Alexander Supertramp haklı mıydı?
Mesela memleketinizin bir bölgesinde yaşayan insanlar kendi devletleri tarafından katlediliyor (ırmağının akışına…) ya da milyonlarca insan zor kanaat geçinirken hatta geçinemezken bazı kesimler zenginlik içinde misal saraylarda yaşıyor olsun. Bu durumda bırakıp gitmek olmaz sanki.

Gökhan BAYRAKTAR
İstanbul Teknik Üniversitesi
Çok sıkışık bir zamandan sonra evde geçirdiğim ilk sakin gündeyim. Sınavdır, ödevdir, olmam gereken bir yer derdi yok. Dinlenmek için uygun bir zaman. Fakat şu satırları yazmadan 3 dakika önce değişik bir hal geldi bana, öyle ayakta kalakaldım. Ne yapacağımı bilemedim. (Aslında biliyorum evi süpürmem gerek ama erteliyorum bir şekilde). Televizyon açıktı, bir kanalda ekonomi bülteni var. Sunan adam -ki kendisinin özgeçmişini biliyorum, ekonominin yanında Londra'da İngiliz edebiyatı okumuş, onun dışında yaptığı programlar çok iyi- dedi ki FEB başkanın yaptığı açıklama dünyada gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımcıları tribe sokmuş, döviz yükselmiş, altın düşüşü engellenmiş, sıkıntı varmış vs. Haydaaa.. Çok borsa finans bilgim yok kabul. Ama okyanusun ötesinden gelen bir söylemin bir ülkedeki insanları bu şekilde etkilemesi çok saçma geldi bana…Neyse zaping yaptım. Şimdi gördüğüm şey daha bir vurucu oldu. Bir reklamdan bahsediyorum. Şu büyük sitelerden birinin (pardon yaşam merkezi) reklamı. Reklamda bir çocuk konuşuyor; annesinin ve babasının bahsettiği eski mahalle havasını, komşuluk ilişkilerini bahsi geçen yaşam merkezinde bulmuş. Tam bunu derken 4-5 tane çok yüksek katlı binadan ve çeşitli yapılardan oluşan merkezin görüntüsü veriliyor. Bu mu hakikaten! Yine zaping. Bu sefer gördüğümü anlatmayacağım sinirlenmeye başlıyorum...
INTO THE WILD
Metrodayım. Aklıma geldi dün yazdığım şeyler. Bakıyorum da yanlış anlaşılmaya müsait olmuş sanki. İsyanım teknolojiye, gelişmeye değil. Bilakis şu an akıllı telefonumdan dinlediğim müzik gayet hoşuma gidiyor. Genelde isyankar, sinirli bir insan değilim. 'gelişmenin' sonucu neden saçma sapan hırslar, ilişkiler, bu açgözlü piyasa düzeni, bu kapitalist sistem? Her neyse bu girişi bir yere bağlayacaktım ben... Bir saniye.
Ne hakkında yazacağımı düşünürken "Into the Wild" (Özgürlük yolu) fikri ortaya çıktı. Tabiki de bir film eleştirisi değil bu. Sadece beni zamanında çok etkilemiş birinin hikayesinden yaptığım çıkarımları ve hisleri yazmak istiyorum.
BİR KLİŞE DEĞİL
Hikayeyi az çok biliyorsunuz. Christopher Johnson McCandless ya da kendine verdiği isimle Alexander Supertramp (süper-berduş) film ve kitabından anladığımız kadarıyla yukarıda bahsedilen sebeplere benzer sebepler sonucunda kendini medeniyetten uzaklaştırır. Ailesini, arkadaşlarını her şeyi bırakır. Burada bahsettiğim klişe haline gelen "gitmek lazım buralardan." hissi değil. Daha ciddi. Şöyle söyleyeyim, evden metroya yürürken evlerin üstünden geçen yüksek gerilim hattının çıkardığı sesin bile insanı çıldırtabildiği bir ruh hali.
"KAFAM NEREYE ESERSE"
Alexander sırtında çantasıyla çeşitli vasıtalarla Alaska'ya kadar gelir. Buraya kadar "sistemin sınırında" yaşamıştır diyebiliriz. Yani öyle yabandayım şeklinde bir durum yok daha ama 'bir ordayım bir burada kafam nereye eserse' mantığıyla gezer tozar. Yolda harika anılar ve arkadaşlıklar edinmiştir. En sonunda doğayla yalnız başına gerçek macerasına atılır. Ekipman olarak yanında yeterli olmayan yiyecek, birkaç kamp malzemesi ve kitapları vardır. Alaska yolculuğu ormanda terk edilmiş olarak bulduğu bir otobüse kadar sürer ve orda son bulur.
STRATEJİK DERİNLİK GEREKTİRMEYEN YERLERDE OLMAK
Son bulma kısmı hariç hayalini kurunca çok güzel geliyor insana. Sınırsız özgürlük, sıfır sorumluluk hali. Yüksek gerilim hattı geçmiyor üstünüzden, yaşadığınız yerde tek uzun şey ağaçlar, tepeler, stratejik derinlik gerektirmeyen bir yerdesiniz. Gerçi yalnız olmak konusunda çok desteklemiyorum Alex'i. Zaten film süresince de Alex'in yalnız olmaktan duyduğu özgürlük hissinden, son zamanlarında okuduğu kitaba not düştüğü "mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir" mottosuna dönüşümüne de tanık oluruz.
BIRAKIP GİTMEK OLMAZ!
Ama biraz daha farklı açıdan düşününce, mesela memleketinizin bir bölgesinde yaşayan insanlar kendi devletleri tarafından katlediliyor ya da milyonlarca insan zor kanaat geçinirken hatta geçinemezken bazı kesimler zenginlik içinde misal saraylarda yaşıyor olsun. Bu durumda bırakıp gitmek olmaz sanki. Bazı insanlar için sizin veya benim bu sistemden sıkılmamız veya bırakmayı düşünmemiz çok lüks bir davranış aslında. Lüks olma durumunun da sorumlusu onlar değiller. Karşılarında mücadele etmemiz gereken bir kesim var
yani.
Evrensel'i Takip Et