Bereketli bostanlar yok olurken...
Adem ERKOÇAK
Kezban Öztürk 79 yaşında. Kastamonu, Cide doğumlu. Bostancılığa memleketinde başlamış ve tam 55 yıldır bilfiil bostanlarda yaşamış. Dünya onun için bir bahçe olmuş. Geçtiğimiz çarşamba günü dünyasını başına yıktılar. Hem sebepsiz, hem de haksız yere. “Burası tapulu, izinli bostan. ‘Bu mekânı (yıkılan barakayı) yapabilirsiniz’ dediler. Bunu yıkma hakları yoktu onların,” diyor. Bu kadar basit, bu kadar net.
“Dedelerimizden beri bu işi yaparız. Tam 55 sene evvel, ufakken geldim buraya,” diyor “Bari incirleri de yıksalardı da gözümün önünden gitseydi. Adam diktiydi onları, o da öldü.” Çok emek vermişler buraya. Türlü çeşit sebzeler yetiştirmiş, fidanlar dikmişler. “Şimdi biz ne yiyip, içeceğiz? Hırsızlık edip bankaları mı soyalım gari?” diye soruyor. “Biz köylerden geldik buraya. Buradan geçindik, burada durduk. Hükümet acımıyormuş bize.”
‘İNSANIN AĞRINA GİDİYOR...’
Bostanlarının yanı başında ufak bir barakaları vardı. Zaten birkaç yıldır bu bostanlarla uğraşmaya başlamıştı belediye. Geçende tüm bostanların barakalarını yıktılar. Kezban Teyze’nin “’Yıkmayın, içinde yatak, yorganım var, alayım’ dedim. ‘Biz onları aldık’ dediler. Nereye aldılar bilmem,” diye anlattığı eşyaları en temel şeyler. O kadar aradık, bulamadık. Ama kedilere yemek verdiği kabı bulup çıkardık. Eski semaveri de çay demleyecek halde zarar görmeden kalmıştı, o kadar.
“24 yaşımdan beri bu bahçeye emek verdim. Yıkılması bir şey değil de, insanın ağırına gidiyor, insanın ömrü geçiyor. Bunu yıkacaklarmış da, bu zahmeti niye çektik!” derken gözyaşlarını tutamıyor. Bu yaşa gelmiş, yaşama yaşam katmış, o kadar zahmete girmiş bir kadına bu neden yapılır, anlamak mümkün değil. “Bahçenin başında yatıyorduk. Bostanın başında insan olmayınca olmuyor,” diyerek izinleri alınarak yapılmış barakalarının neden gerekli olduğu kolayca anlaşılıyor.
ŞEHİR İÇİ BOSTANCILIĞIN EN GÜZEL ÖRNEĞİ
Yaklaşık 1500 yıldır tarım yapılan Yedikule Bostanları neden yok edilmek istenir? Unesco’nun korumaya aldığı, almasa bile kıymetinden hiçbir şey yitirmeyecek bu güzelliklere neden tahammül edilemez? Bize salatalık, maydanoz, semiz otu, kıvırcık, marul, roka, nane, domates, lahana gibi sebzeler sunduğu için mi? Bunları sağlıklı bir şekilde üretip, uygun fiyata vererek geçimini sağlayan insanlar barındırdığı için mi? Şehir içinde ekili alan, meyve ağaçları, kümes hayvanları görme şansımız olduğundan mı?
Hırsla bu bostanlara dalan kepçenin şoförünü izledim. Ne yaptığının farkında bile değildi. Amacı hiç düşünmeden birçok yaşamı yok etmekti. Yüzündeki o bir şey başarmış olmanın, hırsın ifadesini unutmayacağım. İnsanlar çırpınırken polislerin, izbandut zabıtaların gördüğüm sırıtışlarını da. Alçaklığın evrensel tarihine geçecekler ve okuyanların lanetleri hep üzerlerinde olacak.
Ne olursa olsun bu insanlar gerçek değil. Şu anda hâkim anlayış onlarınki ama gerçek değil. Bizim binalara tıkılıp çalışmakla geçen saatlerimizin, kariyer hedeflerimizin, izlediğimiz dizilerin, tükettiğimiz yiyeceklerin, yaşadığımız sıkıntıların gerçek olmadığı gibi. Gerçek, “Yok, gayri bahçeyle uğraşmam, uğraşamam. Samatya-Hacıkadın’daydı ilk bahçemiz. Oradan buraya geldik, buradan da gayri mezara,” diyen Kezban Teyze’nin sözleri. Gerçek, Kezban Teyze’nin gözyaşları. Umarım o güzelim gözyaşları hep birlikte üreteceğimiz güzel günlerin, ortak düşlerin cansuyu olur...
Evrensel'i Takip Et