Miray bebek ve bizim bütün ölü çocuklar
Asuman SUSAM
Bir bebeğe nasıl seslenilir biliyorum, boynuna burnumu gömüp süt kokulu tazeliğini içime çekmeyi, minik parmakları teker teker öpmeyi, alnını, şakaklarını okşaya okşaya onu uyutmayı…bir bebekle yapılabilecek hemen her şeyi biliyorum. Ben ölü bir bebekle ne yapılır bunu hiç bilmiyorum. Bir dondurucuda bekletilen bebeğin annesi nasıl olunur, bilmiyorum. Ölülerinin başında usulünle onları toprağa vermeyi bekleyen insanların çaresizliğini de. Kimse bilmiyor, bu haysiyet sınavına bizi sürükleyen kötücül akıllarda bunu bilmiyor. Yarın neye uyanacağız, yarından sonra bizi ne bekliyor kimse bilmiyor.
Ama ölümlerin en fenalarıyla sersemletildiğimiz, şiddetin en vandal, en barbar olanlarının uzaklardan değil kendi evimizin içinden geldiği şu azaba kesilmiş günlerde Miray bebek ve bizim bütün ölü çocuklar, madem siz öldünüz biz yaşıyoruz size bir yaşamı haysiyetle yaşama borcumuz var. Barışı sürdürme kararlılığı, kardeşlikten düşmeme inadı, bir arada olma ve birbirine tutunma arzusu bu haysiyetin harcıdır bundan böyle bizim için.
Elbette insanlar cehennem çukurlarına düşmemek için sıratta yol alırken bu acıya kulak tıkayanlar, ondan yüz çevirenler, kalbinin katısını tuzunun kurusunu kendine ağız tadı yapanlar var. Kurumuş akıllarının çatallı tıslayışlarıyla gelecekçilik yapan analistler, stratejistler, uzmanlar, akiller var. Duymazsak çığlığı, duymazsak firakı gecedeyiz hepimiz, gelecek yok, bunu bilmeyen, bilip bilmezden gelen aymazlar çok. Bugün azız, güçsüzüz belki. Ama bir umudumuz varsa, bir yarın… nefesimizin nefesimize elimizin elimize değdiği ana saklıyor kendini.
KARANLIĞIN GİRDABI
Tarihin bütün felaketleri yutmaya hazır ağzı bir kara delik gibi yine tetikte. 1915’i, Dersim’i, Maraş’ı, Çorum’u Sivas’ı,Roboski’yi, Suruç’u, Ankara’yı, Sur’u, Cizre’yi aynı karanlığın girdabında buluşturmayı bekliyor. Nisyanla malul insan hep unutuyor. Unuttu sanıyor. Ama hafızada her şey uyutulur hiçbir şey unutulmaz. Hatırlama günleri için de felaketlerden geçerken de bize lazım olan dik omuzlar, açık alınlar. Sorumluluktan kaçan yarından düşmüş demektir. Hakikat için hakikatin dilinden konuşma hakkını sonsuza kadar kaybetmiş demektir. En önemlisi kardeşlik, onunla kardeşlik hukuku bitmiş demektir. Devran döner her şey unutulur hesabını yapanlar, biz acıdan siz suçluluktan, kimse bu yaşananları unutmayacak ve hiçbir şey, artık biliyoruz ki hiçbir şey, eskisi gibi olmayacak.
Miray bebek ve bizim bütün ölü çocuklar, size nasıl seslenilir şimdi, size ne denilir. Söz değiliz biz artık. Yabanıl bir çığlık, bir uluma, ciğer delen bir böğürtü… Güce tapanların ve her şeyi kullanarak iktidarlarını meşru kılmaya uğraşanların şüphesiz ve kesinlikle karşısındaysak da çoğumuzun hapsedildiği yer, tanıklığın sonsuz imkânsızlığı. Kurbanın katlini izleyip sessiz kalan yığınlar, ölene dek sessizliğin lanetini üzerinde taşıyacak,kimse iyileşemeyecek hiçbir şey normalleşemeyecek demektir.
Ülke bir cerahat denizi şimdi. Merhamet ve şefkat iyileştiricidir, yaraya merhemdir; ama bize önce utanma duygusu gerek. Bunun için şuurunuzun açık, idrakinizin tam olması gerek. Daha dünyaya alışamadan giden Miray’ın ve ölü bütün çocukların ölümlerinin size bir şey söyleyebiliyor olması gerek. Kim vurduya giden onlarca insan, sivil ölümler, çalınan hayatlar için yükselecek tek kişilik bir çıt sesi bile bir itiraz cümlesine dönüşebilir. Hayatlar bundan fazlasını hak ediyor.
İnsanlığın ölümle baş etme tarihinden başka bir şey değil uygarlık. Ya kendi egemenliklerinden başka hiçbir şeye bağlanmayanların yaptığınca bu sert gerçek sizin değil gibi yaşarsınız ya da bu bilgiden hiç kopmadan yaşanabilecek üç günlük zamanı daha iyi bir dünya yaratma duygusuyla diğerleriyle ortaklaşarak. Mülkiyet, güç oyunları, türlü ahlaksızlıklar sizin olsun. Biz nefes ve ışık istiyoruz. Sonra çekip gidecek herkes, kimse kalmayacak, siz de kalmayacaksınız. Ama bu güneş, bu dağlar, bu ağaçlar,vadiler, bu rüzgâr… Hiçbirimiz olmadan da dünya dönmeye devam edecek.
KÖTÜLÜĞÜ FAŞ ETMEYE MECBURUZ
Miray’ın buzluktaki bedenini gör, annesinin ağıtını işit de arsızlığından bir silkin insan. Dünyanın ilk kötüsü kim ve kötülük nereden gelir bir düşün. Habil ve Kabil diyorsan, mülkiyet itiş kakışının ilk yeri anarahmidir. Akıttığın kan kim içindir, ne içindir. Akan kana ses çıkarmaman nedendir bir düşün. Ölümlüsün herkes gibi, bunu bil de düşün.
Egemenin yolu bitmeyen bir hınç ve hasetle ona itaat etmeyen her şeyi ezip yok etme yolu. Buradan yeni bir yaşam çıkması, tankların ezdiği topraklardan taze çimen kokularının yeniden yükselmesi zor. Toprağa da kardeşliğin şefkat eli değmeli. Yeni yılın ilk günlerindeyiz. Acılı çok aile var. Yas paylaşıldıkça iyileşmeye bırakır kendini. İyileşmezse derin bir melankoli. Acıdan delirmenin sınırında geziniyor çoğumuz. Artık daha da geç kalırsak zamanlarını çoktan geçtik.Yaşadığımız için kötülüğü faş etmeye mecburuz. Aynı dünyada yaşıyoruz ya yaşam bir haktır ya yine de soralım bakalım kimin yaşam ve ölüm hakkı daha değerli? Bu sorunun sorulduğu yer yoz bir çürümenin olduğu yerdir.
Bu hafıza üç aylık bir bebeğin kurşunla vurulmasını, onu kurtarmaya çalışan dedesinin ölümünü, günlerce sokaklarda kalan cesetleri, dolup taşan morgları, kaldırılamayan cenazeleri nasıl unutsun?! Bunlar gidenlerin acısı, peki ya kalanlar, kalanların içindeki karanlık boşluk, kapanması imkânsız yarık? Bu boşluklar, bu yarıklar neyle dolacak?
Miray bebek ve bizim bütün ölü çocuklar… madem siz yoksunuz artık biz varız, borcumuz haysiyetli bir hayatı yeniden var etmek.Barışta, kardeşlikte ısrar etmek.Bu ısrarın kökenleri ne merhamet ne acıma ne de duygusallıkla ilgili. Barışta ısrar ahlaki ve felsefi bir seçimdir. İktidarların şiddet tapıncının yanında da arkasında da olmamayı, nerede ne yapabiliyorsak başka türlü eylemeyi gerektirir. Bir de kadınlara bırakın artık dünyayı, bir tek onlar yaşattığınız acılardan yeniden bir dünya kurmayı başarabilir.
Evrensel'i Takip Et