Bitmedi daha sürüyor o kavga!
Darbe denilen 35 yıl öncesinde kalmış, bir yakın tarih vakası değil. Sermayenin o günden bugüne değişen ihtiyaçları doğrultusunda başka başka isimlerle ama aynı hesap ve politikalarla hayatımızın içinde duruyor.

Delal ASLAN
Amed
Her yıl tarihler 13 Aralık’ı gösterdiğinde Erdal Eren fotoğrafları ile karşılaşırsınız. Haberlerde, sosyal medyada, eylemlerde... Neden mi? Erdal’ı idamından bu yana geçen 35 yıla rağmen belleklerde dip diri tutan bir özelliği vardır. 17 yaşında idam sehpasına giderkenki baş eğmez tavrı, işçi sınıfının davasına, partisine bağlılığını haykırması Erdal’ı Erdal yapan esas unsurdur. O günün koşullarında cuntacılar Erdal’ı idam sehpasına götürürken bir hesap yaptılar. Onların hesabı bir yandan örgütlü gençlere bir mesaj vermek diğer yandan da toplumun tamamına korku salmak üzerine kuruluydu. Erdal Eren’in idam edilmesinin üzerinden 35 yıl geçti.
ELİ KANLI BİR İKTİDAR
Darbe koşullarını aratmayacak bin türlü baskıyla yaşıyoruz. İdam ‘cezası’ artık yok belki. Ama Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da barışı haykırmak için birleşen gençler, emekçiler arasında patlatılan bombalar var. Sokak ortasında yargısız infazlar var. Ölü bedeni panzerin arkasından sürüklenen Hacı Lokman da henüz birkaç gün önce Sur’da, daha 16 yaşındayken katledilen Çekvar Ali de bugünün Türkiye’sinde, AKP iktidarı döneminde katledildi.
DARBE İSTİKRAR İLE DEVAM EDİYOR
AKP, hala 1982 anayasasını değiştireceğiz diye anlatadursun; o anayasanın pek çok maddesini kendi istedikleri gibi değiştirmiş durumdalar zaten. Anayasanın 1982’deki hali ile aynı olduğunu söyleyebilir miyiz? Üstelik bu değişim sanmayın ki darbe maddeleri kaldırılarak demokratik biçimde değiştirildi. Buna kargalar bile güler. İç güvenlik yasasını hatırlamak bile ‘bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ demeye yeter. Türkiye’de her ağzını açan terörist oluveriyor. “Kadın da olsa çocuk da olsa gereken yapılacaktır.” diye emri en tepeden alanlar, bir sabah vakti eve girip ‘galoş giy’ denmesine karşılık bir can alabiliyor. Velhasıl kelam darbe denilen 35 yıl öncesinde kalmış, bir yakın tarih vakası değil. Sermayenin o günden bugüne değişen ihtiyaçları doğrultusunda başka başka isimlerle ama aynı hesap ve politikalarla hayatımızın içinde duruyor. 1980’den bu yana yıl olmuş 2015, Türkiye tarihinin gördüğü en azılı sermaye savunucuları grevleri yasaklamaya, işçi sınıfının ve onun gençliğinin örgütlenmesinin önünü kapatmaya, birleşmesini engellemeye çalışıyor. Darbe düzeni AKP’nin kendisinin de söylediği gibi ‘istikrar’ ile devam ediyor.
ONLARIN KURALLARI
Bu istikrarın kimin ve neyin istikararı olduğunu anlamak gençlik açısından hayati önem taşıyor. En acil olan taleplerimiz etrafında bir araya gelmemizin, birlikte hareket etmemizin önünü kesmek isteyen burjuvazi ve onun eli sopalı bekçisi Erdoğan hükümetinin üzeirmize yaptığı hamleleri görmeliyiz. Şimdi sınıf tarihi boyunca burjuvazinin en çok sevdiği hamleler ile oynuyorlar. Ne mi bunlar? Patlayan bombalar, savaş kışkırtıcılığı, kutuplaştırıcı söylemler... Tüm bu atmosfer altında bireyselliğe itilen bir gençlik kuşağı, silikleştirilen talepler...
SON BAKIŞLAR...
Bu tabloda bize yön gösteren bir çift bakış var. Sezen Aksu’nun şarkısında dediği gibi aklımıza kazınan son bakışlar... Onlar Erdal Eren’e ait. Onu astıkları zamandan bu yana mücadelemizi ezmeye çalışmaktan hiç vazgeçmediler. Tam bu noktada tekrar geri dönüp Erdal Eren’e bakmak ve ondan öğrendiklerimizle bugüne dair bir yol haritası çıkarmak gerek. Erdal’ın bize öğrettiği esas şey bunca baskının karşısında ancak örgütlenerek direnebileceğimiz ve özgür yarınlara adım atabileceğimizdir. Değişmeyen, artarak devam eden sömürü, katliam ve baskılara karşı tarihten biriktirdiklerimizle yolumuza devam ediyoruz. Bizi bu günlerden kurtaracak olanın örgütlenmek olduğunu, birleşmek olduğunu bilerek. tıpkı Adnan Yücel’in dizeleriyle söylediği gibi... “Bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.”
Evrensel'i Takip Et