DİSK 15. Genel Kurulu'na giderken...
Seyit ASLAN
DİSK/Gıda-İş Genel Başkanı
Konfederasyonumuz DİSK’in 15. Olağan Genel Kurulu 12 Şubat tarihinde toplanıyor. 15. Genel Kurulu, savaş ve çatışmaların yoğunlaştığı, baskıların arttığı, işten atmaların devam ettiği, sendikal hak ve özgürlüklerin çiğnendiği, işsizliğin ve yoksulluğun büyüdüğü, kıdem tazminatı hakkına göz dikildiği, ödünç ve kiralık işçiler için büroların tartışıldığı bir dönemde gerçekleştireceğiz. Aynı zamanda her türden hak aramanın zorla bastırıldığı, demokrasi, özgürlük, Kürt sorununa barışçıl temelde çözüm isteyen her kesimden insanların baskı altına alındığı, tutuklandığı bir dönemden geçmekteyiz.
Yaşanan saldırılar ve sorunların yanı sıra, bölünmüş bir sendikal hareket gerçeğiyle karşı karşıyayız. Türk-İş, Hak-İş gibi iş birlikçi sendikal merkezler hükümetin her alanda dolgu malzemesi olurken, işçi hareketini bölmekte ve sermayenin elini güçlendirmektedir. Ne yazık ki, konfederasyonumuz içinde de, bürokratik, antidemokratik, eğilimler varlığını sürdürmekte ve bazılarında ise gelişmektedir. Diğer yandan sınırlı oranda olsa da konfederasyonumuz içinde sınıf mücadelesine yabancı sınıf dışı akımların varlığı da ayrı bir vakıadır. Bu nedenle konfederasyonumuz genel kurulunun görev ve sorumlulukları son derece artmıştır.
BÜROKRASİYE KARŞI MÜCADELE
Her genel kurul; geçmiş dönemin muhasebesini yaptığı, eksiklikler ve hataları ortaya koyduğu, bu temelde mücadele ve örgütlenme çizgisini yenilediği, gerekli kararları alabildiği ölçüde sorumluluklarını yerine getirebilir. İşçi ve emekçilerin başta acil talepleri olmak üzere yaşadığı sorunları açık tartışmayan, bunlara çözüm üretmeyen, bürokrasi ve sınıf iş birliğinin tüm belirtilerine karşı mücadele etmeyen bir sendikal yapının, işçilerin birliğini sağlayacak bir çekim merkezi olması mümkün değildir.
Kendi içinde dayanışması olmayan, ilkeler üzerinden hareket etmeyen, günü kurtarma anlayışıyla hareket eden, işçilerin ve sendikalarının birliğini sermayeye ve hükümetlerine karşı kararlı mücadele temelinde gerçekleştirmeye yönelmeyen, sendikal organlarını ve kurullarını işletmeyen bir konfederasyon işçi hareketinin geleceğine yön veremez. Sendikalar işçilerin sermaye ve burjuvaziye karşı örgütlenme ve mücadele merkezleridir. Sınıf iş birlikçi, yasal sınırlar içinde çözüm arayan bir anlayış artık iflas etmiştir. Geçtiğimiz yıl işçi hareketi, yasalarla kendini sınırlayan, bürokratik, sarı sendikal anlayışı aşan çok önemli bir deney yaşadı. Bir tarafta grevleri yasaklandığı için istememelerine rağmen işyerlerine dönmek zorunda bırakılan metal işçileri vardı; diğer tarafta işyerlerindeki kölece düzene ve bu düzenin temel unsurlarından biri olan Türk Metal Sendikasının çizgisine, bürokratik yapısına ve tahakkümüne karşı günlerce iş bırakarak baş kaldıran başta Renault işçileri olmak üzere on binlerce metal işçisi...
FİİLİ VE MEŞRU MÜCADELE HATTI
Bilindiği gibi metal işçileri sendikal demokrasi, yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, imzalanan toplusözleşmenin bu temelde yenilenmesi vb. taleplerle fabrikaları işgal etti. Sermayenin ve onların koyduğu yasaları bir yana iterek, gücünü ortaya koyan metal işçisi taleplerinin önemli bir bölümünü patronlara kabul ettirdi. Tereddütlere, amalara gerek bırakmadan on binlerce metal işçisi fiili ve meşru mücadele hattında, kararlı bir tutumla tüm işçi sınıfına gidilecek yolu göstermiş oldu. Bu gelişmeyle birlikte işçilerin nasıl bir sendikaya, nasıl bir mücadeleye ihtiyacı var tartışması işçi sınıfımızın geniş kesimlerinin gündemine giderek daha fazla oturdu. Bu konu Genel Kurulumuzun da başlıca gündemlerinden biri olmak zorundadır.
Konfederasyonumuzun yaşadığı en önemli sorunlardan biri, konfederasyon üyesi sendikaların çoğunun yüzde 1 barajının altında olmasıdır. Yasaksız, barajsız, referanduma dayalı bir yasa için mücadele etmeden, fiili ve meşru temelde bir mücadele örgütlemeden bu sorun köklü bir çözüme kavuşturulamaz. Yaşanan süreç, bunu, artık yadsınamaz bir gerçek olarak ortaya koymuştur.
SENDİKAL DEMOKRASİ
Sendikal demokrasi, sendikal hareketin en başta gelen sorunudur. Sendikalar, fabrikalarda işçilerin örgütlenmesine dayanan, her kademedeki yöneticinin işçiler tarafından seçildiği ve denetlendiği, işçilerin ve temsilcilerinin karar alma süreçlerine aktif olarak katıldığı örgütler olarak yeniden inşa edilmelidir. Seçenlerin çoğunluğunun istemi halinde, her kademedeki yönetici ve temsilci geri çekilebilmeli, temsilcileri ve iş yeri komitelerini bürokrasiye karşı güvenceye alacak önlemler alınmalıdır. Sendika içi demokrasiyi, belli aralıklarla yapılan üstelik işçilerin iradesini baskılayan uygulamalar üzerinde yükselen kongrelere indirgeyen, merkezlerin veya şubelerin işçileri dışlayarak, işçiler adına karar aldıkları anlayışlar ve pratikler geride kalmak zorundadır. Söz ve karar işçinin olmalıdır. Tüzük, yönerge ve yönetmelikler, bu temelde, sendikal demokrasinin her yönüyle, aşağıdan yukarıya işletilmesi temelinde değiştirilmeli ve yenilenmelidir. Konfederasyonumuz genel kurulu sürecinde bunları tartışarak çözüme kavuşturacağımız bir genel kurul olmalıdır.
Mali olanakları kendi içinde, şeffaf, denetlenebilir ve dayanışmaya dönüştürmeyen, ortak örgütlenmeyen, her sendikanın tüm üye sendikaların örgütlenmesini gözetmeden, işçi sınıfının ilkeleriyle hareket etmeden güç biriktirme ve sağlam bir mücadele hattı ortaya koyma şansı olmayacaktır. İşçilerin; sömürüye, kapitalizme ve burjuvaziyle karşı uzlaşmaz bir sınıf olduğu temelinde eğitilmesi de bunun bir parçasıdır.
Konfederasyonumuzun tarihi aynı zamanda bir mücadele tarihidir. Ancak bununla yetinemeyiz. Geçmişten gelen birikimle mücadeleyi ve onun aracı olan sendikaları örgütlemeliyiz. Sorun tek başına kimin genel kurulda seçileceği sorunu ve yaklaşımı değildir. Esas olan sınıf sendikacılığı temelinde nasıl bir mücadele anlayışı, nasıl bir sendikal demokrasi, nasıl bir dayanışma, işçi ve emekçilerin birliği üzerinden nasıl bir mücadeledir. Konfederasyonumuz yaşanan sorunlara sınıf sendikacılığı anlayışı ve perspektifiyle çözüm getirdiği oranda işçi ve emekçiler için bir örgütlenme merkezi haline daha çok gelecektir.