22 Aralık 2015 02:00
/
Güncelleme: 15:00

Meltem AKYOL
Fırat TOPAL
Diyarbakır

Diyarbakır sokaklarının olağan manzarası TOMA’lara, Akreplere, zırhlı araçlara şimdi tanklar da eklendi. Sokak başlarını tutuyorlar. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği Sur’a gitmek niyetiyle Ben û Sen’e kadar geliyoruz. Çatışmalar devam ediyor. Orada bekleyen kalabalığın yanına gidiyoruz. “Devlet, ‘Kürt’üz’ dediğimiz için bize saldırıyor. Halka savaş açmışlar” diyorlar. Konuştuğumuz herkes öfkeli ama sözün sonunu da ‘barış’ diye getiriyor. 

Ben û Sen’de ilk Seyithan Nazlıcan’la konuşuyoruz. Sur içinde yaşıyor ama şimdi zorunlu olarak başka bir yerde kalıyor. Sur’da kalanların çok zor durumda olduğunu söylüyor. “Elektrik yok, su yok, yiyecek kısıtlı. Evlerimiz yıkılıyor, içeride her şeyi yıkmışlar” diyor. Bütün bunların neden yaşandığını sorduğumuzda, “Bir programları vardı. O gerçekleşmedi, sonra Kürtlere savaş açtılar” diyor. Başbakanın ‘Ev ev temizleyeceğiz’ sözlerine öfkeli Seyithan Nazlıcan. “Oradaki insanları öldürsen ne olacak? Sorun hallolacak mı? Şimdiye kadar halloldu mu” diye soruyor. Hendeklerin, saldırıların bahanesi olduğunu söyleyen Nazlıcan, “Sanıyorlar ki Kürtler saldırınca, öldürünce geri adım atacak. Ama öyle değil. Artık Kürtlerin haklarını alması gerek. Biz artık, ‘Dünyada biz de varız’ diyoruz. Devlet böyle devam ederse çözüm olmaz” diyor

‘BU ÇİLEYİ ERDOĞAN YÜZÜNDEN ÇEKİYORUZ’

Bahiyettin Çelik, esnaf. “İlk başta beyefendi Erdoğan’a sesleniyorum. Türkiye’de kaosu çıkaran odur. Onun yüzünden insanlar bu çileyi çekiyor” diyor. Çelik’in bir çift sözü de bölgeden seçilen AKP’li vekillere; “80 tane milletvekili AKP’den gitmişler. Kimse sesini çıkarmıyor. Bu insanların oylarıyla seçildin, çık deki ‘Bu insanlar bizim inanlarımız, böyle yapmayın’ ama yok. Alıyor parayı, susuyor.”

‘BU ÜLKEYİ SEN İKİYE BÖLMÜŞSÜN’

Biz konuşurken etraftakiler yerden aldıkları bir gerçek mermiyi gösteriyor “Bize sıktıkları mermilere bak” diyerek. Çelik, devam ediyor; “Gece gündüz ateş ediyorlar. Sivil halka sıkıyorlar. Bu cebimizdeki bayrak hepimizin aynıdır. Ama sen diyorsun ki; Türkler ayrı Kürtler ayrı. Bu devleti sen ikiye bölmüşsün. Bizimle savaş ediyorsun.” 

‘HERKESİ İNSANLIĞA DAVET EDİYORUM’

Ergin İnci de genç bir esnaf. Yaşananlar için “Halk zulme karşı direniyor. Şu an batıdaki kardeşlerimiz rahat yatıyor. Biz burada rahat yatamıyoruz. Bizim tepemizde helikopter uçuyor, silah sesleri devam ediyor. Diyarbakır’ın hali hal değil. Bu Türkiye için de hiç iyi değil” diyor. Tüm bölgenin zulüm altında ve harap halde olduğunu söyleyen İnci, “Evlerimiz talan oldu. Bir nevi Kobanê olduk. Herkesi insanlığa davet ediyoruz” diyerek noktalıyor sözlerini.

Yürüyoruz… 18 yaşındaki Halis Yayman ve arkadaşı Süleyman Kurt çeviriyor bizi. Anlatacakları var. Halis başından geçenleri anlatıyor. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği günlerde teyzesi hastalanmış, görmek istemişler. Devamını Halis’ten dinleyelim; “Teyzem hastalanınca fakülteye gittik, polis oraları kapatmış. Bizi gördü. Hiçbir şey demeden elini attı silaha. Diyor ki ‘Kafanıza sıkayım mı?’ Biz oradan ayrıldık. Başka bir yoldan dolanıp gittik hastaneye. Bunlar Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından sonra oldu. Anneler ağlıyor, çocuklar ölüyor. Yazık değil mi?”

AİLE DARMADAĞIN OLDU

Süleyman Kurt da Suriçi’de oturuyor. Ailece taşınmışlar. Süleyman ablasında kalıyor. Annesi Adıyaman’a gitmiş, nenesi Sur’da kalıyor. “Aile darmadağın oldu. Savaş yüzünden evimize gidemiyoruz, evlerimizi dağıtmışlar. İnsanlar ölüyor, anneler ağlıyor. Kim ister evini terk etmeyi, kim ister çocuklarını toprağa koymayı. Biz barış istiyoruz ama Erdoğan, Davutoğlu bize savaş açmış. İnsanlar perişan. Ölen bu insanların, çoluğun çocuğun hesabını kim verecek” diyor.

‘SOKAKTA BİZE KURŞUN DEĞİYOR’

Çocuklar… Her fırsatta doluşuyorlar etrafımıza. ‘Hangi kanal, hangi gazete’ diye soruyorlar. Aslında sordukları şu: Türk medyası mı, Kürt medyası mı? Sorunun nedenini açıklıyor içlerinden biri; “Hocam biz burada ölüyoruz ama onlar başka şeyler gösteriyor.” Hepsi birden konuşmak isteyince sırayla konuşmalarını istiyoruz. Bundan olsa gerek her sözü alan ‘hocam’ diye başlıyor. Recep 12 yaşında 5. sınıfa gidiyor. “Ben Bağlar’da oturuyorum hocam. Sokağa çıkamıyorum. Sokakta bize kurşun değiyor. Burada devlet bizi öldürüyor hocam. Polisler insanları öldürüyor, kurşun sıkıyorlar.” Hemen araya giriyor diğer çocuk; “Daha demin 3 bomba patladı. polisler hemen sıkıyor. Biber gazını atıyorlar. Kaçıyoruz, nişancılar bize sıkıyorlar.” Mustafa da 5.sınıfa gidiyor. ‘Okula gidebiliyor musun diye sorunca’, “Ne okulu hocam savaş var. Evde oturuyoruz, sabahtan akşama kadar çatışma oluyor. Barış çıksın artık” diyor.
Hemen yanındaki alıyor sözü: Biz Kürt’üz hocam, bitmiyoruz…

‘BATIDAKİLER DERS ÇALIŞIYOR BİZ SAVAŞIN İÇİNDEYİZ’

Muhammet 14 yaşında. Biz röportaj yapmak isteyince ısrarla konuşmak istemiyor. Ama her konuşana da arkadan, ‘Şunu da anlat, bunu da anlat’ diye fısıldıyor. Sonra ikna ediyoruz konuşmaya.. 8. sınıfa gidiyor. Ama okula gidemiyor diğerleri gibi. Bir çırpıda anlatıyor; “Suriçi’de çatışma var. Camiler yakılıyor, millete tanklarla saldırıyorlar. Yeter artık, barış istiyoruz. Buramıza kadar gelmiş. Sur’da evlerin önü mayınla dolu, inanlar dışarı çıkamıyor. Şimdi TEOG var. Batıda oturanlar kendilerine ders çalışıyor. Biz ders çalışamıyoruz. Okula bile gidemiyoruz. Sabah silah sesi ile kalkıyoruz. Akşam silah sesiyle yatıyoruz. Yeter artık. Ben barış istiyorum, barış olsun.”

'KÜRT OLDUĞUMUZ İÇİN SAVAŞ AÇMIŞLAR'

Mahmut Menteş hemen Sur’un yanında yaşıyor. Olan bitenin en yakın tanıklarından. “Halk perişan olmuş. Yani ne yapmak istiyor? Ne çözmek istiyor? Nereye kadar savaşacak, kiminle savaşıyor” diye soruyor ve devam ediyor; “Yüzyıllarca bu halk burada yaşamış. Halka karşı asker koymuş. Özel harekatçıları koymuş. Halkla savaşıyor, halkı öldürüyor.” O bunları anlatırken silah sesleri yükseliyor. Tepemizde ise helikopterler uçuyor. Menteş, gökyüzüne bakıyor, çatışmaların olduğu bölgeye bakıyor ve “Bak işte” diyor; “Çocuklarımız okula gidemiyor, perişan olmuşlar. Çocukları okula gönderemiyorum. Bir oğlum asker. Ona para gönderemiyorum. İlla ben de silah alıp savaşayım mı?” Mahmut Menteş’in sesi yükseliyor; “Sonuçta olan halka oluyor. Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun çocuklarına bir şey olmuyor” diyor. “Kürt olduğumuz, ‘Kürt’üm’ dediğimiz için bize savaş açmışlar” diyen Menteş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sesleniyor; “Senin kalbinde hiç merhamet yok mu? Kimi öldürüyorsun? Tavuk mu öldürüyorsun? İnsan öldürüyorsun insan. Suriye’deki halkı görüyorsunuz, perişan olmuşlar, buraya gelmişler. Biz nereye gidelim?”

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yasak çuvala sığmıyor

Yasak çuvala sığmıyor

KAMUAR’ın hesaplamalarına göre son bir yılda meyve fiyatları yüzde 154.5, sebze fiyatları yüzde 116.5, gıda fiyatları ortalama yüzde 70 arttı. Hane halkının bir yıl sonrası için enflasyon beklentisi yüzde 59’u, işçilerinki ise yüzde 62’yi aştı. Emekçiler için bıçak kemikte! Yasak, tutuklama, işten atma tehdidi işçilerin harekete geçmesini durduramıyor.

Has Çuval 37 ülkeye ihracat yapıyor.

İstanbul Sanayi Odası nın ikinci en büyük 500 listesinde.

Has Çuval'ın iki fabrikasında 600 işçi fiili greve katıldı

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan: Dünya bir imtihan yeridir, ekonomik zorluklar gelip geçer.

Evrensel'i Takip Et