Dicle Üniversitesi’ni nasıl bilirsiniz?
Sohbet koyulaştıkça biz de son sorumuzu sormaya yaklaşıyoruz; “Bu baskı ve yıldırma politikalarına karşı üniversiteli gençlik ne yapmalı sizce?” diye sorduğumuzda cevap Çağla’dan geliyor yine. “Elbette geçlik kendi talepleri etrafında birleşmeli, mücadele etmeli. Bugün için barış mücadelesi vermek bizim için elzemdir. Üniversite mücadelesi de bundan bağımsız değil.” diye sonlandırıyor sözlerini.

Çağdaş BALÇIK
Dicle Üniversitesi
Dicle Üniversitesi’ni bilen bilir. Fakat biz bilmeyen Genç Hayat okurları için kısa bir üniversite turu yapalım. Üniversiteye girip şöyle bir dolaştığınızda dikkatinizi çekecek şeylerden ilki, fakültelerin hemen yanlarına kondurulmuş camiler. ‘Mühendislik fakültesinde, fen fakültesinde laboratuvar var mı? diye soracak olursanız ellerimizi iki yana açıp kafamızı sağa sola sallamakla yetiniriz. Tıp fakültesinin içinde de bir polis odası var. ‘Toplulukların odaları var mı?’ diye sorarsanız yine aynı yanıtla karşılaşırsınız. Üniversite bahçesini mesire alanına çevirmiş sivil polisler mi dersiniz, eli silahın tetiğinde bekleyen üniformalılar mı? Hepsinden mevcut! 6 yıllık öğrenciler rektörü hiç görmemişler ama üniversitedeki polis amiriyle pek haşır neşiriz. Bir keresinde sormamıza bile gerek kalmadan bir tanesi söylemişti; “Arkadaşlar rektörünüzün talimatıyla burada bulunuyoruz.” diye. Muradı güvenliğimizi sağlamakmış, öyle diyor. Ama biz asıl üniversite öğrencilerini dinleyelim, onlar da bu kuşatmanın içinde aynı şeyi düşünüyor muymuş? Emek Gençliği üyesi Çağla Yolaşan, Aydın Erdem Özgür Öğrenci Derneği (Aydın-Der) üyesi Zelal Fidan ve Dicle Üniversitsi Tarih ve Gençlik topluluğu üyesi İsmail Aktaş ile sohbet ediyoruz.
BİZİM TALEPLERİMİZ VAR!
Çağla söze başlıyor. “DÜ bir taraftan kadrolaşmanın en yoğun olduğu üniversitelerden. Diğer taraftan da sosyalistlerin, yurtseverlerin ciddi örgütlü olduğu bir üniversite. Aynı zamanda öğrencilerin çoğu Cizreli, Nusaybinli, Silvanlı, Surlu. Dolayısıyla doğrudan ablukanın öznesi oluyorlar. Bu anlamda özne olmasak da saldırın yoğun olduğu bir kentte yaşıyor olmanın zorluğunu çekiyoruz.. Kimi zaman Sur’da kapatılan yollardan dolayı üniversiteye ulaşmak bile imkansız oluyor. Hal böyleyken bilimsel, demokratik eğitim talep etmek bir yana mücadelesini örmeye çalışmak şu meşhur ‘güvenlik’ kurallarına tosluyor.”
CANLARA KAST EDİLİYOR
İsmail’e soruyoruz bu kez aynı soruyu. Aslında bu kuşatmanın yeni bir şey olmadığını söylüyor. “Kürdistan halkları yok sayılmaya başladığı günden itibaren kuşatma altında.” diyor. “Bu kuşatma diline, inancına, kültürüne kadar uzanmış. Hatta bizzat canına kast ediliyor. Her gün insanlar ölüyor.” Bir eleştiriyle devam ediyor konuşmaya “Bence Türkiyeli demokratik kamuoyu çok sessiz. Her fırsatta birleşik mücadeleden söz edenler bugün yan yana durmaktan çekiniyor.” Diyor. İsmail’in gündeminin bugünlerde direniş olduğunu söylüyor.
TAHİR ELÇİ’NİN
ÜNİVERSİTESİ
Zelal ise şöyle anlatıyor; “Dicle Üniversitesi bölgenin en büyük üniversitesi. Halkla iç içe bir üniversite. Bu yüzden bölgedeki kuşatma ve baskılar üniversite öğrencilerini birebir etkiliyor.” Okuduğu fakülteden mezun olan Tahir Elçi’den de bahsetmeden geçemiyor. Tahir Elçi’nin ve onun çizgisindeki aydınların yetiştiği bir atmosfere sahip bir üniversite olması sebebiyle de bu saldırılardan doğrudan etkilendiklerini söylüyor.
EMNİYET-REKTÖRLÜK
İŞBİRLİĞİ
Çağla’ya geliyor söz sırası yeniden; “Üniversite’de kulağımıza gelen bir durum var; rektörlük ve emniyetin ortak, ücretsiz geziler düzenlediği. Bu gezilere sivil polisler ve öğrenciler katılıyor. Bu yolla gezilere katılan öğrenciler muhbirliğe hazırlanıyor. Henüz iddia niteliğinde fakat çok ciddi.” diye resmini çiziyor emniyet-rektörlük işbirliğinin. “Diğer taraftan tarihsel olarak kendi mücadelesi neticesinde ciddi kazanımları var okulumuzun. Biz afiş yaparken, bildiri dağıtırken çok ciddi engellemelerle karşılaşmayız. Fakat son zamanlarda sık sık bu tartışmaları yaşamak zorunda kalıyoruz” diye gelinen noktayı da özetliyor. “Ülkenin üzerindeki baskı halinin üniversiteye yansıması elbette bu yaşananlar. Derginin sayfalarını aşacak kadar baskı var her yerde olduğu gibi.” diyerek bitiriyor sözlerini.
EYLEMDE BİRLİK
SAĞLAMAK ÖNEMLİ
Sohbet koyulaştıkça biz de son sorumuzu sormaya yaklaşıyoruz; “Bu baskı ve yıldırma politikalarına karşı üniversiteli gençlik ne yapmalı sizce?” diye sorduğumuzda cevap Çağla’dan geliyor yine. “Elbette geçlik kendi talepleri etrafında birleşmeli, mücadele etmeli. Bugün için barış mücadelesi vermek bizim için elzemdir. Üniversite mücadelesi de bundan bağımsız değil.” diye sonlandırıyor sözlerini. İsmail ise “Çok net şekilde bu sorunun cevabı örgütlenmek. Örgütsüz olunca kendimizi koruyabileceğimizi sanmayalım, tersine örgütsüz olunca müdahale etkimiz olamaz. Gençler isterse neler yapabileceğini Gezi’de gösterdi, bugün de duruşumuz kurtuluşa kadar mücadele etmektir.” diye bitiriyor. Zelal “Toplumun değişiminin üniversitelerden geçtiği tarihsel bir gerçek. En büyük teminat da gençliğin örgütlü gücü. Örgütlü yaşadığımız zaman sistemin sızabileceği alan kalmayacak ve bu bizim bilimsel eğitim, demokratik üniversite mücadelemizin de neticesini verecek.” diye bitiriyor. Biz de böylece sohbetimizi bitirmiş oluyoruz.
Evrensel'i Takip Et