parselin ortasında uzunca bir dikilitaş, etrafında ise birbirlerine zincirle bağlı kısa dikey taşlar bulunuyor. Köşelerdeki taşlarda, hepsinin vücudu da ortadaki obeliske bakan ancak gene her birinin başları arkalarına dönük olan dört adet akbaba heykeli; Mihail Yuriyeviç’in ölümünün şüpheli, talihsiz ve bir o kadar da trajik tarafına gönderme yapıyor. 

GAGARİN BULVARI BOYUNCA COTE d’AZUR HAVASI

MÂŞUK Dağı’nın eteklerinin diğer tarafındaki ören yerlerine giden yol Gagarin Bulvarı. Bu hat üstünde sallı sollu her nokta görülmeye değer yapı ve anıtlarla bezeli. İlk olarak solda, Ekim Devrimi’nden sonra kurulan “Kuzey Kafkas Cumhuriyeti” Merkez Yürütme Komitesi’nden dört komünistin öldürüldükleri yere sade ancak dokunaklı bir anıt kondurulmuş. “… 21 Ekim 1918’de burada kurşuna dizildiler” satırları özellikle kan kırmızısı renklerle yazılmış. Az ileride sağda kentin Roma tarzı kamusal hamamları/banyolarının yer aldığı yapı beliriyor. Yürüdükçe her iki tarafta da Cote d’Azur’ün rengarenk bahçeleri içindeki malikanelere benzer sayısız konut göze çarpıyor. Ve yolun sonunda nihayet “Proval” tezahür ediyor. Yani Pyatigorsk’un en simgesel ören yerlerinden birisi olan; bir yer altı gölü, ona dışarıdan bağlanan bir tünel, girişte iki aslan ile bir insan heykeli ve de anıtsal bir kapıdan meydana gelen, tepenin içine oyulmuş şaşaalı bir kompleks. Buranın önü aynı zamanda, dağın eteklerini şehir merkezi ile birleştiren koruların panoramanın alt kısmını teşkil ettiği çok güzel de bir manzaraya sahip. Uçuruma doğru yaklaştığımda, Pamukkale’deki kadar olmasa da; susuz, ufak bir traverten kütlesi ile karşılaşıyorum. Artık yönümü merkeze doğru çevirdiğimde dönüş yolunda buradan Kuzey Kafkaslara dönük günü birlik organize edilen envai çeşit turistik turun tanıtımının yapıldığı stantlara rastlıyorum. Neler yok ki bunlar arasında: Karaçay Çerkezya’nın zirvesi Dombay’dan, Kabarday-Balkarya’nın tepesi Elbruz’a, ünlü Arxız Köyü, Nalçik, Mavi Göl, Auşiger Kaplıcası, vs… Sabahın köründen akşamın geç saatlerine kadar süren ve birkaç yüz kilometre yolun kat edildiği bu gezilerin ortalama fiyatı 40 ile 50 Türk Lirası arasında. “Doğu Masalları” adında bir kafenin giriş kapısının iyi yanında duran, IŞİD’in bu sene Irak’taki müzede orijinallerini yok ettiği İştar Kapısı’ndaki kanatlı sfenks heykellerinin kopyalarını görmek insanın içini burkuyor. Akademik Galeri’den Babil’in Asma Bahçeleri görünümündeki kat kat botanik bahçelerden aşağıya doğru süzülürken bir arabanın arkasında: “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin Soykırımı’nı hatırlıyorum ve / 100. Yıl / 1915-2015” şeklinde bir çıkarma gözüme çarpıyor. Elimdeki haritadan, az arkamda bir tepecikte “Lermontov’un Mağarası” diye bir yer keşfediyorum. Yazarın dağları seyre daldığı kayalık girinti ve önündeki doğal balkonu görüyorum burada…    

ÖNCEKİ HABER

Suruç Belediyesi eş başkanının evine polis baskını

SONRAKİ HABER

İşçi Partisi vekillerini Suriye oylamasında serbest bıraktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa