12 Aralık 2015 14:45

Mülteciler ve barış

Paylaş

Zeynep TOZDUMAN
Halkların Köprüsü Derneği

Son 2 yıldır Ortadoğu’da başta Irak ve Suriye’de yaşatılan, küresel emperyalistlerin desteklediği ‘emanet’ savaşı yüzünden milyonlarca insan ana yurtlarını, evlerini, yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldı. Son iki yıldır ise Türkiye, ekonomik ve politik nedenlerden ötürü 3 milyon mülteciye kapılarını açtı. 2 yıl öncesi ülkelerinde barış içerisinde yaşayan Suriyeliler yaşatılan kirli savaş yüzünden bir anda yersiz, yurtsuz kaldılar. Ne yazık ki gittikleri ülkelerde insanca bir yaşamla karşılaşmadıkları için gittikleri ülkeleri de yurt eyleyemediler.
Özellikle deniz kentlerinde ve bölgedeki mülteci kamplarında kalanların dışında bir o kadar da sokaklarda yaşam mücadelesi veren mülteciler, yaşadığımız kent İzmir’de de sorunlarla boğuşmaktadır. Devletin ekonomik ve politik nedenlerle sınırlarını dönem dönem açtığı ülkemizde mülteci sorunu özellikle kış mevsimine girdiğimiz şu günlerde büyük bir yara. İzmir’de yaklaşık 8-9 ay evvel kurulan Halkların Köprüsü Derneği savaştan kaçan bu insanlara, kısa sürede gönüllüleri ile insanlık eli uzatarak mülteciler için çalışan önemli kurumlardan biri haline geldi. Mültecilerin insanca yaşam hakkı için resmi kurumlarla, sivil toplum örgütleri ve partilerle diyalog kuran olağanüstü çaba sağlayan böylesi dernekler sayesinde mülteciler bir nebze olsun nefes alabiliyor.
Çoğulcu demokrasi ve hukukun olmadığı ülkelerde herkes bir gün mülteci olmaya adaydır. Devletin mültecilere verdiği vesika ile hastanelerde bakım, kısmen nakdi yardımlar yine kısmen okullarda Türkçe bilmeyen bu insanlara, Türkçe eğitim vb. gibi tek tipçi uygulamalar yüzünden ülkemizde yaşam savaşı vermektedirler. Kamplarda kalmaya hak kazanmayan, derme çatma evlerde yaşama şansı olmayan, sokaklarda yaşayan Suriyeliler; devletin değilse de Türkiye’nin vicdanıdır.
Emperyalistlerin Ortadoğu’da ekonomik çıkarları için başlattıkları kirli savaşta; evlatlarını, ailelerini, evlerini, gelecekle ilgili düşlerini kaybetmiştir mazlum halklar. Savaşın yakıcılığına inat, barışı bu insanlara inşa etmediğimiz sürece yara kanamaya devam edecektir.
Savaşı çıkaran küresel güçler, deniz yoluyla Avrupa’ya gitmeye çalışan mültecilerin teknelerde boğulan insanlık karşısında, sessizliğini nihayet bozmak zorunda kaldı ve Avrupa ülkeleri, zaman zaman mültecilere sınırlarını açtılar. Bir insanlık dramı ve büyük bir uluslararası kriz olmasına rağmen, gerek Türkiye gerekse Avrupa ülkeleri mülteci sorununu iç siyaset malzemesi yapmaktadır. AB’nin mültecilere sınırlarını açmamak, onları Türkiye’de tutmak için çeşitli pazarlıklar yapıldığını seçim öncesi ülkeye gelen Merkel ziyaretiyle gördük.
Geçtiğimiz günlerde ülkemize gelen Almanya Başbakanı Merkel ile Mülteciler üzerinden pazarlıklar yapan iktidar, mülteci sorununu çözmekten çok yeni dev kamplar kurmak gibi mültecilerin asla tercih etmediği geçici çözümlerle sorun geçiştirilmeye çalışılmaktadır. 3 Eylül 2015’de Muğla’nın Bodrum ilçesinde kıyıya vuran çocuk bedeninde büyük insanlık boğuldu. Kaç çocuk daha boğulmalı? Kaç mülteci daha ölmeli? Her şeyin tüketildiği insani değerlerin bile ayaklar altına alındığı bu ülkede, İzmir’de barışı isteyen bizler Aylan ve Galip’i unutmadık.
İnsan tacirleri, kaçak olarak fahiş fiyatlarla umuda yolculuk eden bu insanları, ölüme yolculamaya devam ediyor. Ve hâlâ devlet yetkilileri bu olaya müdahale etmiyor, ölümleri durdurmuyor.
Devlet, mülteci sorununa, kalıcı tedbirler almadığı sürece önümüzdeki günlerde daha büyük sorunlar olacaktır. Mültecilik, en temel insan hakkıdır ve mülteci oldukları ülkelerde her türlü anayasal haklardan yararlanmalıdır.
Devletlerin asli görevi polisiye tedbirleri ortadan kaldırıp, sınırları açıp, güvenli geçiş sağlamak olmalıdır. Bunun ötesinde ise mültecilik ancak savaşı durdurarak önlenebilir. Kalıcı bir barışı Suriye’de sağlamak zorundadırlar.
Irak ve Suriye’de yaşatılan kirli savaşı durdurmak içinse küresel güçler kirli hesaplarından vazgeçmek zorundalar, aksi takdirde uzun vadede, mülteci sorunu yüzünden Avrupa’da da büyük sorunlar yaşanacaktır. Bölgede kalıcı bir barış tesis edilirse eğer, mülteciler, tekrardan ana yurtlarına dönecektir. Bu yüzden ülkemizde ve bölgede kalıcı ve de onurlu bir barış için direnmek gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Öteki yok, biz varız!

SONRAKİ HABER

Munzur Su işçileri kararlı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa