Asıl haber yapmasaydık suç işlemiş olurduk
Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Arif Koşar ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Vural Nasuhbeyoğlu ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ten iddasıyla hakim karşısına çıktı. Nasuhbeyoğlu mahkemedeki savunmasında “Yargılandığımız Ali İsmail Korkmaz’ın avukatlarının Erdoğan’a dair açıklamasına yer vermeseydik o zaman suç işlemiş olurduk” dedi.
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen dava öncesi çok sayıda gazeteci, meslek örgütleri ve siyasi parti yöneticileri gazetemize destek destek için Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne geldi.
Gazetemize açılan ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret’ davasında; TGS Genel Başkanı Uğur Güç, HDK Eş Sözcüsü Sebahat Tuncel, HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, DİSK/Gıda- İş Genel Başkanı Seyit Aslan, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, EMEP MYK üyesi Levent Tüzel, EMEP İstanbul İl Başkanı Güven Gerçek, Gazetemiz Yazarı Ceren Sözeri, Gazetemiz Yazarı Ender İmrek, RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Birgün Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Berkant Gültekin, İmralı Heyeti Üyesi Ceylan Bağrıyanık, EHP İstanbul İl Başkanı Özge Akman, Sanatçı Pınar Aydınlar, KESK İstanbul Şubeler Platformu, Evrensel ve Hayat TV çalışanları gazetemize destek için İstanbul Adliyesi’ndeydi.
‘HABERİMİZİN ARKASINDAYIZ’
Mahkemede savunmasını yapan Sorumlu Yazı İşleri Müdürümüz Vural Nasuhbeyoğlu Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesine atıfta bulunarak “Yargılandığımız Ali İsmail Korkmaz’ın avukatlarının Erdoğan’a dair açıklamasına yer vermeseydik o zaman suç işlemiş olurduk. TGC Türkiye Gazetecilerinin Hak Ve Sorunluluk Bildirgesi, gazetecinin gerçeği yansıtma sorumluluğuna işaret eder. Bunun gereğini yaptık. Haberimizin arkasındayım” dedi.
‘MAĞDUR TARAFIN YAPTIĞI AÇIKLAMAYI HABER YAPMAK GAZETECİLİĞİN EN TEMEL GÖREVİDİR’
Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Arif Koşar’sa haberin tamamen avukatların açıklamasını yansıttığını ve Gezi Parkı eylemlerinin Türkiye’nin en büyük demokratik eylemlerinden biri olduğunu belirterek“Milyonlarca insanın takip ettiği davanın Kayseri'de yapılan karar duruşmasını ben de izlemiştim. Avukatlar mahkeme kararının ardından basın açıklaması yapmışlardı. Mağdur tarafın yaptığı açıklamayı haber yapmak gazeteciliğin en temel görevidir. Bahsi geçen haber bir köşe yazısı değil özel bir yorum da katmadık. Haber tamamen avukatların açıklamasını yansıtmaktadır. Avukatların yaptığı açıklamayı, görüşlerini yansıtmayan gazeteler ve gazetecilerin yaptığı dava konu olmasa bile etik değildir. İki hususa dikkat çekmek isterim. İlk olarak, habere söz konusu olan başlık tırnak içinde kullanılmıştır. İkinci olarak da Gezi Parkı Eylemleri Türkiye'nin en büyük demokratik eylemlerdendi. Kolluk kuvvetlerinin demokratik hakkı göz ardı ederek 8 gencin ölmesine, onlarca gencin gözünü kaybetmesine ve onlarcasının da yaralanmasına neden olmuştur. Polise emri kim verdi tartışması yapılırken dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 24 Haziran'da ‘bu emri ben verdim’ diye açıklama yaptı. Emri kim verdiğinin cevabını bizzat kendi verdi. 2 yönlü değerlendirilebilir bu. Polis İçişleri Bakanlığına doğrudan bağlı olduğu için onların sorumluluğunda. ABD'de 3 müslüman gencin öldürülmesinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘biz siyasetçiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz’ dedi. Dün Erdoğan'ın yaptığı 3 ayrı konuşmayı 30 civarında medya kuruluşu canlı yayınladı ya da geniş yer verdi. Cumhurbaşkanının söylediklerinin dışında mağdurların söylediklerini de yansıtmak durumunda gazeteciler. Ülke sorunlarını gündeme getiren 3-4 basın kuruluşu var, bırakalım da onlar da Cumhurbaşkanının söyledikleri dışında olanları yayınlasın. Asgari düzeyde demokratik bir ülkeden bahsedeceksek mağdur tarafların söylediklerinin de haberleştirilmesi lazım. Bunu yapmayacaksak gazeteciliğin ne anlamı var? Ama farklı görüş dile getiren gazetelere tehdit var davalar açılıyor. Ama Ali İsmail Korkmaz Evrensel de korkmaz” dedi.
'CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇLAMASI ANAYASAYA AYKIRI'
Gazetemizin avukatı Devrim Avcı ise “Cumhurbaşkanına hakaretten Abdullah Gül’ün 7 yıllık döneminde 500 kişi yargılanırken, Erdoğan’ın 1 buçuk yıllık döneminde 1300 kişiye dava açıldı” dedi ve Yargıtayın kararı olan “Gazeteci haberin okunması için vurucu başlık kullanabilir” kararını hatırlattı.
Avukat Kamil Tekin Sürek de anayasada Cumhurbaşkanına hakaret diye bir suçlamanın olmadığını söyleyerek Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasının anayasaya aykırı olduğunu belirtti
Erdoğan’ın avukatı ise "Hakaret suçunun unsurları içerikte ve başlıkta oluşmuştur. Müvekkilim bir suçun faili olarak değerlendirilmiştir. Çarpıcı başlık olarak kabul edilemez ve basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilemez. Bunu gazetesinde yayınlayan sorumlular basın yoluyla hakaretten sorumludur.” dedi. Mahkeme davayı 19 Nisan 2016 tarihine ertelerken, Nasuhbeyoğlu ve Koşar’ın vareste tutulmalarına karar verdi.
‘HERKESİN ÜZERİNDE BASKI VAR’
DİSK/Gıda- İş Genel Başkanı Seyit Aslan: Herkesin üzerinde bir baskı var. Kimi yerde ölümlere, daha büyük çatışmalara varan sonuçlar ortaya çıkıyor. 13-14 yıllık AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanlığı dönemine baktığımızda, hükümetin kendi etrafında bir havuz medyası yarattığını, yargıyla, polis devletiyle, kendi etrafında bir ağ oluşturarak, tüm muhalif kesimler üzerinde baskı oluşturduğunu görüyoruz. Bunun en başında da basın geliyor. Bugün işçi sınıfının, Kürtlerin, demokrasi kesimlerinin haber alma hakkını yerine getiren az sayıdaki basını susturup, kendilerine egemenlik yaratma peşindeler. Biz sendika olarak da Evrensel’in Hayat Televizyonu’nun hiç tereddüt göstermeden yanlarında olacağız. Buradan da bir kez daha bütün demokrasi güçlerinin tavır almalarını da bekliyoruz.
‘BİRLİKTE MÜCADELE ETMEMİZ GEREKİYOR’
TGS Genel Başkanı Uğur Güç: Bu dava çok saçma bir dava. Ali İsmail Korkmaz davasında avukatların söylediği bir sözü manşete çıkaran bir gazete yargılanıyor. Demek ki onların söylediklerini de yayınlayamacağız. Birlikte mücadele etmemiz gerkiyor. Gazetecilik için, gazetecilik adına sendikal mücadele ve dayanışma, tüm gazeteciler arasında dayanışmayı yükseltme, din, dil, ırk, inanışı bir kenara bırakıp, emek eksenli mücadele gerekiyor.
‘TCK 299 KALDIRILMALI’
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu: TCK 299’un Avrupa Konseyi’nin hükümetlere sunduğu tavsiye kararlara açıkça ihlal ettiğini görmek gerekiyor. Bu 299. maddenin gözden geçirilmesi değil, yürürlükten kaldırılması gerek. Sadece 299. madde değil, hakareti içerek 125. maddesi, 301. madde de muhalifleri bastırma aracı olarak ve keyfi bir şekilde kullanıldığı çok uzun zaman önce ortaya çıkmıştı. TCK’nın, Terörle Mücadele Kanununun, İnternet Yasası’nın bir an önce ortadan kaldırılmasını ve gazdeteciler üzerinde bu tacize de son verilmesini istiyoruz.
‘KAMU YARARINA HABERCİLİK YAPIYORLAR’
Gazetemiz Yazarı Ceren Sözeri: Evrensel, Cumhuriyet gazetesi gibi yargılanan gazeteler çok doğru bir yerde duruyor. Devleti hükümeti denetliyor. Asıl yapması gereken, kamu yararı adına habercilik yapıyor ve bu sebepten de yargılanıyor. Tabi her zaman da onların yanında durması gerekenler de durmuyor. O konuda bir dayanışma eksikliğinden söz edebiliriz. Ana akım gazetelerin hükümete yakın pozisyon aldıklarını ve bu nedenle de meslektaşlarının yanında olmadıklarını görüyoruz. Bu üzücü bir durum.
‘ADLİYEDE İFADE VERME DERSİ’ VERİLMESİ LAZIM’
BirGün Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Berkant Gültekin: Artık İletişim Fakültelerinde ‘Adliyede İfade Verme Dersi’ verilmesi lazım. Adliyede ne yapılmalı, kendimizi nasıl savunmalıyız gibi... Cumhurbaşkanına hakaret davaları çok benzer. Erdoğan’ın adının eleştirel bir şekilde geçtiği her haberde dava açılması söz konusu. Ama alıştık maalesef. Artık kendimizi nasıl savunacağımızı biliyoruz. Karşı tarafın nasıl bir tavır alacağını da biliyoruz. Yargı kıskaca alınmış durumda. Zaten bağımsız bir karar veremiyor. Hakimler hür bir şekilde karar vermiyorlar. Belki direndiği için biraz daha rahat olan gazeteciler var. Onu da kontrol ettikleri yargıyla susturmak, pasifize etmek, yandaşlaştırmak istiyorlar. Bizim verdiğimiz mücadelede buna karşı...
GERÇEKLERİN ÖĞRENİLMESİNİ ENGELLEMEK İSTİYORLAR
EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan: Siyasi iktidara muhalefet ettiğiniz her konu aslında Cumhurbaşkanına hakarete bağlanabiliyor. Basın mensupları için bu biraz daha ileri bir yerden uygulanıyor. Esas olarak basın ve ifade özgürlüğünü engellemeye dönük bir çaba. Aslında sadece Erdoğan için de değil, hükümeti her eleştiren, paralelci, terör örgürünün destekçisi, bölücü, darbeci gibi suçlamalara maruz kalıyor. Bu da muhalefetin önünü kesmek anlamına geliyor. Esas olarak gerçeklerin öğrenilmesini engellemek ve muhalefetin önünü kesmek üzere bu yöntemi uygulanıyor.
‘KONUŞTUĞUMUZ HER ŞEY DAVA KONUSU OLUYOR’
HDK Eş Sözcüsü Sebahat Tuncel: Demokrasimizin ne kadar ileri olduğunun bir göstergesi bence bu durum. Dünyanın her yerinde siyasetçiler eleştrilere, hicvi göze alırlar. Toplum nezdinde övgüyü hak ettiği kadar eleştirileri de hak edebilir. Siyasetçi bunu bir dava konusu yapmak yerine, bunu değerlendirmelidir. Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık “Burada diktatör olsa siz konuşur muydunuz?” sözüne “Evet, konuşamıyoruz, çünkü konuştuğumuz her şey dava konusu oluyor” diye cevap vermek gerçekçi olur. (İstanbul/EVRENSEL)