Kampüste değişen birşeyler var
Üniversitelerde yeşeren bir umut var. Genç kadınların kampüste, yurtta, sokakta ve her kadın gibi hayatın her alanında yaşadıkları taciz, şiddet ve ayrımcılığın her türüne karşı bir araya gelme olanaklarını zorladıkları bir umut...
Elif ERGİN
Google’a İstanbul Üniversitesi yazarsanız şöyle haberler sıralanır: “İÜ’de kavga. Karşıt görüşlü öğrenciler çatıştı. İÜ’de 56 gözaltı... “ Liste böyle sürüp gider. Ancak bu ‘olağanüstü’ haber sıralarına geçtiğimiz iki ay içerisinde ‘taciz’ haberleri eklendi. Bir güvenlik görevlisi iki kadın arkadaşımızı yaz döneminde tehdit ederek taciz etmiş, şikayette bulunulmasına, bu şahıs gözaltına alınmasına rağmen okulundaki görevine ‘paşalar’ gibi devam etmişti. Ta ki tacize uğrayan arkadaşlarımız ekim ayında okulun kapısında tacizci ile karşılaşana kadar!
Bu olaydan bizim de işte o zaman haberimiz oldu. Derken ikinci bir taciz vakasını daha öğrendik. Üstelik okulun çoğunun bildiği ama dillendirmediği, bir akademisyenin öğrencilere dönük tacizi. Şimdilik bildiklerimiz bunlar. Peki, neden bu kadar geç ya da tesadüfen duyduk biz tüm bunları? Dedikodu ağı olmadığından mı? Kadınlar anlatmadığından mı? Ya okul yönetimi? O nasıl o adamın görevine devam etmesine izin verdi? Tacizci akademisyen nasıl oluyor da derslerine girmeye devam edebiliyor? Bir eksik var bu işte sanki. Hem de çok büyük bir eksik. Genç kadınların başvurabilecekleri, dertlerine çözüm arayabilecekleri, bir yaptırım gücü olacak bir mekanizmanın olmayışı bu eksiklik.
HADİ Bİ KOŞU!
Tacizci güvenlikçiyi öğrendiğimizde örgütlü olan kadınlarla birlikte birkaç gün boyunca ‘tacizci avı’na çıktık. Kantinden tost alırken bir bakıyorsunuz kadınlar koşuyor. ‘Nereye?’ diye seslenince ‘Tacizciyi gördük gibi oldu bi gidip haddini bildirelim’ cevapları yükseliyor. Hurraa koşuyoruz... Koşmalarımız bir had bildirmeye değil güvenlik amirlerinin odasında ‘Bizim de kızımız var ama n’apalım şimdi yani’ cevaplarına varıyor. Ortak akıl oluşturmak için bir forum yapalım diyoruz. Türbanlı genç bir kadın söz alıp şöyle diyor: ‘Ben buraya gelmek istedim çünkü hepimiz aynı sıkıntıları yaşıyoruz, çözümü de birlikte üretmeliyiz. Ama arkadaşlarımı buraya gelmeye ikna edemedim. Çünkü bu forumun ‘marjinal’ öğrenciler tarafından yapıldığını düşünüyorlar ve buraya bu yüzden gelmekten çekindiler.’
Bu sözler aslında bize çok önemli ipuçları veriyordu ‘Mücadele ama nasıl bir mücadele?’ sorusunun cevabını bulabilmemiz için. Aslında şöyle bir tarihimize baktığımızda kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin, kadınların talepleri etrafında bir araya geldiği platformlarla, demokratik birliklerle genişlediğini ve ilerlediğini görebiliriz. İhtiyacımız buydu işte. Forumda; ‘Kadın kulübü kurmalıyız’ dedik. Okulumuzda kadın akademisyenlerin hazırlığına giriştikleri taciz önleme yönergesini okulda işletebildiğimiz, öğrencisinden, işçisine, akademisyenine hep birlikte hareket ettiğimiz ve yaşanan/ yaşanması muhtemel olaylara kadınlar olarak güçlü tepkiler ördüğümüz bir üniversite gerek bize!
GÜCÜMÜZ BİRLİĞİMİZDE
Elimizde sopa ile iki üç gün hatta bütün bir yılımızı ‘tacizci avı’ ile geçirmekten daha kolay sonuç alabileceğimiz bir yöntemimiz var. Hem de sorunu gerçekten çözmeye yarayacak bir yöntem bu. Mesela Taciz Önleme Komisyonu olsun okulumuzda. Bu komisyon ile bağlantılı çalışan bir de kulübümüz. Her fakültede temsilciliklerimiz; toplumsal cinsiyet derslerinden, laik eğitime kadar düzenlediğimiz etkinliklerimiz olsun. Genç kadınların kendilerini güçlü hissettikleri bir çatımız olsun. Tacize uğrayan kız kardeşlerimiz bu durumda nereye başvuracaklarını biliyor olacaklardı böylece. Ve çığlıklarını seslerini fakültedeki binlerce kız kardeşleriyle birleştirebileceklerdi. Ne tacizci işine devam edebilirdi, ne de güvenlik amiri elinde telsiziyle küçümseyerek ‘Benim de kızım var’lı cümleler kurabilirdi. Şimdiki derdimiz tasamız hikâyelerimizi böylesi güçlü yazabileceğimiz günler içindir.