Apê Musa’nın diyarında küçük general olmak
Zehra DOĞAN
Daha önce 6 kez sokağa çıkma yasağının uygulandığı, 23 yurttaşın yaşamını yitirdiği Mardin’in Nusaybin ilçesinde TOMA, Kirpi, Ural, Ejder, Akrep, Kobra ve daha adını henüz öğrenemediğimiz, başımıza yeni icat egemenlerin yeni savaş oyuncaklarıyla aldığı ablukayla, fiilen sokağa çıkma yasağı sürüyor. Geçtiğimiz hafta yasak olmamasına rağmen, barikat yaptıkları sıra Hüseyin Akyüz ve Kerem Akyürek zırhlı araçlardan açılan ateşle katledildi, geriye üç beş parke taşının üzerinde kanları kalırken, gençler ise YPS ve YPS-Jin’i ilan ederek artık silahlı bir örgüt olduklarını resmen duyurmuş oldu. Peki nedir 6 yasak ve onca kayıplara rağmen Nusaybin’i bu kadar direngen yapan?
DİKENLİ TELLERLE DİRENİŞ ALEVLENİR
Barikatların ardından silahlanan gençlerden YPS-Jin’dan Hevi ile görüşüyoruz. Çetin kışın verdiği soğukluğu kıran sıcak ateşin etrafında toplanan gruba anlatıyor Hevi. Tarih boyunca yukarı Mezopotamya’nın en büyük ve tarihi İpek Yolu’nun üzerinde kurulması nedeniyle en önemli kentlerden biri olma özelliği taşıyan ilçenin direniş öyküsünde köklü bir geçmişin saklı olduğunu söylüyor Hevi. Cizre’yi istila etmeye gelen Timur’a karşı önemli bir direniş örneği sergileyen ilçenin aynı zamanda Süryani ve Ermeni katliamının en büyük tanığı olduğunu söylüyor. Yıllar boyu yüzlerce direnişe ev sahipliği yapan Nusaybin’in yine egemenlerin saldırısından nasibini alarak tam ortasından dikenli tellerle ayrıldığını söyleyen Hevi, “Bir parçası Nusaybin, bir diğer parçası Qamişlo olarak bölünen ilçede böylece Kürt direnişinin en köklü tohumları da atılmış oldu” diyor.
KAMURAN SERHILDANI
Hevi’nin anlattıklarına katılan ateş başındaki 80 yaşlarındaki Barış Annesi Kader ana ise Nusaybin’i Nusaybin yapan nedenleri şöyle anlatıyor: “PKK tarihinde ilk serhıldana kalkan kent olarak yer alan ilçenin ilk direnişi Kamuran Serhildanı’dır. 1989 yılında Savur’da PKK komutanlarından Kamuran Dündar’ın 12 arkadaşıyla birlikte girdikleri çatışmada yaşamını yitirmesiyle ilçede binlerin katılımıyla görkemli bir cenaze töreni düzenlendi. Henüz cenaze defnedilmezken, özel harekatın kurşun yağmuruna tutulan kitlede kayıplar büyük oldu, ardından ise aylarca süren direniş ve buna karşı ilçede yüzlerce kişiyi katleden Hizbullah saldırıları başladı. Direnişi elden bırakmayan Nusaybin’de bir diğer büyük direniş ise 100’ü aşkın yurttaşın katledildiği 1992 Cizre katliamına tepki olarak sokaklara dökülerek gerçekleşti. O gün ise halkın üzerine zırhlı araçlarıyla giden kontralar Pıra Şehida Köprüsü’nde oturma eylemi yapan halkı ezerek katletti. 16 canın ezilerek katledildiği o günlerde köprüden kendini atarak kurtulmaya çalışanlar ise suda boğularak can verdi” diye anlatıyor.
Kader ana gibi o günün yüzlerce canlı tanığı, “o gün nehir kızıla boyandı” diye anlatır hala. Aylardır anlamamakta ısrarcı olan “Bu halk neden direniyor “diyenlerin Nusaybin’in doksanlar tarihine bakması gerek.
‘BİR TAŞ BARİKATA ÖZGÜR YAŞAMA’
“Haydi barikata hevalno, bir taş barikata özgür yaşama” diye kapıları çalan gençlerin çağrısıyla rutin barikat inşalarının devam ettiği direniş mahallelerinde, çocukların yeni oyunu ise barikatçılık. Pencerelerin dahi parke taşlarıyla kapatıldığı mahalle manzaraları Saddam’ın kimyasal tehdidini hatırlatırken, direniş mahallelerinde hangi kapıyı çalsanız, ardından doksanların derin uğultusunu hissedersiniz. Geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren siyasi tutsak Aram Akyüz’ün bestelediği, “Gûlamin Gûla Mêrdînê, serhildana Nisêbînê -Benim gülüm Mardin’in gülü, Nusaybin’in direnişi” sıtranının yükseldiği ilçede sabaha kadar sokakta ateş etrafında halaya duran yurttaşlarla her yaptığımız görüşmelerde geçmişe dair edindikleri deneyimleri ortaya çıkıyor.
ACININ ÖZGÜRLEŞTİĞİ KADIN
O günlerin canlı tanığı olan direnişçi kadınlardan biri de 85 yaşındaki Adule Kılıç. 7 çocuğunu ve torunlarını bu uğurda feda eden direnişçi Kürt kadın örneklerinden Adule Kılıç’ı 1989’da kontralar sağ göğsünden yaralarken, oğlu Eyüp’ü ise gözlerinin önünde katleder. Ve sonra diğer 6 çocuğu bir bir katledilir. Adule Ana, “Şimdi bana direnmekten başka çare kalmadı” diyor. Barikatların ardından diğer direnişçi kadınlardan biri de Kader. Kader Atay ise direniş sebebini şöyle özetliyor: “Yine o bilindik 1992 illeti. Geçmek bilmeyen o kara günlerin bir günü de eşim için ayrılmıştı. 7 aylık evliydim, karnımda bebeğim vardı. Eşimi Hizbullah katletti, ardından direniş dolu hayatım başladı. Acının özgürleştiği bir kadınım şimdi.”
‘TANK ALTINDA KIRILAN KEMİK SESLERİ HALA AKLIMDA’
Ateş başında demli çay ikramıyla bahçesine misafir olduğumuz Latifa ana ise Pıra Şehida’nın canlı tanığı. Cesetler arasında gizlenerek kurtulmayı başaran ve bu nedenle oğlunun akli dengesini kaybettiğini söyleyen Latifa ana, “Tanklar yaklaşınca kitle dağılır diye sandılar fakat halk kararlıydı yerinden ayrılmadı. Tanklar da halkın üzerinden geçti. Onlarca kişi altında kalktı. Olan oldu, insanlar ezildi, kırılan kaburga sesleri hala aklımda. İnsanların beyni etrafa saçıldı, kaçmaya çalıştık. Eşimin elinden tuttum ve kaçmaya başladım, bu kez de kitleyi taramaya başladılar. Ayaklarımızı kaldıra kaldıra kaçtık, kurşunlar ayaklarımızın altından geçiyordu. İnsanlar birbirlerini eziyordu. Birçok kişi kendini nehre attı. Nehirde boğulup öldüler, ölüler günler sonra Suriye tarafından bulundu” diyor.
Her direnişçi de büyük bir neden saklı olduğu ilçede 1990’ların saldırısında sağ gözünü kaybeden Rukiye Baran ve Cegerxwin’in bir kasetini sattı diye 12 Eylül işkence tezgahından geçen ve bir kolundan sakatlanan eşi Semawi Baran da direnişlerini, “Zulüm devam ediyorsa zulme karşı direniş de devam ediyor” sözleriyle özetliyor.
Bir kimliğin varlık ve yokluk mücadelesinin sürdürüldüğü bu coğrafyada, özgür basın çalışanları olarak bizler ise bu yükün büyük ağırlığını taşımakla yükümlüyüz. Geçtiğimiz günlerde 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olduğunu duyduk. Arkadaşlarımızın gözaltına alındığı böylesi bir gün zaten hiç bizim olmadı. Bizler dikenli tellerin bir ucunda, “Kürdüno hun nebin yek, hunê biçin yek bi yek -Ey Kürtler bir olmazsanız eğer yok olursunuz tek tek-” diyen Cegerxwin’in ve bir diğer ucunda Kürt gazetecilerin hocası Apê Musa’nın sonsuzluğun derin uykusunda olduğu bu kadim topraklarda, Apê Musa’nın küçük generalleri olarak, halk direnişinin tek bir cümlesini dahi eksik yazmanın tedirginliği içindeyiz sadece.