01 Aralık 2015 00:52

‘Küçük şeylerin görkemi başımı döndürüyor’

Yine aynı ses tonuyla anlatıyor Melisa Kesmez, tekrarlamadan, anlatacaklarına yeni kahramanlar ve ayrıntılar ekleyerek. Hayatın tüm sıradanlığı arasında bulup çıkardığı, bazen olabilen baharla… Genç yazar ikinci kitabı “Bazen Bahar”ı anlattı.

Paylaş

Suzan DEMİR
İstanbul

İlk kitabı Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz’le belki kendisinin bile beklemediği kadar geniş bir kitleye ulaştı Melisa Kesmez. Şimdiyse ikinci öykü kitabı Bazen Bahar’la yeniden karşımızda. İlk kitapta mahcup ve heyecanlı bir şekilde çağırdığı ateşin başında oturmaya devam ediyoruz. İkinci demliği koymuşuz ateşe, dikkat kesmiş dinliyoruz.
Yine aynı ses tonuyla anlatıyor Melisa, tekrarlamadan, anlatacaklarına yeni kahramanlar ve ayrıntılar ekleyerek. Hayatın tüm sıradanlığı arasında bulup çıkardığı, bazen olabilen baharla…
“Bu kadar çok insan tarafından okunacağımı bilsem herhalde utanır, o ilk adımı falan atamazdım” diyor Melisa, Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz’in bu kadar okunmasına şaşırarak. Melisa Kesmez’le ikinci kitabın heyecanını, ayrıntılarda bulduğu o mutluluğu, Bazen Bahar’ı konuştuk…

İkinci kitap, ilk haftada iki baskı yapmış üstelik. Nasıl bir duygu?
Her şeyden önce yola devam edebildiğimi ve yazdıklarımın dünyada bir karşılık bulduğunu görmek, çok güzel. Bir sonraki nilüfer yaprağına atlamış bir kurbağa gibi hissediyorum kendimi. Bir ilerlemeden çok, sadece yol almış olmak; başka bir yerdeyim artık. İkinci kitabı elbette benim için özel yapan şeyler var. Belli bir başarıyı yakalamış ilk işlerden sonra gelenlerin yolculuğu bazı açılardan daha zor olabiliyor. Kazanılmış tecrübeler olsa da, insan ister istemez daha ürkek davranabiliyor onu hazırlarken. Galiba bu sefer bilmediği bir dünyaya değil, bilakis bildiği bir dünyaya getirdiği için onu. Kendini aşma, daha iyisini yapma telaşına kapılmak değil bahsettiğim şey. Daha çok, ilk kitabın bıraktığı izleri görmezden gelmenin pek de kolay olmadığı. Bir devamlılık içinde yeni bir şey ortaya koyabilmenin yani. Bir yandan okur da yazara karşı o ilk naif tavrını yitirebiliyor ikinci kitapta, yer yer daha hoyrat davranmayı kendine hak görebiliyor. Yine de ne güzel ki bekleyenim, merak edenim varmış. Dünya çok kalabalık, birilerinin radarına yakalanmış olduğum için kendimi şanslı görüyorum.

“Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz” ismi epey nevi şahsına münhasır. İkinci kitapta da isim üzerinden bir kaygı yaşadın mı?
Ne yalan söyleyeyim birazcık kaygılandım başta; çevremdeki meraklı kalabalığın rüzgarına kapıldım diyelim. İlk kitabın adının epey dikkat çekici oluşu bir süre tepemde dolandı kara bulut gibi. Sanki yükseltmek gereken bir çıta varmış gibi. İnsan bazen kendini böyle tuhaf şeylerin içinde bulabiliyor. Neyse ki bunun gereksiz bir telaş olduğunu fark ettim. Tamam, iyi bir isim koymak önemliydi ama ikinci kitap birincinin tacını devralmak zorunda değildi ki. Buna ikna olunca rahatladım ve oturup biraz bekledim. En nihayetinde aradığım ismi buldum. Kendi haline bırakınca ne hallolmamış ki bugüne kadar? Bazen Bahar daha sakin, daha durgun bir isim ama anlatmak istediğim tam da buydu benim.

‘BU KADAR OKUNMAK HİÇ YOKTU AKLIMDA’

İlk öykü kitabında bana göre bir davet vardı, şöyle boğazını temizleyip, sanki biraz mahcup bir şekilde “Anlatacaklarım var toplanın hadi” diyordun. Epey de toplanan oldu. Nasıl geri dönüşler aldın?       
İlk kitap galiba en çok da bir ilk kitap olmasından dolayı anlatacak çok şeyi olan bir kitaptı. Paylaşmaya cesaret ettiğim ilk öykülerdi onlar. Çok fazla duygunun, çok fazla hatıranın, çok fazla hikayenin izleri var içlerinde. Epey dolu dolu bir kitap bu açıdan. Ve evet, dediğin gibi anlattıklarıma kulak verenlerin sayısı hiç de az olmadı. Açıkçası hayal ettiğimden epey çok oldu. Çok ciddiyim, bu kadar okunmak hiç yoktu aklımda. Bu kadar çok insan tarafından okunacağımı bilsem herhalde utanır, o ilk adımı falan atamazdım. Dolmuşun kapısına paltosunun ucu sıkışıp da sırf herkes şimdi dönüp bana bakar diye bütün yolu sesini çıkarmadan öyle iki büklüm giden biriyim ben. Kalabalıklar karşısında tutuluyorum. Allah’tan iyi dönüşler aldım da, azıcık rahatladım. Beni teşvik eden, yüreklendiren, uzay boşluğunda yalnız bir nokta olmadığımı hissettiren, hem tanıdığım hem ilk kez karşılaştığım insanlardan o kadar tatlı şeyler duydum ki. İnanılmaz zarif ve içten mektuplar aldım. Bir öyküdeki kadının mesela o olduğunu veya aynı onun gibi bir kadına çok aşık olduğunu söyleyenler bile oldu. Elbette üzerine uzun uzun düşündüğüm olumsuz şeyler de duydum, azıcık üzülsem de dikkat çektikleri meseleleri anlamaya çalıştım, çoğuna da hak verdim.

Peki, hâlâ aynı ateşin başında mıyız?
Evet, hâlâ öyleyiz bence. Ateşin başında hikaye anlatan o ilk insandan bugüne hem de. Hikaye anlatmak insanın en büyük güçlerinden biri. Bir tür hayatta kalma yolu. Hikayelerimizi değiş tokuş ettiğimiz sürece kendimizi ve birbirimizi anlayabileceğimizi düşünüyorum.

‘KÜÇÜK GÜZEL ŞEYLER’ LİSTELERİM VAR

“Şeytan ayrıntıda gizlidir” derler ya sen ayrıntıya dünyanın en naif imgelerini, bazen kederi bazen de koca baharı sığdırmışsın...
Küçük şeylere inanıyorum. Küçük şeylerin görkemi başımı döndürüyor. Gündelik hayat onlarla dolu. Gözlerimi ve kulaklarımı dört açıyorum onları bulmak için. Bir tür oyun benim için bu. Bulduklarımı küçük defterlerde biriktiriyorum. “Küçük güzel şeyler” listelerim var. Geçen gün sekiz yaşında bir kız çocuğuna yıllardır her gün küçük hediyeler getiren bir karganın haberini okudum; kız hepsini biriktirmiş, bir koleksiyoncu gibi saklamış: renk renk cam parçaları, çiviler, anahtarlar, taşlar, düğmeler, ataşlar, neler neler. Bir hazine. Bağıra bağıra konuşan, itişip kakışan kaba saba adamların ve kadınların hükmettiği bir dünyada ben inatla o kargaya inanıyorum.

BİR ‘ARTIK OLMAYAN İNSANLAR’ ÜLKESİ, GEÇMİŞ BENİM İÇİN

Geçmiş, çocukluk özlemi, yarım kalmışlık öykülerinde sıklıkla karşımıza çıkan konular. Geçmişi senin için bu kadar önemli kılan ne, onunla ilişkin nasıl?
Hayatımda çok fazla ölüm ve ayrılık var. Bir çocuk olarak evrenimi oluşturan insanların sadece ikisi hayatımda bugün. Aynı çatı altında yaşadığım, yanlarında büyüyüp yeşerdiğim insanların çoğunu vedalaşamadan, en hazırlıksız olduğum şekillerde ve zamanlarda yitirdim. Söylenememiş sözler tarihi biraz bizim ailenin tarihi. Gecenin bir yarısı toplanan bavulların ve ani ölümlerin tarihi. Daha geçen gün bir arkadaşıma dedim, uzak takımadaları gibiyiz biz diye, şöyle iki ayağımı sağlam şekilde bastığım bir ana karam olmadı. Bir zamanlar vardıysa da, bir gün çat diye çekildi ayağımın altından. İnsanların bir şekilde gittiğini ve dönmediklerini pek çok şeyden önce öğrendim. Sanırım bu da geçmişi benim için olduğundan daha ulaşılmaz, daha erişilmez bir yer haline getirdi. Bir “artık olmayan insanlar” ülkesi, geçmiş benim için. Bu yüzden bana bir yazar olarak en cazip yer orası. En çok da çocukluk. İnatla o günlerin hissiyle yazıyor oluşum da, unutmaktan korkmak belki de, bilmiyorum.

Geçmişin ve kederin arasından bazen geçen baharı yakalamak zor mu sence hayatta?
Zor değil belki ama mevcut şartlarda üstün çaba gerektiren bir şey. En azından benim gibi ruhu biraz kışlık, biraz eskici insanlar için. Bahar buradan bakınca kısa ve geçici bir mevsim, gelmesiyle gitmesi bir. Yine de var ama yok değil (Gülüyor).

ÖNCEKİ HABER

İşçi Partisi vekillerini Suriye oylamasında serbest bıraktı

SONRAKİ HABER

Paris, tarihi abluka altında

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa