13 Aralık 2015 05:32

Okay DEPREM

Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında önce askeri açıdan patlak veren hemen ardından da diplomatik, siyasi ve ekonomik bakımlardan devam eden kriz, her iki ülkenin de toplumlarının birbirleriyle olan medeni-sosyal ilişkilerine mercek tutulmasına ve buradan doğru çok boyutlu tartışmaların yürütülmesini beraberinde getirdi. Hâlihazırda haftalardır bu bağlamda bitmek bilmeyen münakaşa konularında özellikle vurgu yapılıp öne çıkan; iki toplumun da geride kalan çeyrek asırlık zaman dilimi boyunca başta evlilikler üzerinden olmak üzere toplumsal açıdan “müthiş”, “muazzam”, “olağanüstü” derecede iç içe geçtiği, kaynaştığı noktası oldu. Söz konusu bakış açısının temel olarak üç hipotezi vardı Bunlar sırasıyla: Birincisi; hem Türkiye’de olsun hem de Rusya’da; iki taraf arasında gerçekleşen ve sayıları şimdiden iki yüz bine yaklaştığı varsayılan evlilikler yoluyla artık her iki tarafın da bağları ayrılamayacak, kopamayacak kadar girift hale gelmişti. İkincisi; başta turistik olmak üzere, iktisadi-ticari, eğitimsel ve sosyal maksatlarla iki ülke arasında karşılıklı gidiş gelişler sayesinde Türkiyeliler ile Rusyalılar birbirlerini gerçek anlamda olabildiğince derinlemesine ve kitlesel olarak tanıma, anlama sürecine girmişlerdi. Üçüncü ve son olanı ise gerek Türkiye’de yerleşik düzene geçmiş Ruslar, gerekse de yıllardır Rusya’da düzenli ikamet etmekte olan Türkler vasıtasıyla Rusya ve Türkiye arasında çok ciddi-kapsamlı, yoğun sosyal-kültürel-insani köprüler kurulmuştu, ortaklıklar oluşmuştu, vs.  Bu yazıda söz konusu varsayımların ne derece gerçek ve ayakları yere basan temelli saptamalar olduklarını masaya yatırıp bunları kısaca da olsa analiz etmeye gayret edeceğiz.   

EVLİLİKLERİN BÜTÜNÜNE YAKINI TEK TARAFLI

Rusya ve Türkiye toplumları arasında gerçekleşmiş evliliklerin en bariz yanını oluşturmasına ve adeta ‘kral çıplak’ misali deşifre edilesi yanını teşkil etmesine rağmen bugüne kadar her nedense iki toplumun da fikirsel açıdan özgür olmayan / aşağılık kompleksli kamuoylarının bir türlü ve kolay kolay dile getiremedikleri husus; mevcut karma evliliklerin taraflarının, ne büyük tesadüftür ki, neredeyse tamamen tek millete dayalı oluşudur. Hem Antalya merkez olmak kaydıyla Türkiye’de hem de Rusya’da, Rus-Türk ailelerinin tamamına yakınında kadın taraf Rus iken, erkek taraf Türkiye kökenlidir. Bunun böyle olmasında Türkiye cephesi sosyo-seksüel nedenler ve kronik cinsel kriz ile Rusya cephesi ise SSCB sonrası eril kimliğinin cinsi-toplumsal ve maddi-moral rollerindeki zayıflama etmenler dizisi ile izah edilebilse de kuşkusuz ki bu bir başka teferruatlı makalenin muhtevasını oluşturuyor (Karşıt eşeyler arası sosyo-cinsel rekabet şartlarının – “Rekabet Kuramı” - Türkiye’de kadınlar, Rusya’da / Rus dünyasında ise erkekler lehine olması hali…). Bir yandan her iki ülkenin belirli bir cinsiyet tarafının, karşıt cinsi taraftan cinsel ve maddi ağırlıklı pragmatist beklenti güdülerinin var olan evliliklerin temel harcı olması gerçeği ortada duruyor. Bir diğer yandan, iki toplum etnik olarak tek taraflı karışaduruyor, Rusyalı erkekler ile Türkiyeli kadınlar arasındaki “soğuk savaş” devam ederken; bu şekilde aile birleşimleri de haliyle yok denecek kadar az. Kısacası, sayısı-miktarı ve yaygınlığından bütünüyle bağımsız olarak; etnik, ailevi ve sosyal açıdan iç içe girmişlik ve karışmışlık çok büyük oranda tek yönlü olmak bir yana, dengeli ve tabii değildir; çok boyutlu toplumsal dinamiklere dayanmamaktadır. Herhangi 2 toplumun ailevi birleşmeler üzerinden hakiki manada karışması ancak karşılıklı kız-erkek alıp verilmesiyle olanaklıdır.

TURİZM POTANSİYELİ TEK YÖNLÜ VE SUNİ

Düne kadar Rusya ile Türkiye arasında farklı amaç ve hedeflerle gidip gelmekte olan milyonlarca insana bakıp da buradan büyük ve iddialı sonuçlar çıkartmak ne kadar doğrudur? Öncelikle meselenin turizm alanından başlayalım. Her şey bir yana dünyanın herhangi bir A ülkesinden B ülkesine bir yılda 4.5 küsur milyon ziyaretçi giderken, buna karşın B ülkesinden A ülkesine her yıl ancak 150 bin civarı turist gidiyor ise orada kategorik açıdan dahi olsa daha çok bir tarafın diğer tarafı tanıdığı veya en azından tanımaya başladığı bir zeminden söz edilebilir ancak. Rusya’dan Türkiye’ye tatile gelen turist kitlelerinin ezici bir kısmı, “her şey dâhil” sistemi tüketicisi ve müptelası olup, çoğu zaman da, dinlenmekte oldukları süre boyunca kaldıkları tatil köyü veya hotel komplekslerinin dışına dahi kolay kolay adım atmayan; en fazla, tesisin yer aldığı beldenin çarşısını görmekle yetinen doldur-boşalt turisti profiline sahiptir. Tam da bundan dolayıdır ki, aralarından hatırı sayılır bir oranı Türkiye yerine Antalya’ya geldiğini düşünen, ülkelerine dönüşleri sonrası ise Antalya içinde tam olarak hangi ilçede, beldede kaldıklarını bile hatırlamayan bir kesimden ibarettir. Eskiden-ezelden beri Rusya’ya gidip gelmekte olan Türkiyeli “turist” yığınların azımsanmayacak bir bölümü bindirilmiş erkek kıtalarından oluşurken, hele hele 90’lı yıllarda aralarında kadın bulmak adeta mucize olmaktaydı. “Kolektif açlık” yıllarındaki kadar yığınsal olmasa da bugüne değin Rusya’ya “turistik” giriş yapanlar ağırlıkla seks kovboylarından meydana geliyordu. TC’den Rusya’ya kültürel mirası, müze ve ören yerleri hatırına seyahat edenler her daim azınlıkta kalmış, Rus toprakları bu açıdan çoğunluğun umurunda bile olmamıştır. Bir diğer yandan, çok yakın zamanda açıklanan verilere göre 100’den fazla tabela üniversitesine sahip Türkiye’de okuyan Rusyalı öğrenci sayısı 800’den biraz fazladır (Almanya’da bazen tek bir üniversitede bu sayıda yabancı öğrenci öğrenim görmektedir). Rusya’da okuyan Türkiye vatandaşı kitle ise çok daha fazla olup, aralarında genç erkek sayısı daha baskındır. “Okumak”, “diploma edinmek” gayeleri haricinde “sosyal açıdan Türkiye ortamından kaçma” motifinin her şeyden önde gelen nedenler arasında olduğu söylenebilir.    

SOSYAL YAPIYA NE KADAR KARIŞABİLDİLER?

Gelelim işin can alıcı kısmına yani, her iki ülkede yaşayan ve nüfusları çoktandır yüz binlerle ölçülen Türkiye ve Rusyalı azınlığın, yeni topluma sosyal-kültürel-yaşamsal, vs. ne dereceye kadar entegre oldukları gerçeğine. “Kapıların açılmasının” ardından gelen ilk yıllardaki kadar olmasa da, aileler dışında her iki tarafta yaşayan Türkiye ve Rusya vatandaşları mekânsal / muhitsel açıdan halen yer yer gettovari hayatlar sürdüreduruyorlar. Taraflar milli-öz kültürlerine “sevdalı” olduklarından; yeme-içme alışkanlıkları konusu, popüler kültür metaları seçimi, yazınsal-görsel ve işitsel basının takip edildiği lisan noktası, intibak edilen toplumun üst ve / veya folklorik kültür-sanat ürünlerini tanıma-bilme-öğrenme açısı başta gelmek üzere bütün sosyal-kültürel ve yaşamsal sahalarda birbirlerinin toplumunu tanıma manasında halen emekleme çağındadırlar. Bir diğer yandan gündelik “çay-kahve dili” bir tarafa, üst-kültür diline egemen ve buradan doğru sosyal iletişime katılan kişi sayısız epeyce sınırlıdır. Türkiye kökenliler Rusya’da, Rusyalılar ise Türkiye’de memleketlerinin mikro-klimasını arama ve yaratma havasında oldukları sürece; aile birleşiminde Türkiyeli erkekler ömür ve enerjilerini Rus eşlerini sosyal-kültürel ve dini açılardan asimile etmeye adadıkları müddetçe toplumlar arasında hiçbir zaman ve gerçek anlamda bir sosyal kaynaşma olamayacaktır…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et