Devlet babanın şefkatli kolları

Mehmet TARHAN
HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ve çok sayıda yerel siyasetçi ile gazetecilerin içinde bulunduğu grup tarandı Cizre’de. “Bu kadar da olmaz!” dedirtecek hiçbir şeyin bırakılmadığı bir dönemden geçiyoruz. Ülkede son birkaç ayda yaşananlardan örneğin burada, darbelerden çok çekmiş Arjantin’de bile kısaca bahsettiğinizde başlangıçta yüzlerdeki hayret ifadesi üçüncü cümlede inanmazlık ifadesine dönüşüyor. Birçok cümleyi tekrar tekrar söylemen gerekiyor. Daha da acıklısı, hafifleterek söylemen gerekiyor. Miray bebeği, Taybet anayı, yaralı haliyle 4 gün yerde bekletilip hepimize ölümü seyrettirilen Hüseyin’i nasıl anlatabilirsiniz ki ajitatif görünmeden? Parlamenteri ve siyasetçileri taradılar, gazeteci vurdular sonra gözaltına aldılar, hastanede işkence ettiler, devletin resmi ajansı ve taşmalı medya “gazeteci olduğu iddia edilen” dedi demek kolay mı? Bana bile anlatırken yalan söylüyormuşum gibi, bunlar gerçekte olamaz gibi geliyor. Heyhat, öyle kendini çimdikleyerek uyanabileceğimiz bir kabusun içinde değiliz.
Bir parlamenterin içinde bulunduğu grubun taranması, iki kişinin ölmesi üzerine CHP mecliste genel kurula bir saat ara verilmesini istiyor. Hükümetin meclisi bilgilendirmesi gerektiğini söylüyor CHP Grup Başkanvekili Engin Altay. Meclis başkanvekilinin sadece bir saat ara verme hakkı var; o yüzden bir saat. Genel Kurulu Pervin Buldan yönettiğinden o bir saat ara verilebiliyor. Taşmalı medya hemen CHP-PKK ittifakı diye başlıklar atıyor pek tabii. Ama bugünlerde bu çanak yalayıcılar tarafından terörist diye yaftalanmak bir tür onur. Alkışlanacak, özlenen bir tutum CHP’ninki. Fakat bu tutumu gerekçelendirme biçimi hakkında üç beş kelam etmezsem şişerim, çatlarım.
DEĞİŞMEZ AMENTÜ
Engin Altay amentü ile başlıyor konuşmaya. Devletin bölünmez bütünlüğü, terörle mücadelenin meşru olduğu ve tabii ki CHP tarafından da desteklendiği, Faysal Sarıyıldız’ın fikirlerine katılmadığı ama parlamento üyesi olduğu için eşit olduğu vs. İşte bildiğiniz amentu: “kınıyor musun, kınamıyor musun?” Mevzu devlet olunca mutlaka sadakat bildirip mevzuyu mutlaka başka mevzularla sulandırmak gerekiyor. Talep de terörle mücadelede yasalara uygun davranılması; beteri devletin bir mücadele yöntemi olarak şefkatli yüzünü de göstermesi.
ALTAY’IN ANLAYAMADIĞI...
Belki Sayın Altay’ın anlayamadığı ya da görmezden geldiği şey halihazırda uyulacak yasal bir düzen kalmadığı, devletin şefkatli yüzü derken kast edilenin ise çoğunlukla sömürgeci hayırseverliğiyle gizlenmiş bir “medenileştirme” ve asimilasyon olduğu. En azından bunun Kürtler tarafından böyle anlaşıldığı. Yani devlet hâlâ Sayın Altay’ın babası, şefkati talep edilebilecek, öldürme/şiddet gücünden feragat edebilecek. Aslına bakarsanız sokağa çıkma yasağı sırasında okuluna gidemeyen Kürt çocuklarını batıda en iyi okullarda okutacaklarını söylerken de Sür’daki TOKİ projesini kusarken de Başbakan işte o şefkatli yüzü gösteriyor. Altay’ın ve CHP’nin açmazı işte bu. Cumhuriyetin kurucu partisi bir türlü yüzleşemiyor sömürgeci geçmişiyle, zannediyorlar ki sadece varlığı tartışmalı laiklik emperyal geçmişten kopmaya yeter. Yetmiyor. Kürtler için şefkat talep ediyor CHP, şefkatli bir devlet öneriyor, vicdanlı sömürgeci. “Sen nasıl insanları öldürür, kentleri yerle bir eder, cenazelere bile işkence edersin?” diye yekten soramıyor. “Yasalara uygun davran, şefkatli ol” diyor. “Bu yaptığına soykırım denir” diyemiyor, diyemez. Çünkü bunu dediğinde bütün soykırımlar konuşulur olur, oysa yokmuş gibi yaparak unutturmak, çeneyi kaldırıp ıslık çalmak şimdiye kadar bildiği tek strateji.
İşte bu amentü ve karşısına dikilmeden güya diklenme hali bizi bir yere götüremeyecek gibi görünüyor. Demokratik, özgür ve eşit bir ortak yurdun yeniden inşasının yolu maalesef bu devlet, bu rejim içinde bir yerde değil. Sömürgeciliği ile yüzleşmeyen hiç kimse bunun dışında bir yola düşecek mecali de bulamaz. Bu saatten sonra açık ki Kürt “kardeşlik” diyerek sırtına binen sömürgeci için kendi evladından vazgeçmeyecek. Çünkü kimse yola şefkat için, sefaat için çıkmadı. İstediği şey basının okşanması, sırtının pişpıslanması değil, o sırttan inilmesi. Yan yana yürürken konuşmak.
Peki Sayın Altay; sizinle yan yana yürüyebilecek miyiz? Amentüsüz konuşabilecek miyiz?
***
Mustafa Koç’un ölümü üzerine TOFAŞ işçileri adına bir başsağlığı açıklaması yayımlandı. Kimse işçileri kötü insanlar oldukları için sömürmüyor, kötülerin sömürülmesine yok da sanki iyi insanların sömürülmesine itiraz var. Dolayısıyla iyi kalpli olduğunu kanıtlamanın da bir hükmü yok. Sırtından bir yük kalkmışken bu yükün altına girmenin de manası yok. O vicdanlar sağır, duymayacak.
Evrensel'i Takip Et