05 Aralık 2015 12:10

Komşuyu komşuya düşman ediyorlar

Bizler birlikte yaşamaya mecburuz. Yaşadığımız ülkede herkese yer var; Laz, Çerkes, Kürt, Türk, Ermeni, Alevi, Sünni, kadın, erkek birlikte, bir orman gibi kardeşçesine…

Paylaş

Nazife ORTAKCI

Bizler birlikte yaşamaya mecburuz. Yaşadığımız ülkede herkese yer var; Laz, Çerkes, Kürt, Türk, Ermeni, Alevi, Sünni, kadın, erkek birlikte, bir orman gibi kardeşçesine… Oysa bizleri ötekileştirmeye çalışan o kadar çok sebep ortaya attılar ki; “Böl, parçala, yönet” tohumunu içimize öyle serptiler ki sök sökebilirsen. Yanı başımızdaki komşumuza, arkadaşımıza, eşimize, dostumuza güvenemez hale getirildik. Aynı mahallede oturuyor, komşuluk ediyor, birbirimizin kapısını açmıyoruz. Kimlere oy veriyoruz, hangi partileri savunuyoruz, demokrasiden ve birbirimizden uzaklaşıp düşmanlaşıyoruz.
Yaşadığım bir deneyimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 1 Kasım seçimlerinden birkaç gün önceydi. İş çıkışı dolmuşa bindim, yorgun bir şekilde evin yoluna koyuldum. Dolmuş o kadar kalabalıktı ki kalkış yerinden bindiğim için şanslıydım, oturacak bir yer bulabilmiştim. Tam yolu yarıladık, birlikte yiyip içtiğim, aynı ortamı paylaştığım, üzüntümüzü sevincimizi birlikte yaşadığım mahalleden bir kadın arkadaşım dolmuşa bindi. Arkadaşımın yorgun olduğunu fark edip elindeki çantasını aldım. Yanımda oturan kadın inince de arkadaşım yanıma oturdu.
Benim seçimlerde hangi partiye oy vereceğimi sordu. Ben de “Mahallede çalışma yapıyorum, sen kime oy vereceğimi biliyorsun” dedim. Arkadaşım sinirli bir şekilde “Sizler teröristsiniz, savaş istiyorsunuz. Benim oğlum Şırnak’ta asker. Oğlumun kucağına ölü asker bedenleri düşüyor. Ona da bir şey olacak diye korkuyorum” diye karşılık verdi.  
Önce ona onu anladığımı söyledim, hiç kimsenin çocuğunun ölmemesi gerektiğini anlattım. ”Zenginlerin çocukları askere gidiyor mu? Ölen çocuklar, işçilerin, emekçilerin çocukları” dedim. Kadın arkadaşım ise anlamamaya inat ediyor, bağırıp çağırıyordu. Ona 10 Ekim’de Ankara’da barış için gittiğimiz garın önünde yitirdiğimiz barış elçilerini anlattım. “Ne yapalım gitmeseydiniz” diye karşılık veriyordu anlattıklarıma. O sırada önde duran bir kadın bana doğru dönerek “Ben canilerle aynı dolmuşta gitmem” diye bağırıyordu. Cani olmadığımı, halktan biri olduğumu, yapılmak istenenin bizi birbirimize düşürmek olduğunu söyledim. Arkadan bir kadın “Seni boğarım” diye bağırıyordu. Ben ise iki üniversiteli gencin beni dinlediğini düşünerek konuşmama devam ettim. “Bu savaş bizim değil, koltuklarını bırakmak istemeyenlerin savaşıdır. Halkların birbirleriyle sorunu yok. Ankara’da on binler barış istedi, yüz iki kişi öldü. Aynı düşünceden olmayan ama barış isteyen insanların kanları birbirine karıştı” dedim... 
Doğudaki sıcak savaş gündemi, birlikte yaşamı paylaştığım arkadaşımın bana düşmanca bakmasına neden oluyordu. Mahallemize gelince dolmuştan indik ve ben başıma gelenleri birkaç kadın arkadaşla paylaştım. Kısa sürede yaşananlar mahalleye yayıldı. Kadınlar benden yana tavır sergileyerek çocuğu asker olan arkadaşımızla da görüşerek ona yanlış düşündüğünü söylediler. 

ÖNCEKİ HABER

'Tahir Elçi’nin faillerini bulmak devletin sorumluluğundadır '

SONRAKİ HABER

En çok neden korkarsınız?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa