FED faiz artırdı, sonuç ne olacak: Huzur mu fırtına mı?
Bülent FALAKAOĞLU
Amerikan Merkez Bankasının (Fed) sıfır olan faizi 0.25’e artırması tartışmaları beraberinde getirdi. 10 yıl aradan sonra faizin ilk kez artırılması şu iki soruyu beraberinde getirdi: Türkiye ekonomisini kötü günler mi bekliyor. Faiz artırımı vatandaşa nasıl yansıyacak?
Bir grup ekonomiste, uzmana ve siyasetçiye göre faiz kararının olumsuz etkisi olmayacak. Hatta az da olsa olumlu etkisi olacak. Bu grupta yer alanların tezi genel hatlarıyla şöyle... 2007 yılında patlak veren küresel ekonomik krizin neden olduğu yangını söndürebilmek için Fed piyasaya para yağdırdı. Ne zaman ki Fed para pompalamayı kesti (2013 aralık) işte o zamandan bugüne kadar olacaklar zaten oldu.
Fed’in sürecin işaretini verdiği günden yani 22 Mayıs 2013’ten beri... Aradan geçen 2.5 yılda Borsalarda, döviz piyasalarında, para hareketlerinde yaşanacaklar yaşandı. Para musluğunun kısılması faiz artırılmış gibi bir etki yarattı. Dolar karşısında ‘gelişen ülkelerin’ kurları yüzde 30, avro yüzde 15 değer kaybetti. ‘Gelişmekte olan’ ülkelerden para çıkışı oldu bu ülkelerin borsaları yüzde 25 oranında düştü. Emtia fiyatları, petrol fiyatları, Altın fiyatları geriledi.
Tüm bu gelişmelere bakıp faiz artışının etkisinin olmayacağını düşünenlerin tezi şu: “Daha ne olabilirdi ki? Olacaklar oldu. Faiz 0.25 puan artı diye bir şey olmaz. Hatta! Faiz ha arttı ha artacak baskısının sona ermesi bazı olumlu gelişmeleri beraberinde getirecek.”
Nitekim 2015 yılı boyunca... ‘Gelişmekte olan” diye tanımlanan Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelerin para birimleri karşısında değer kazanan ABD doları faiz artış kararı sonrası düşüşe geçti. Borsalar yükseldi. Karar sonrası lira değer kazınırken İstanbul Borsa’sı yükselişini sürdürdü.
KIŞA GİRİLDİ ARTIK!
Evet! Fed kararı, borsa yükseltti, doları geriletti. Peki, bu rahatlama sürer mi?
Hemen şunu belirtelim! İddia edildiği gibi “En kötü geride bırakılmış olsa” dahi para ihtiyacını ucuz Amerikan dolarıyla finanse eden Türkiye gibi ülkeler için ‘Zor dönem başladı’. Şöyle ki ekonomide hava sıcaklıklarının sert düşüşleri yaşandı. Ama artık faiz artışıyla birlikte kış mevsimi başladı.
Türkiye’de adeta dolarizasyon yaşanıyor. Devlet ihaleleri bile dolar üzerinden yapılıyor. Sanayiden tarıma üretim alanlarının hepsinde ithalata bağımlılık söz konusu. Ekonominin çarkı dolarla dönüyor. Ülkeye döviz girişi yavaşlayınca ekonomik büyüme de yavaşlıyor.
Dolar bulunamaz oldukça, doların fiyatı arttıkça yatırım ve üretim düşüyor ya da yapılamaz hale geliyor.
Doların ülkeye girişi yavaşlayınca ekonomisi sorun yaşayan Türkiye’nin sermaye çıkışına pek tahammülü yok. Fakat, Amerikan Merkez Bankası, faiz artırınca dünyada dolaşan dolarlar da Amerika’ya dönmeye başlıyor kaçarı yok! Geçen ay Türkiye’den yüklü miktarda sermaye çıkışı oldu. Gelen bazı haberler kaçışın sürebileceğine işaret ediyor. Örneğin kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Brezilya’nın kredi notunu da BB+’ya çekerek ülkenin yatırım yapılabilir olmaktan çıktığını ilan etti. Brezilya’dan sonra benzer kararların Güney Afrika ve Türkiye için alınabileceği ifade ediliyor. Kur riskini artıran bir haber bu!
İşin özeti şu: Geçtiğimiz 2.5 yıldaki kadar sert olmayabilir fakat kısa sürede olmasa da orta vadede faiz artırımının etkisi kaçınılmaz.
VATANDAŞI ETKİLER
Faiz kararı ülke vatandaşlarının, ‘Ben dolar yatırımı yapmıyorum bana ne Amerikan bankalarının borçlanma faizinin yükselmesinden’ diyebileceği bir durum mudur?
Cevap: Kesinlikle hayır!
Yenilen içilen gıda maddelerinin, kullanılan eşyaların, tüketilen elektriğin doğal gazın fiyatını dolar fiyatı belirliyor. Ekonomi çarkının hızı doların ucuz bulunmasına bağlı. Şirketlerin borcu yüksek doların fiyatı (faizi) artınca şirketlerin borçları da büyüyor. Büyüyen fatura işçilere işsizlik ya da ucuz ve ağır çalışma olarak yansıtılıyor.
Doların fiyatının ve faizin yükselmesi, kredi faizlerini ve de enflasyonu yükseltir. Bu durum geçim koşullarını ağırlaştırır.
Doların ülkeden kaçmaması için faiz yükselir. Bu da yatırımları azaltır, devletin borçlanma maliyetini artırır, sosyal harcamalar kısılır. Faizin beslenmesi için sömürü daha da yoğunlaştırılır.
BEKLENEN İSTİKRAR GELMEDİ
Seçim sonrasında vatandaşın, güvenlik, siyaset ve ekonomide beklediği istikrar gelmedi.
Irak ve Suriye’den her geçen gün daha ‘tehlikeli’ haberler geliyor. Rusya ile kriz derinleşiyor. 1 Kasım sonrası yabancı sermaye Türkiye’den çıkıyor lakin hükümet b planı olduğuna dair bir güven vermiyor. Ekonomide kaynak ihtiyacı artarken, dış kaynak maliyeti de artıyor.
Yabancı sermaye sürekli cazip faiz verirsen kalırım sinyali vererek Merkez Bankasını faiz artırımına zorluyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu “Merkez Bankamız araçsal bağımsızlık yönünden gerekli adımları atar” diyor.
Belirsizliğin en büyüğü ise Kürt illerinde yaşanıyor. Bölgedeki manzara Suriye veya Irak’ın çatışma bölgelerinden farksız. “Dağlar, köyler, kasabalar, teröristlerden temizlenecek” söylemiyle huzur gelmiyor. 30 yıldır gelmedi ve gelmeyeceği açık. Ama ufukta siyasi bir çözüm yönünde bir adım da gözükmüyor.
Ekonomik sıkıntıların dışında ‘çözümsüzlük süreci’ de dağ gibi bir sorun... Geçici sevinçler kurtarmaz benden söylemesi!