Sürgüne yumuşak geçişten notlar
Mehmet Tarhan, bir süredir 'sürgün' günlerini geçirmek üzere Makedonya’nın başkenti Üsküp’te. Tarhan, sahip olduğu ‘Arnavut sorunu’ ile ülkemize bir hayli benzeyen yanları bulunan Makedonya’nın günlük yaşamından notları kaleme aldı.

Mehmet TARHAN
Üsküp’te ilk gördüğüm şey şehrin her tarafından görünen devasa Haç’tı. Vodno dağının tepesindeki Milenyum Haçı geceleri de ışıklandırılıyor fakat henüz bizim Boğaz Köprüsü gibi pavyon standardına ulaşmış değil. Şehir ve insanlar bizim Bursa, Edirne; genç erkekler gri eşofmanlarıyla geziyor. Belki tek fark Üsküp’ün gece hayatının daha canlı olması. Yine de birçok Üsküplü 5-6 yıl önce gece hayatının daha güzel olduğunu söylüyor. Kimisi düşüşün nedeni olarak ülkenin muhafazakarlaşmasını kimisi de insanların parasızlığını sebep gösteriyor meşrebince. Şehir büyük bir şantiye gibi. Bizden farklı olarak çok sayıda devasa heykeller yapılıyor şehrin her tarafına. Elbette çay bardağı, enginar falan değil, ama ulusal kahramanların heykelleri şehri neredeyse bir muharebe meydanına dönüştürmüş. Bir de Helenistik binalar var ki dev sütunlar arasından nasıl büyük bir paranın kimlerin cebine aktığını merak edemeden duramıyor insan.
Yaşadığım mahalle bizdeki CHP kalesi orta-üst gelir sahibi mahalleler gibi bir yer. Neredeyse tamamen Makedonlar yerleşik. Şehirde bütün etnik gruplar kendi mahallelerinde yaşıyor. Türkiye’ye göre çok ucuz olduğundan ben de biraz lükse kaçtım ve şehirde çok merkezi olan Debar Maalo’da tuttum evimi. Türk ve Arnavutların yaşadığı, bizim Mahmutpaşa’ya benzeyen şehrin turistik bölgesi Çarşiya’ya sadece demleme çay içmek için geçer oldum ilk birkaç haftanın sonunda. İlginç bir şekilde çok sayıda kulüp Müslüman mahallesinde; gey kulüpler de dahil. Tamam itiraf ediyorum; bir de onun için geçiyorum ara sıra.
Debar Maalo’nun beni daha evimde hissettirdiğini söylemeliyim; çünkü geniş kafeleri ve wi-fi servisi ile Türkiye’deki cafede çalışma alışkanlığımı sürdürebildiğim bir yer. Bu üst orta gelir grubunun mahalledeki, kahvenin şehrin geri kalanına göre daha pahalı olduğu havalı mekanlarda çok sayıda kişiyle tanıştım.
KONUŞMASI EN ZOR KONU: ARNAVUT MESELESİ
Çoğunlukla benden çok daha genç insanlar ve hem görünümleri hem de eğitimleriyle oldukça Avrupai olan bu kişiler genellikle muhalifler ve iktidarın yolsuzluklarından şikayet ederken çoğunlukla şehrin yeni görünümüyle dalga geçmeyi tercih ediyorlar.
Türkiye’yi biraz tanıyanlar -İstanbul hâlâ çok ilgi gören bir yer burada, İstanbul’dan geldiğimi söylemem sohbeti hızla alevlendiriyor- kendi başkanlarına Küçük Erdoğan nitelemesini yapıştırıveriyorlar. LGBTİ meselesi, hatta göçmen sorunu konusunda bile epey açık fikirli oldukları söylenebilecek bu kişiler ile konuşmakta zorlandığım tek konu Arnavut meselesi.
Makedonya’nın nüfusu 2 milyon kadar ve bunun yaklaşık yüzde 25’inin Arnavut olduğu düşünülüyor. Sadece düşünülüyor çünkü bir sayım yapılması uzun zamandır engelleniyor hükümetler tarafından. Kaynak olarak 2002 yılından bir CIA raporu kullanılıyor çoğunlukla. 2001’deki çatışmalar sonrasında ülke stabilize olmuş ama geçtiğimiz yaz yine ufak gerilimler yaşanmış. Çoğunlukla herkes kendi mahallesine çekilmiş ama tırnağınızla hafifçe kazıyınca bu stabilizasyonun altındaki büyük gerilimi görebiliyorsunuz. Makedon kimliğinin yeni yeni inşa edildiğini görmek çok kolay. Büyük İskender bu inşada en önemli figür; zaten şehrin ana meydanında devasa bir İskender heykeli yapılmış şahlanan atı üzerinde. Köprünün karşısında şehrin eski yerleşimi tarafında babası Filip’in heykeli ile birlikte. Meydanın her tarafındaki ulusal kahramanlar, din adamları, bilim insanları heykellerinin tek istisnası bir çeşme. Bu çeşmede dört kadın hamilelikten ergenliğe annelik aşamalarında görünüyor. Yani yeni Makedon kimliğinde kadın sadece şefkatli anne olarak yer bulabilmiş kendisine. Karşılaştığım tek Arnavut figür ise Rahibe Teresa. Asıl adı Gonca Boyacı olan Rahibe Teresa’nın bu kadar öne çıkarılması belki de Arnavutlara bir mesaj: Biz sizi de çok sevebiliriz; elbette Hıristiyan olur, Gonca olmaktan vazgeçerseniz. Dediğim gibi bana çok hatırlatıyor memleketimi; Kürtler bunu çok iyi anlayacaktır.
En zorlandığım konunun Makedon arkadaşlarımla Arnavut meselesini konuşmak olduğunu söylemiştim. Sizlere de çok tanıdık gelecek cümleler duyuyorum her açtığımda konuyu. Her birini başkalarından duymuş olsam da şöyle bir kurgusal diyalogla meramımı daha rahat anlatabileceğim:
- Neden buralarda pek Arnavut göremiyorum? Acaba bizim gittiğimiz mekanlarda Arnavutlara ayrımcılık mı yapılıyor?
- Hayır, onlar gelmiyorlar, bizi sevmiyorlar, kendi mahallelerinde içe kapanık yaşamayı tercih ediyorlar.
- Acaba buralar biraz pahalı olduğu için mi gelmiyorlar? Acaba ekonomik olarak da ayrımcılığa mı uğruyorlar?
- Hayır, Arnavutların aslında çok parası var; altlarındaki arabaları bir görsen, acayip lüks. Çoğu uyuşturucu ticareti yapıyor.
- Hepsi değildir herhalde; çünkü şehirde görebiliyorum, çok yoksul Arnavutlar var; üstlerinden başlarından anlayabiliyorum.
- Evet, yoksul olanlar da var ama onlar da bizlerle birlikte olmak istemiyorlar.
- Neden? Geçen gün bir restorandaydım ve Arnavut gençler gelince herkes onlara baktı dik dik ve biraz homurdandılar gibi geldi bana. Uyduruyor muyum acaba?
- Doğru olabilir, çünkü genelde Arnavutlar çok gürültücü ve kavgacı oluyorlar. Çoğu kriminal zaten. İnsanlar da rahatsız oluyor doğal olarak.
- Ayrımcılığa uğrayan dezavantajlı gruplar yer altına itilirler ve daha kriminal işlere yönelebilirler. Egemene karşı da biraz öfkeli olabilirler. Acaba bu bile Makedonlar ile eşit olmadıklarını gösteriyor olamaz mı? Mesela eğitim olanaklarından eşit yararlanıyor olsalar neden mimar olmak yerine torbacı olmayı seçsin bu gençler?
- Hayır, Arnavutlar eşit değil bizden üstün olmak istiyorlar, öyle inanıyorlar. Zaten eşitler, isterlerse Arnavutça eğitim veren okullarda okuyabilirler. Ama onlar okumamayı seçiyorlar, kolay para peşindeler.
- Bu söylediklerin bana biraz ayrımcı geldi. Arnavutlardan bahsederken sürekli olumsuz özelliklerden bahsediyorsun ve “insanlar” derken Makedonlar’dan bahsediyordun.
- Hayır, katiyen benim Arnavutlar ile bir sorunum yok. Hatta Arnavut arkadaşlarım var ve onları da çok severim.
- Anlıyorum. Türkiye’de Kürtler ya da Romanlar hakkında da benzer şeyler söylenir. Mesela Kürtlerin çoğu Türkçe bilir ama Türkler pek Kürtçe bilmez. Sen Arnavutça biliyor musun hiç?
- Hayır ben bilmiyorum ama bir arkadaşım var, o Arnavutça biliyor biraz. Hem Makedonca bilmeyen çok Arnavut var, özellikle ülkenin batısında.
- Anladım…
Ben o herkesin çok sevdiği “bir Arnavut arkadaş” ile de “Arnavutça öğrenen bir arkadaş” ile de hiç tanışamadım. Ama Arnavut bir gençle tanıştım, üniversite öğrencisi. Mimarlık Fakültesi’nde sadece 10 Arnavut olduğunu söyledi bana. Kendisinin de özel okulda okuduğu için Mimarlık Fakültesini kazanabildiğini söyledi. Evet, Üsküp’e geldiğinden beri de genelde Debar Maalo’da takıldığını, Çarşiya’ya pek geçmediğini, Makedonlar ile daha “rahat” olduğunu söyledi. Yukarıdaki bütün cümlelerin benzerini kurarak. Çünkü kendisi artık diğer Arnavutlar gibi değilmiş ve onlardan hep “Arnavutlar” diye bahsetti; asla “biz” demedi, Makedonların aksine.
Hasılıkelam sürgüne yumuşak geçiş için geldiğim Üsküp, beklentilerimi fazlasıyla karşıladı.
Evrensel'i Takip Et