Bozanın vitamini hikâyelerinden gelir
Adem ERKOÇAK
Niğde’nin Çamardı ilçesi, Kocapınar köyünden gelen Hasan Abi, İstanbul’a ilk geldiğinde neredeyse bütün Niğdelilerin yaptığı gibi hurdacılık işine başlamış. Boza işi ise oğlu Hamit sayesinde olmuş. Hamit, yazları Antalya, Kayseri gibi şehirlere gidip dondurmacılarda çalışırmış. İstanbul’a geldiklerinde de Kocamustafapaşa’daki Beyaz Saray dondurmacısına başlamış.
Beyaz Saray’ı ise 1939 Üsküp doğumlu Saffet Atik işletiyor. Bozacılık babadan, dededen kalma. Zaten boza yapımına da 1800’lü yıllarda Balkan topraklarında başlanıyor. Ama Üsküp’ten Türkiye’ye göçtüklerinde ilkin bu işi yapmamış. Çocukken biriktirip çeşitli oyunlar oynadığımız bilimum gazoz kapaklarını üretiyormuş. Kendi deyimiyle “Özal ekonominin içine edince” yeniden bu aile işine dönmüş. 1987’den beri aynı yerinde dükkânı. Bozası ise benim gibi tadına alışık olmayanları bile tiryaki edecek kadar lezzetli.
OĞUL HAZIRLIYOR BABA SATIYOR
Hasan Abi, bu lezzetli bozayı satıyor işte. Büyüyüp yetiştiğim yerde de sokak satıcıları olurdu ama hiç bozacıya rastlamamıştım. Çocukluğumda bile erkenden uyumazdım, onunla ilgili değil yani. Geçen kış karlı bir gecede nağmeli ve güçlü bir “Boooooo-za!” sesini duyunca hemen dışarıya koşup bu sesi takip ettim ve Hasan Abi’yle böyle tanıştım. Sonra güğümün bir ucundan tutup başladık sohbete.
“Akşam 9 gibi başlıyorum, 12-1 gibi bitiyor en geç. Biz 9 kardeştik. O yüzden ilkokulda başladık çalışmaya. Okuldan çıkıp tarlaya giderdik. Gençliğimiz de çalışmayla geçti anlayacağın. Gündüzleri 3 tekerli arabamla hurdaya çıkıyorum, akşamları da boza. 2 sene önce geldik İstanbul’a. Oğlum Hamit çok istedi, onun hatrına. Daha önce bir sezon dondurmacıda çalışmıştı. Buraya gelince de dedim ‘Öğren şu mesleği, kurtar kendini. 60 yaşına da gelsen yapabilirsin bu işi.’”
Hamit sadece dondurmacılığı değil, boza yapmayı da öğrenmiş. Onun yaptığı bozayı akşam babası sokak sokak dağıtıyor. Hamit’in şansı, iyi bir ustanın yanında yetişmesi. Ustasının en büyük öğretisi şu: İşini hilesiz yapacaksın. “Şu an zevk için yapıyorum bu işi, 2040’tan evvel de bırakmam” dediği bozayı hazırlarken mutlaka ölçüsüne göre hareket ettiğini vurguluyor Saffet Atik: “Bende ölçüsüz olmaz, teraziye koymadan olmaz. Yoksa bugün iyi yaparsın, yarın kötü. Her şey hesaplamadır. Göz kararı dediğin sadece malzeme seçiminde olur.”
NEDİR BU BOZA?
Her şeyin bozasını yapmak mümkünmüş; mısır, kuru ekmek, bulgur, nohut gibi. Ama en güzeli Saffet Bey’in de yaptığı gibi darıdan imal edileni. “Boza biraz bekletilince güzel olur. Turşuyu hazır edip hemen bir haftada yiyebilir misin? Boza da öyledir. Bugün hazırlar, kaynatırsın. Yarın süzersin, öbür gün şekerlenir. Ondan sonra 1-2 gün de dinlendirirsin. Ama bazısı da taze sever. Tazesi tatlı, beklemişi biraz mayhoş olur çünkü” diye anlatan Saffet Atik “Bozayı birden içmesin, oyalansın diye üzerine leblebi atarız. Hemen içip gitmesin, biraz da muhabbet etsin” diyerek noktayı koyuyor.
Hasan Abi, Saffet Usta ve oğlu Hamit’in hazırladıkları bozayı alıp canı ne tarafa isterse o tarafa yürürmüş, bizim yazı da o hesap oldu. Çünkü insanlara ulaşımım bu şekilde gelişti. Hasan Abi’yi ilk gördüğümde yanımda makinem yoktu, fotoğrafını çekemedim. Yine kulağım sokakta beklediğim bir akşam duyduğum sese indim. Karşıma bu kez de bir başka Hasan çıktı. Kızı İkra ile boza satan Hasan Özkale. Hasan Abi, bir Roman. Kentsel dönüşüm onların evini de süpürmüş. Eskiden beri seyyar satış yaparmış. Eşofman, kapri, parfüm, saat gibi şeyler satmış. Belediyeye çok araba kaptırmış, bu konudan dertli.
‘BOZA MI SATIYORSUN BONZAİ Mİ?’
“Gece eve geç dönüyorum. Boğazım ve başım ağrıyor. Kızımla yürüyerek Kadırga’dan başlayıp Kocamustafapaşa, Samatya, Yedikule, bazen Zeytinburnu’na kadar yayan geziyoruz. Ben bozayı döküyorum, kızım da üstüne tarçın, leblebi atıyor. Bazen dalga geçenler oluyor, ‘Boza mı satıyorsun, bonzai mi?’ diye, aldırmıyoruz. Garibanlık zor. Hayalim, Cankurtaran’da küçük bir boza dükkânı açmak,” diye anlatan Hasan Abi bozayı, kimliğini bırakarak aldığı ve sabah teslim edeceği market arabasıyla satıyor.
İki Hasan Abi’nin de ortak yönü çok. Geçim derdine erken atılmışlar. Askerliğe kadar sokakta satışa çıkmışlar. Askerden sonra ise evlenmişler. Yine benzer şekilde geçimlerini sürdürüyorlar. Karanlığın sessizliği ve tenhalığından memnunlar. İkisinin de sesleri geceyi başka bir zamana taşıyor. Bunun farkında olanlar “Bu sesi özledik, gençliğimiz geliyor aklımıza” diyorlarmış. Niğdeli Hasan Abi de karşılığında “Eski tarihi canlandırıyorum” diyor. Eski tarih tüm rengi ve eşitsizliğiyle sürüp gidiyor...
Evrensel'i Takip Et