Bazalt taş kanla sulanınca!
Tahir Elçi elinde sıkı sıkıya tuttuğu dövizle konuşuyor ve barış olsun, çatışmalı hal son bulsun tarihi ve kültürel değerlerin bulunduğu mekânlar asla silah ve kurşun seslerinin boy verdiği yerler olmasın diyordu.

Şeyhmus DİKEN
Haylidir cinnet / cinayetler ülkesi olduk gibi bir şey! Organize güç odaklarının bir merkezden emir almışçasına yürüttükleri bir politika gereği sistematik bir fiili savaş hâli yürütülüyor. Adeta ritmik bir pinpon topu sekme temposuyla bir yerleşkede sonlandırılan “sokağa çıkma” yasağı aksamadan bir başka yerleşim yerinde başlatılıyor.
Kaldırılan sokağa çıkma yasağının bir süre sonra yeniden konulmayacağı garantisini hiç kimse veremiyor. Siz bu satırları belki de rutin bir pazar sabahı kahvaltı sofranızda sıcak evinizde okuyorken Diyarbakır’ın tarihi Sur beldesinde eğer birkaç gün sonra belki de yeniden ilan edilmek üzere kaldırılmamışsa beşinci kez ilan edilmiş olan sokağa çıkma yasağı olanca şiddetiyle devam ediyor(dur).
Sokağa çıkma yasağı adeta kurumsallaştı gibi. Biliyorsunuz ama bir daha dillendireyim bu durumun en vahimi beş bin yıldır hayatın hiç kesilmeden sürdüğü Diyarbakır’ın tarihi Sur beldesinde adeta günler öncesinden alenen kentin valisinin beyanatından ifşa edildi.
Sur beldesi sakinleri adeta olacakların beklentisine girmiş gibiydiler. Ta ki geçtiğimiz Perşembe gecesi kentin beş yüz yıldan bu yana dünyaya simge olmuş en kıymetli yapısı Dört Ayaklı Minaresinin iki ayağından ağır silahlarla vurulmasına kadar.
Sur beldesinde bir süredir rutine dönen “çatışmalı hâli”nin; evlerin, sokakların, işyerlerinin tahribine ve sivil insan kayıplarına dönüşmesi işin vehametini arttırıyordu. Ama önce Kurşunlu Cami’nin kurşunlanarak tahrip edilmesi, ardından da adeta yıkılıp yerle bir edilmesi tasarlanarak iki ayağının yere yakın noktadan ve aynı yerden ağır silahlarla kurşunlanması “felaket”in boyutlarını dünya âleme faş etmeye yetiyordu.
Doğrusu “can” kayıpları konusunda duyarlılık oluşturulabiliyordu da! Taşın olanca ustalıkla işlenmesiyle yüzler, binlerce yıldır ayakta kalarak kendini sürdüren tarihi ve kültürel miras değerleri konusunda maalesef aynı duyarlık gösterilemiyordu. Sanki bu eksik duyarlığın farkına varmıştı Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Tahir Elçi!
Bir gün öncesinden Diyarbakır Barosunun binden fazla olduğunu bildiğim üyesine 28 Kasım cumartesi sabahı saat 10.30’da kültürel değerlere sahip çıkmak üzere basın toplantısına icabet etmeleri çağrısı bizzat Baro tarafından yolla(n)mıştı. 15-20 kişilik ve içlerinde bir bölümünün avukat olduğu topluluk ancak toplanabilmişti. Tuhaftı ve son 20-25 yıldır yüzlerce basın açıklamasına hem de cübbeleriyle ve kitlesel olarak katılan Diyarbakır Baro üyesi avukatlar “Başkan”ları Elçi’yi yalnız bırakmışlardı. Baro Başkanı ve az sayıdaki katılımcının ellerindeki yuvarlak dövizlerin içinde bir dört ayaklı minare portresi, üzerinde de “insanlığın mirasıyım, mirasına sahip çık” yazıyordu.
Tahir Elçi elinde sıkı sıkıya tuttuğu dövizle konuşuyor ve barış olsun, çatışmalı hal son bulsun tarihi ve kültürel değerlerin bulunduğu mekânlar asla silah ve kurşun seslerinin boy verdiği yerler olmasın diyordu.
Basın açıklamasının bitiminden hemen sonra artık günlerdir medyaya yaygın bir şekilde servis edilen görsel malzemeler ve video kayıtlarından görüldüğü üzere iki ayağından üç gün önce kurşunlanan tarihi minarenin ayakları dibinde bu kez minarenin hakkı için hak talepkârlığında bulunan hak savunucusunun ensesinden tek kurşunla yere kapaklanmış yüzükoyun cesedi yatıyordu.
Yine siz bu satırları okuduğunuzda üzerinden on gün geçmesine ve bir çuval dolusu laf edilmesine rağmen ortada henüz bir şey yok! Somut gerçeklik güpegündüz bir basın açıklaması nedeniyle öğlen saatlerinde herkesin ve dahi kameraların görüntüsü ve gözü önünde katledilmiş bir aydın ve baro başkanı avukat var.
Sur sakinleri, Diyarbakırlılar ve dahi konuk olarak kente gelenler bundan sonra o tarihi sokağa, mekâna, beldeye tarihi ve kültürel ziyaret amacının dışında bir de katledilen şahsiyetin vurulduğu yer olduğu için gidiyor / geliyor olacaklar. O kan belki hiç kurumayacak! Tıpkı Hrant Dink’in Şişli’de katledildiği Sebat Apartmanının önündeki yerde boylu boyunca yatan ürkek güvercinden akan kan gibi..
Evrensel'i Takip Et