10 Ocak 2016 09:40

Elif GÖRGÜ

Geçen yılın ağır haberleri bir yanda dursun.
Yeni yıldan birkaç haber..

Hindistan’da internetten tezek satışları patlamış. Habere göre, “Kırsal kesimlerde yıllardan beri üretilegelen ve tüketilen tezekler şimdi şehirlerde perakendeciler tarafından pazarlanıyor, satışların oldukça iyi olduğu belirtiliyor. Perakendecilerin yüklü tezek satışlarında indirim yaptıklarını ve bazı alıcıların tezekleri hediye paketinde istediği ifade ediliyor. Hindistan’da kutsal addedilen ineklerin etleri yenmezken, tezekler kırsal kesimlerde ısınmak için kullanılıyor”.

Marx’ın “ağaç gölgesini bile satar” metaforuna rahmet okutacak kadar gelişti kapitalizm.

İnsanların hem hâlâ hayvan dışkısıyla ısınmak zorunda kaldığı hem de bu yokluğa rağmen internetten hayvan dışkısı satın alma rekorları kırılabildiği ve sırf bu saçma sapanlığından dolayı bile yıkılası düzende yaşamak bize düştü.... Komşu ülkesiyle arasındaki -kendi başlattığı- gerginliğin doğal gaz anlaşmalarını bozacağı ihtimali sorulduğunda “halkımız gerekirse tezek yakar, sınırları çiğnetmez” diyerek tezek olayına bambaşka bir derinlik katan başbakanın yönetiminde yaşamak da...

ÇOCUKLARA ÇOCUK ÖLDÜRTMEK

Daha yakından bir haber... Ayvalık ve Dikili sahillerine üzerlerinde can yelekleriyle, bir kısmı çocuk 31 mültecinin cesedi vuruyor. Dalgalar mı sürüklüyor, yoksa Akdeniz vicdanı daha fazlasını kaldıramadığından ceset mi kusuyor bilmiyoruz... Bildiğimiz üzerlerindeki o ‘can’ yeleklerinin aslında sahte olduğu, minicik çocukları bile kaldıracak nitelikte olmadığı...

Aynı gün İzmir’de bir can yeleği imalathanesine baskın yapılıyor. Sahte can yelekleri üretildiği için... Daha da fenası imalathanede Suriyeli mülteci genç kızların hatta çocukların çalıştırıldığı ortaya çıkıyor. Ölümden kaçan mülteci çocuklara, başka mülteci çocukları öldürecek yelekler diktiriliyor.

IŞİD’in elinin altındaki çocuklara katillik eğitimi verdiği videoları seyrettik hepimiz. IŞİD’liler çocukları katile dönüştürünce vahşet, patronlar çocukları katile dönüştürünce kâr oluyor... Her iki durum da aynı çağda; dünyanın iki ayrı ucunda da değil, bir sınırın iki yakasında meydana geliyor halbuki.  

Yaşananların doğrudan bir parçası olmayanlarımız naifçe şaşırıyoruz. Ama biliyoruz da aslında devam etmesine izin verdiğimiz toplumsal sistemin, insanlığı kıyıya vurmuş bir cesetten daha hızlı çürüttüğünü...

KÜÇÜK BALIKLAR BÜYÜK PATRONLAR

Bu arada yelek imalathanesinin sahibi ‘fason dikiyoruz’ demiş. Ortada sadece küçük patronlar yok, daha büyük patronlar da var demek bu. Ölü mülteci çocuklardan para kazanmanın ‘piyasa’sı oluşmuş yani. Akdeniz’in içinde küçük balıklar büyük cesetleri, kıyısında ise büyük patronlar küçük vicdanları yiyerek semiriyor.

Ege ve Akdeniz’de sadece son bir yılda 4 bin mülteci ‘kaybolmuş’, yani cesetleri bulunamamış. “Akdeniz’den gelen hiçbir balığı yemiyorum artık, balıklarla birlikte Libyalıları, Somalileri, Suriyelileri ve Iraklıları yemekten korkuyorum” demişti bir röportajında İtalyan yazar Aldo Busi. Her mülteci botu battı haberinde aklıma gelir, ki o bu sözleri sarf ettiği 2014 yılında denizde ölenlerin sayısı 2 bin kadardı... Bir yılda iki katına çıktı, ölü mülteci üretimi toplumsallaştı!

Sistemin yiyicileri ve gericileri sadece mültecilere musallat olmuyor elbet. Geçen haftalardan bir haber: Pakistan’da bir toprak ağası, bir tarım patronu, maaşını isteyen işçisinin iki elini birden kesiyor, yetmiyor üç ay boyunca zincire bırakıyor. Kimi gazeteler 16 yaşında diye yazmışlar tutsak işçi için. Kurtulunca polise anlattığına göre, zorla çalıştırılan daha çok tarım işçisi var geride... “Pakistanlaşır mı, Pakistanlaşmaz mı” diye tartışılan bizim ülkemizde ise patronlar daha modern yöntemlerle öldürüyor. Hem öyle birer birer zincire vurarak katliam üretiminin verimini düşürmüyorlar da: Toplu asansör katliamı, toplu maden katliamı, toplu işçi servisi katliamı... ve sadece 2015 yılında 1730 işçi, iş cinayetlerinde ölüyor.

Kapitalizmin suç mahalli sadece işyerleri de değil elbet.

Kürdistan kentleri, mezar taşlarının TOKİ’ye ihale edildiği koca bir mezarlığa dönüştürülmek isteniyor. Analarının dokunmaya kıyamadığı saçlarından sürükleniyor gençler, küçücük başlarından hedef alınıp vuruluyor çocuklar.. yıllanmış, yüz yıllanmış ırkçılığın bilediği gözbebekleri, yeni doğmuş bir bebeği gözünün altından vurabilecek kadar keskinleşebiliyor; geride ‘oğlumun gözleri nerede’ diye, yanıtını veren dili lâl edebilecek sorular soran babalar bırakabiliyorlar.

Gözü keskin vicdanı kör, kindar ve dindar erkekler ordusunun baş komutanları ise tarihin ‘en çok öldürenleri’ni örnek alıyorlar kendilerine, fasoncusu oldukları sistemin hali hazırdaki yıkıcılığı yetmiyor bir türlü.

Hitler diyorlar mesela... Hitler’i hatırlarken, Hitler’in ‘başkanlığı’nın saf zalimlikle değil, en büyük patronların verdiği omuzla olduğunu da unutmamak gerekiyor. Daha birkaç ay önce “gelir eşitsizliğinin nedeni kapitalizm yıkılmalı” diyen o pek bilge patronların sesinin, mevzu halkların eşitliğine gelince sessizlikle eşitlenmesini de...

AMA VEYSEL KORKMUYOR

Bunca kan, bunca ölüm, bunca kirle çürümüş bir düzen, sömüre sömüre, böle böle, düşman ede ede; en güzel yol arkadaşlarımızı öldüre öldüre elimizden aldığı umuttan geriye kalan karanlıkla hükmediyor, değişmesi gerekenin değişilmez olduğuna inandırıyor çoğumuzu; ömrünü uzatıyor. Gücü kendi haklılığından değil, haklıların haksız bezmişliğinden alıyor. O ‘umut yok’ ülkesinin karanlığı, cesetlerimizin altından başını bir kardelen gibi uzatanları da görmemize engel oluyor bazen. Diyarbakırlı Veysel’i mesela. Geçtiğimiz hafta Hayat Televizyonu kamerasına konuşan, “Benim burcum oğlaktır, cesuram ben” diyen Veysel... 11 yaşında Veysel. Benim 36 yaşımın görmediği acıların ya tanığı, ya dinleyicisi.

Ve Veysel konuştukça kara kaşları, ışıl ışıl gözleri bir Berkin Elvan’a bir Metin Göktepe’ye dönüşüyor. Fotoğraflarını koyun yan yana, Metin’in, Berkin’in ve Veysel’in kara kaşlarındaki, güzel gözlerdeki devrimci diyalektiği görün.

Ve Veysel “Bana bi’ şey olsa da hiç bi’ şey olmaz” derken öyle bir korkmuyor, öyle bir korkmuyor ki...hayvan dışkısını insana internetten satın aldıran, çocuklara katil can yelekleri diktiren, işçinin emeğini sömürmekten semirenin antikapitalist, Kürt halkını kendi kaderini yazmakta eşitlik istediği için katledenin vatansever olduğuna inandıran bu düzenin yıkılmayacağından endişelenmek haddime olmuyor.

Evrensel'i Takip Et