11 Nisan 2012 11:26
Nazım Mutlu

İktidar yetkililerin buna benzer söylemleri, yaklaşık üç yıl önce, Muğla’da, dershane taksitlerini ödeyemediği için onuru incinen bir gencin intiharı sonrasında da gündeme getirdiklerini, ama olay kısa süre içinde unutulunca hiçbir şey olmamış, söylenmemiş gibi her şeyi akışına bıraktıklarını anımsayalım. Tepeden tırnağa sınavlara ve dershane gerçeğine kilitlenmiş bir eğitim yapılanmasının, başta öğrencilerimiz olmak üzere, tüm topluma yaşattığı travmanın boyutlarını iyi bilen ve bu çürük gidişin aleyhine söylenecek her sözün rağbet göreceğini, zaman zaman bu tür çıkışların, eğitim adına yaşananlardan bıkıp usanmış toplumun yüreğini ferahlatacağını bilen yöneticilerce siyasal malzeme olarak kullanıldığını da çeşitli örneklerden biliyoruz.
Bu yöndeki en son çıkış, üstünden bir hafta bile geçmeden, bizzat Milli Eğitim Bakanı tarafından sonlandırıldı. Bakan Ömer Dinçer, dershanelerin kapanacağı balonunu, şişirilişinin üstünden bir hafta bile geçmeden patlatıverdi. Dinçer, 3 Nisan günü, basın mensuplarına, üniversite sınavlarının yılda bir kez yapılıyor olmasının toplumda büyük bir basınç ve gerilim oluşturduğuna dikkat çekerek, “Bu sebeple üniversite sınavlarının yılda birden çok tekrarlanarak yapılabileceği bir ihtimal üzerinde çalıştığımızı ifade etmeliyim” diyor; kısa süre önce kimi hükümet temsilcilerinin dillendirdiği “sınavlar kalkacak” sözüne karşılık da “Sınavlar kalkacak demek doğru olmaz” yanıtını verdi. (Dinçer, aynı demeç sırasında, özel okullara teşvik verilmesiyle ilgili hazırlıkların sürdüğünü de belirtti.)
Sayın Bakanın bu görüşleri, çok değil, 5 yıl önce, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in ilköğretimden liselere geçişte uygulanan ortaöğretim kurumları sınavının (OKS) seviye belirleme sınavına (SBS) dönüştürülmesi sırasında dile getirilen gerekçelerle birebir örtüşüyor. Anımsayalım, 2007 sonbaharında Çelik ve dönemin Talim Terbiye Kurulu Başkanı, sınavlara girecek öğrencilerin 8. sınıf sonundaki tek sınav nedeniyle strese girdiğini, sınavları düşünen öğrencilerin okulu değil dershaneyi ciddiye aldığını, 6. ve 7. sınıflara da konacak sınavlarla bu stresin azaltılacağını, böylece öğrencilerin dershanelere değil okul başarısına kilitleneceğini söylüyorlardı. Yetkililer, bizim Öğretmen Dünyası’nda yaptığımız yayınlarla karşı çıkışımıza, diğer bazı eğitim örgütlerinin, duyarlı eğitim bilimcilerin itirazlarına, böyle bir uygulamanın dershaneleri daha çekici kılacağı, dershanelere başlama yaşının daha da düşeceği, dolayısıyla küçük yaştaki öğrencilerin bu uygulamadan zarar göreceği doğrultusundaki uyarılarımıza -her zamanki gibi- aldırış etmeden, 2008’den itibaren dediklerini yapmaya başlamışlardı. Önceleri 7., 8. sınıf öğrencilerinin gitmeye başladığı dershanelere başlama yaşı artık 4., 5. sınıf düzeyine inmişti. Böylece hem dershane sayısında hem oralara giden öğrenci sayısında patlama yaşanmıştı.
Bu yanlış, ülke gerçeğiyle, öğrenci psikolojisiyle bağdaşmayan uygulama üç yıl sürdü. Milyonlarca yeni eğitim zayiatı verildi, yeni mağdurlar yaratıldı. Hiçbir eğitsel, bilimsel ve toplumsal dayanağı olmayan bu “dayatma”nın yanlışlığı üç yıl sonra anlaşıldı ve Çelik’ten sonraki Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu tarafından kaldırıldı. (Her fırsatta, “Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin 28 Şubat dayatması olduğu”nu ileri süren iktidar yetkilileri ve onların medyadaki ayaklarına, bu örneğin yanında, hiçbir eğitim-bilim çevresine danışılmadan, hiçbir hazırlık dönemi yaşanmadan yürürlüğe sokulan yeni ders müfredatlarını, yanlışlarla dolu ders kitaplarını da esaslı birer “dayatma” örneği olarak anımsatalım!)  İlginçtir, Çubukçu’nun, bizim de memnunlukla karşıladığımız bu girişimiyle ilgili gerekçesi, üç yıl önceki gerekçenin aynısıydı: “Çocukları aşırı sınav stresi ve kaygısından uzaklaştırmak, velileri de büyük ekonomik yükten kurtarmak.”
Tarihin “tekerrür ettirilmesi” böyle bir şey olmalı.
Yineleyelim:
Şimdiki Milli Eğitim Bakanı Dinçer ne diyor?
“Tek sınav büyük stres yaratıyor. Bu sınavları çoğaltırsak öğrenciler rahatlar, dershanelere ilgi azalır!”
Çubukçu’nun 6 ve 7. sınıflarda SBS’yi kaldırışında, selefi Hüseyin Çelik, derinden sükut etmişti. Her konuda “engine görüşler serdeden” eski bakanımızın, kendi eseri hakkında nutku tutulmuştu nedense.
Son olarak, şimdiki bakanımız Çelik’in “Tek sınav büyük stres yaratıyor. Bu sınavları çoğaltırsak öğrenciler rahatlar, dershanelere ilgi azalır!” sözünün ne anlama geldiğini yinelemeye gerek kaldı mı?
Durup dururken şişirilen balon, beklenenden de erken patlatıldı bu kez. Hem de en yetkili kişi eliyle.
Şayet son gelişmelerden kaygıya kapılan dershane sahipleri varsa, rahat olsunlar.
İşler eskisinden de iyi olacak.
Öyleyse: Halkı kandırmaya devam!

*Ulusal Eğitim Derneği Genel Başkanı Öğretmen Dünyası Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

Evrensel'i Takip Et