Kaan KOÇ
Yanımda, ağlıyor. Utanmadan ona dönüp “N’oldu?” diyorum. Utanmadan, her ağladığında bu soruyu soruyorum. Ona ağlamaması için yalvarmak faydasız ve saçma olacak. Bunu başaramıyorum hiçbir seferinde. Ağlıyor, çünkü ağlamaya hakkı var. İliklerime kadar hissediyorum bunu fakat acıların boğazına yapışmasını bir türlü kabul edemiyorum. Yaşam, çok sevdiğim birini bu kadar hırpalayınca kendime verdiğim bütün sözleri tutmaktan vazgeçiyorum. “N’oldu?” diyorum. Bunun bir soru değil de ahlaksız bir teklif olduğunu, “hafızanı yitir, n’olur gülümse” anlamına geldiğini ikimiz de biliyoruz.
Yanımda oturuyor. Mohsen Namjoo konserindeyiz. Onunla 1 yıl önce de bu dahinin konserindeydik. Yine çok kalabalık yine çok güzeldi. Ama canımızın acısı şimdikine göre biraz olsun daha azdı. Daha az insan öldürülmüştü, daha az yalancıyla yüzleşmiştik, dostlar daha dosttu, düşmanlar azıcık daha dürüst. Anlaşılan zaman ikimizin de üstünden geçmiş. “Şimdiki parça Kürtçe bir melodi” diyor Mohsen Namjoo ve Shirin Shirinam’ı söylemeye koyuluyor. Yanımda, ağlamaya başlıyor. Başı ağrıyordu o gün, huysuzdu biraz, hayatında memnun olmadığı şeyler vardı. Konuşa konuşa denizi, yolları falan aştık. Sonunda salona vardığımızda yine de güzel vakit geçirebileceğimizi, nafile hayatlarımıza bir gram serinlik ekleyebileceğimizi düşünüyordum. Öyle ya da böyle iyi vakit geçirebilirdik. Yanıldığım söylenemez yine de; insan ağlayarak da iyi vakit geçirebilir. Şarkı, suda salınan bir ağaç parçası gibi savrularak devam ederken eliyle gözyaşlarını siliyordu. Yüzünü ellerimin arasına almak istedim ama buna da hakkım yoktu; içine birlikte düştüğümüz bu çağın ve coğrafyanın ateşiyle benim de ellerim hardan sıcak nardan dağınıktı çünkü. Hiçbir işe yaramıyordum. Çevirip yüzümü bakamadım bile bir daha yüzüne. Bilmiyordum; ertesi gün beni arayıp “yürüyorum, yürümeye çıktım. Dilek Doğan’ın vurulma görüntülerini seyrettim, inanamıyorum” diyeceğini. Bilmiyordum, gördüğü her vahşete tekrar tekrar “inanamıyorum” diyeceğini. Biliyordum; bu yüzden iyi biri işte. Yine her defasındaki utanmazlıkla ona “n’olur izleme öyle videoları, n’olursun yalvarırım açma, izleme” diyeceğimi de biliyordum. O ne kadar güzelse, ben, onun üstüne kapaklanmaya çalışan ben, kafama düşen yıkıntılarla o denli aptalım. Çabaladığım şey tüm bu olanlardan kaçması değil elbette, sadece ayakta kalabilmesi. İnsan, ayakta kalabilmek için gözyaşına ihtiyaç duyar mı? Duyuyormuş, öğrendim.
Şarkının bir yerinde şöyle diyor; “Görünürde kimse yok sevgilim benim / Kimsenin kimsenin acısından haberi yok sevgilim benim.” İnsan, hayatta kalabilmek için acılara da ihtiyaç duyar mı? Duyuyormuş. Duydum, burnunu çekiyordu durmadan. Yanımda ne su ne bir mendil. Onun için yapabileceğim, yeryüzü için yapabileceğim her şey sınırlıydı. Ben de elini tuttum. Hala hayatta olduğumuza ikna olabilmek için çaktırmadan bir parmağımla bileğini, nabzını yokladım. Atıyordu. “Kürtçe bir melodi” cümlesiyle sakatlığı nükseden kalbini düşündüm. İnsanın yüreği, doğru orantıyla çalışır, işleri karmaşıklaştırmaz; daha büyük bir yüreğin kasları daha güçlüdür ama aynı zamanda daha narindir. Bir sporcunun yazgısı gibi bir kez sakatlanırsa her seferinde aynı yerden nükseder. Neyse ki şarkı bitti ama gözyaşı bitmedi. Dönüp onu, şimdi hatırlamadığım aptalca bir cümleyle gülümsetmeye çalıştım ve gülümsedi. Ağlarken gülümsedi çünkü aslında daha güçlüydü benden. Hiçbir şeyi unutmadan gülümsedi. Kürtçe melodilerinden, Türkçe şiirlerinden, Farsça şarkılarından vazgeçmeden gülümseyebildi. İnsan, ne kadar dil bilirse o kadar bakabiliyor başka acılara, ya da tam tersi. “Başka” kavramını sözlükten def etmek için başka dilleri bilmeye ihtiyacı oluyor insanın. Gülümseyebilmek için ağlamak gerekiyor. Konser sonunda Mohsen Namjoo tekrar sahneye gelirken, bir çocuk gibi coşkuyla “önlere gidelim bu şarkıyı önden dinlemek istiyorum” dedi. Benden daha coşkuluydu. Çıkışta benden çok espri yaptı, benden daha çok güldü. Dilinde olmasa da yüreğinde bildiği tüm yabancı dillerle, fark etmeden çok fazla insanın hayatını kurtarmıştı şimdiye dek. Sokakları, köşebaşlarını, hayvanları ve dünyayı incitmemişti hiç. Bunu ona söylemeliydim. Söyleyemedim. Ben de elini tuttum.
Evrensel'i Takip Et