05 Aralık 2015 12:08

Cam işleyen kadınlar ‘canlar yanmasın’ diyor

Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde Saraçoğlu İş Merkezi’nde bulunan Konsept Cam Eşya Atölyesi’nde çalışan 6 kadın işçi, evle işyeri arasında ömür tüketiyor.

Paylaş

Ezgi KARAGÖZ
Haşim DEMİR

Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde Saraçoğlu İş Merkezi’nde bulunan Konsept Cam Eşya Atölyesi’nde çalışan 6 kadın işçi, evle işyeri arasında ömür tüketiyor. Sabahın erken saatlerinde organize sanayi bölgesinin yolunu tutan işçilerin tamamına yakını Sancaktepe’den  geliyor. Kadın işçilerinin bazıları 2000 derecede üretilen cam bardakları kolilerken, diğerleri cam bardak ve öteki cam eşyaları markalayan makine başında çalışıyorlar. Sabah ve öğleden sonra ikişer kez çay, bir kez de yemek için verilen molalarda hayatlarına dair her şeyin tartışmasını yapıyorlar. Her birinin yaşam öyküsü, hayalleri, geleceğe olan güvenleri bakımından benzerlikleri çok. Ülkenin her gün değişen siyasi atmosferinden, iç savaş senaryolarından oldukça kaygılılar. Siyasi gelişmelerden dolayı aynı işyerinde çalışan işçilerin bölünmelerine tanık oldukça daha bir kaygılanıyorlar. “Komşu komşunun külüne muhtaç” sözünün değişebileceğinden, komşunun komşuya düşman edileceğinden korkuyorlar. 
Suriye’de olup biten her şeyi, yaşadıkları mahallelerde açık ve net görüyorlar. İMES ve OSB caddelerinde çok sayıda genç Suriyeli kadını, yalın ayak, çıplak küçücük çocuklarıyla dilenirken görmek onları iki kat yaralıyor. OSB’de Suriyeli mülteci işçilerin acımasızca ayda 400-500 liraya çalıştırıldıklarına tanık olmak onları ayrıca öfkelendiriyor. 

SAVAŞ NEDİR BİLENLER 
EN ÇOK ‘HAYIR’ DİYENLER 

Öfkelerinde kendi geçmişlerinin de payı büyük. Cam atölyesinde çalışan kadın işçilerin tamamına yakını Kürt illerindeki çatışmalı ortam yüzünden zorunlu göçle, evlerini, tarlalarını, bağlarını, bahçelerini geride bırakarak İstanbul’a gelmiş. Makineli tüfek sesleri ile uykudan uyanarak, sabahın alaca karanlığında arkalarına bakmadan, sadece üstlerindeki elbiselerle İstanbul’a gelen kadınlar, kendilerini Suriyeli kadınlara nazaran şanslı görüyor. Çünkü İstanbul’da akrabaları var. Sığınacak yerleri var. 
24 yaşındaki Halime Yıldız da aynı atölyede 4 yıldır ter döküyor. Halime, kan ve gözyaşının ayyuka çıktığı 1995-96 yıllarında ailesiyle birlikte göçle İstanbul’a gelmiş. Beşik kertmesiyle evlendirilmek istenmiş. Bazı akrabaları engel olunca evlendirilmekten kurtulmuş. “Ben savaşın ne olduğunu çocukluğumda yaşadım, gördüm. Bir akşam karanlık çökünce babamın kapının arkasına büyük bir meşe kütüğünü koyduğunu görmüştüm. ‘Bu niye’ diye sorduğumda babam ‘korucular, kontralar gelip bizi öldürmesin diye kızım’ demişti” diye anlatıyor o günleri. Savaşın karanlık günleri aklına geliyor mültecileri gördüğünde. OSB’de üç kuruş paraya, çok kötü koşullarda çalıştırılan mültecilerin durumu onu çok öfkelendiriyor. “Suriyeli, Afganistanlı, Özbekistanlı kadın ve erkek işçiler OSB’de aylık 400-500 liraya çalıştırılıyorlar. Çalışan mülteci kadınlara en aşağılık muameleler yapılıyor. Fuhuşa zorlanıyorlar. Buna Sarıgazi’de tanık oldum. İşte kadınsan, kadın işçiysen vah haline diyorum.” 

20 YIL SONRA BİZ DE DENİZDE BOĞULMAYALIM 
Perihan Gültekin iki bin derecede çalışan fırının başında çalışıyor. Hem de günde 10 saat. Karşılığında aldığı para 1300 lira. “Sandalyede oturmaktan, koli doldurmaktan bel fıtığı oluyoruz. Görünürde işimiz kolay görünüyor. Ama hapishane gibi bir iş merkezinde çalışıyoruz. Kadın işçiler olarak her türlü ahlak dışı davranışa maruz kalıyoruz. Eve giderken de, semt pazarına giderken de sözlü tacizlerin hedefi oluyoruz” diyor. Dudullu sokaklarında yarı aç yarı tok mültecileri gördükçe aklından “Bir mülteci hayatı da biz yaşayabiliriz” diye geçiyormuş. Neden böyle bir kaygı yaşadığını şöyle anlatıyor: “Türk kökenliyim, Sünniyim, gördüm ki Suriye’de savaş başlayınca sen şusun sen busun diye ayırmadan her kesimden insan öldü, göç etmek zorunda kaldı. Şimdi de bölünmenin eşiğindeyiz bence. Bizi ayıra ayıra bölüyorlar. Bu beni korkutuyor. 20 yıl önce geldim İstanbul’a ekmek derdine. Yaşananlara bakınca 20 yıl sonra Suriyeliler gibi denizde boğulmayalım istiyorum.”      

VAATLER PARİS, GERÇEKLER DUDULLU!
19 yaşındaki Gülben Aktaş, 2 yıldır Konsept Cam Eşya Atölyesi’nde çalışıyor. Günde 10 saat, ayda 1000 liraya çalışmak onu öfkelendiriyor: “Hani dünyanın en zengin 18 ülkesi arasındaydı bu ülke, hani kişi başına binlerce dolar düşüyordu?” diyerek hükümetin sözleriyle kendi yaşamının gerçekleri arasındaki farkı anlatıyor. Hükümetin vaatleri Paris, gerçekler Dudullu! Gülmesi eksik değil ama yüzünden; “Ne yapacaksın, ağlanacak halimize gülüyoruz bazen. Ama ümidimizi kaybetmediğimiz için gülüyoruz daha çok” diyor. İki yıllık işçilik hayatının ona çok şey öğrettiğini anlatıyor: “Mardin’den geldim. Siyasi bir düşüncem olmasaydı şimdiye kadar en az 5-6 erkek tacizciyi öldürmüştüm. Artık gece ve gündüz sokakta tek başımıza yürüyemiyoruz. On yerden ağza  alınmayacak laf ve söz işitiyorsun. Ama biliyorum ki işyerinde çalışan kadınlarla erkeklerin durumu farklı değil. Maalesef bir kültür, bir bilinç olmadı mı böyle oluyor”  diyor. Aldığı 1000 lirayı ne yaptığını soruyoruz, “Bir kira, bir de elektrik, su faturası... Bir kuruş artmıyor” diyor. Hayalleri, yapmak istedikleri 1000 liraya sığmıyor elbet. “İşçi olmaktan mutluyum ama İstanbul’a gelmekten mutlu değilim. Tüm hayallerim Mardin Derik’teki köyümde kaldı. Boncuklu yazmalarım toprağa gömüldü, sevdiğim toprağa gömüldü. Bunu yaratan hala süren acımasız savaştır. Çocuklar öldürülüp, gömülmesine bile izin verilmiyorsa, ben 10 bin dolar alsam ne yazar!” 

ÖNCEKİ HABER

İskeleden düşen inşaat işçisi yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

'Tahir Elçi’nin faillerini bulmak devletin sorumluluğundadır '

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa