24 Ocak 2016 03:02

Sarkis, nam-ı diğer Sıtkı da gitti

Paylaş

Şeyhmus DİKEN

Sıtkı Amca, Silvan Ermenilerinden Dikran nam-ı diğer Şevket’in oğlu olarak 1928 yılında Silvan’a yakın bir Kürt köyü, Başbuq’da (Başıbüyük) doğar. Babası Dikran, 1915 Soykırımı öncesinde Silvan’da hayli varlıklı iki köy sahibi bir ailenin ferdidir. “Büyük Felaket” kapıya dayandığında merhamet sahibi Kürtler tarafından kurtarılır. Ama sonrasında başka Kürt ağalar da artık sahibi “olmayan”, ya da sahibi olmaklığını dillendiremeyen mala mülke olduğu gibi Dikrangilin köylerine de el koyarlar!

Sıtkı, ya da namı diğer Sarkis’in doğduğu köy bir Kürt köyü olduğundan aile içinde de Kürtçe konuşulduğu için Kürtçeden başka dil öğrenmez Sarkis.1949 yılında yine Diyarbakır’a bağlı Kadı Köyünde Lice Ermenilerinden Bayzar Alato ile evlenir. On yıl kadar Kadı Köyünde yaşarlar. 1960’ta erkek kardeşleri, bacıları ile birlikte ailece Diyarbakır’a göçerler. Bir süre sonra Sarkis’in dışındaki bütün aile fertleri İstanbul’a oradan da Hollanda’ya göç eder. Defalarca “sen de gel yanımıza” deseler de! İkna edemezler. “Ben Diyarbakır’dan ayrılmam, ölsem de ayrılmam. Burada kalacağım eşim Bayzar’la birlikte” der.

1980’lere kadar şehir sakinlerinin “öte mahalle” dediği Lalebey Mahallesinde tek göz bir evde yaşarlar. 1984’ten sonra da yine aynı mahalledeki Meryemana Süryani Kadim Kilisesinin iç avlusundaki iki odaya taşınır ve ölünceye kadar da orayı mesken tutarlar.
Sıkça dillendirirdi Sarkis Amca, “Hepsi terk edip gitti. Biz yoksulduk. Şehirden bir yerlere gidecek hâlimiz de paramız da yoktu. Bir de şehrimizdi burası, bırakıp nereye gidecektik ki bu yaştan sonra”. Sahiden de öyledi. Ömrünün son yıllarında kendisine bağlanan yaşlılık maaşından başka bir geliri de yoktu. Şehre gelip de Meryemana Kilisesini ziyaret eden her kadir kıymet bilirin hallerini, hatırlarını sorduğu, muhabbet ettiği iki simge şahsiyettiler…

Son ömründe nüfus cüzdanındaki din hanesine artık Hıristiyan olarak yazdırınca hayat yoldaşı Bayzar tutturmuştu resmi nikâhımız da olsun diye. 65 yıllık evliliklerinin sonunda 27 Nisan 2014’te Surp Giragos Ermeni Kilisesinin bahçesinde şenlikli davullu zurnalı, halaylı bir toplu katılımla düğün dernek kurulmuş. Başköşeye oturtulmuş resmi nikâhları bizzat Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanlarınca kıyılarak evlilik cüzdanları ellerine tutuşturulmuştu.

“Bayzar, nüfusumda din hanemi artık Hıristiyan olarak yazdırınca tutturdu ‘resmi nikâh isterim’ diye. Ben de onu kıramadım. Sırf Bayzar keyiflensin diye olur dedim”  demişti bu yaştan sonra ne nikâhı, ne düğünü diye soranlara…

Resmi nikâhtan sonra, nikâhlı mutlulukları hepi topu iki ay sürdü. Haziran 2014’te hayat arkadaşı Bayzar vefat etti. Şehrin dört kapısından biri olan Urfakapı’daki Hıristiyan mezarlığına defnettik. O gün Meryemana Süryani Kadim Kilisesindeki törende yan yana oturmuştuk Sarkis Axparikle. Ne düşündüğünü sormuştum. “Bayzar’dan sonra benim için hayat çok zor olacak. Bir ömrü Bayzar’la birlikte yaşadık. Çoluk, çocuk yoktu, olmadı. Birbirimizin kader ortağıydık. Şimdi ben tek başıma ne yapacağım”

Aslında o gün sanki eşi Bayzarla birlikte o da ölmüştü. Zaten öyle de oldu. Bir buçuk yıl sonra zatürreye yenik düşen bedeni, suriçinin yasaklı hali ile kurşun ve bomba sesleri arasında öte yakaya göçtü. Yaşadığı suriçi bir süredir sokağa çıkma yasakları nedeniyle hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğu, siviller için kurşunun ne zaman bedene saplanacağı bilinmez tuhaf zamanlarını yaşıyordu. Bu sebeple Sarkis axparig adeta Meryemana Süryani Kadim Kilisesinin avlusuna hapsolmuştu.

Ömrünün son otuz yılını verdiği kilisenin avlusu defalarca kendisinin de katıldığı, yine kendisinin de sakini olarak defalarca ev sahipliği yaptığı mekânı bu kez onun cenaze törenine ev sahipliği yapıyordu.

Sokağa çıkma yasaklı hâl, cenaze törenine katılmayı düşünen çoğu hemşehrisini ürkütmüştü sanki! Sınırlı sayıda insanla her birimizin içinde birikmiş hüzünle o yalnız, bir başına, son Ermeni’yi yağmurlu bir günde Hıristiyan mezarlığının kırmızı topraklı mekânına kader arkadaşı Bayzar’ın yanına defnettik.

Çok değil yüz elli yıl önce şehrin salnamelerinde nüfusun yüzde altmışına tekabül eden “Gayr-ı müslim tebaa”nın kentte doğup yaşamış son ferdi de öte yakaya göç ederek bir devrin kapanışını ilan ediyordu. Kimler farkındaydı ki sahi!

Kilise avlusunda oynayan çocukların Ammo Sıtkı’sı, ya da bizlerin Sarkis Axparig’i ömrünü tükettiği kendi toprağında ölüp altına gömüldü! Giderken belki de yanına kalan bu oldu!

ÖNCEKİ HABER

Refik’in suçu büyük

SONRAKİ HABER

Savaş cephesinin harcı: Ermeni nefreti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa