Cizre’de devlet; Ya da işgal edilmiş eve asılan bayrak!
Erdal İMREK
Sur’da, Silopi’de, Cizre’de olan biten zalimlik üzerine ne söylense ‘yetmez, anlamsız’ zamanlara geldik. ‘Türk’ün Türk olmaktan kaynaklı her neye hakkı varsa bu bana da haktır. Anamın diliyle yazıp okumak, kimliğimle yaşamak, kendimi yönetmek isterim. Kardeşliğe varım ama eşitlik isterim’ dediği ve ‘zinhar olmaz’ diyene diz çökmediği için katline ferman verilen Kürt’e reva görüleni görüyor, izliyor işte bütün memleket. Kentlere giren tanklar, yerle bir edilen mahalleler, günlerce sokakta kalan cenazeler, şarapnelle kurşunla yaralanıp sığındıkları bodrumda birer ikişer can verenler, evladının cenazesini alabilmek için açlık grevine yatan analar, otopside daha dün bakmaya kıyamadığı evladının gözünün yerinde koca bir boşluk görüp, savcıya ‘oğlumun gözü nerede’ diye soran babalar, dondurucuda bekletilen cenazeler, devletin kaçırıp gizlice toprağa verdiği ‘kayıp cenazeler’, su deposundan çıkan bir litre suyu idareli kullanmak için dudaklarına sürerek hayatta kalmaya çalışanlar, çocuklarıyla sofradayken bir tank mermisiyle parçalananlar, sırtına yüklediği iki döşekle biraz sonra bombalanacak evini terk edip yollara düşenler... Zalimliğin, barbarlığın devlet eliyle günlük yaşamın bir parçası haline geldiği kan revan kentler, ilçeler... Sözün anlamını yitirdiği günlerdeyiz evet; Ve fakat sözün dolandırılacağı zamanlarda değiliz. Mesele net; İnsanca, eşit ve özgür yaşamak istediğini beyan eden bir halkın, kaymakama, askere, polise ‘yasayı, mevzuatı boşverin; yakın, yıkın, öldürün’ diyenin diktasına, köleliğe karşı direnişidir yaşanan. 7 Haziran seçiminde yediği tokadın ardından asker, polis tabutunu seçim kürsüsü yapıp, başkasının çocuğu için ‘şehadet’ güzellemesi yapan muktedirin memleketi getirdiği nokta budur işte.
‘TEMİZLENEN’ EVİN DAVETSİZ MİSAFİRLERİ
Girdiği, yakıp, yıktığı kentlerde duvarlara, ‘Türksen övün değilsen itaat et’ diyen, ‘dişine kan değmiş kurtlara’, ‘ev ev temizlenecek’ demişti memleketin Başbakanı ve ‘Reis’i! İşte o evlerden birinde çekilen bir fotoğrafı dolaşıma soktu, her gün akla ziyan ‘telsiz konuşmalarını’ yapanların nasıl kötü ve Cizre’ye giren JÖH’ün, PÖH’ün, bordo berelinin ‘ne iyi kalpli olduğu’ üzerine haberler yapan gazete ve televizyonlar. “Mehmetçik’ten ‘hakkınızı helal edin’ notu”ydu haberin başlığı. Şöyle başlıyordu; “Operasyona katılan Bolu 2. Dağ Komando Tugayından askerler, Cizre ilçesindeki Yafes Mahallesi’nde el yapımı patlayıcılardan arındırdıkları sokakta kendilerine dağıtılan kumanyaları, terk edilen bir evde yedi.” Haberde o evin neden terk edildiğine dair bir bilgi yoktu elbette. Daha üç-beş ay önce, belki bir ananın evladının başını okşadığı bu evdekiler, kim gelip de mahallesini yerle bir ettiği, çoluk çocuk demeden öldürdüğü için evini terk etmişti?
EVİNİZE ONLARCA ASKERİN GİRDİĞİNİ DÜŞÜNÜN...
Neyse, haber şöyle devam ediyordu; “Askerler, eve bir miktar para ve ‘Hepimiz bu vatanın çocuklarıyız. Cizre halkını seviyoruz. Buraya ülkemizin bölünmez bütünlüğünün devamını sağlamak, sizlere tekrar barış ve huzur dolu bir ortam getirmek için geldik ve evinizde bir süre misafir olarak kaldık. Bazı malzemelerinizi kullandık. Belki bıraktığımız para karşılamaz ama üzerimizde bu kadar vardı. Hakkınızı helal edin yazılı not bıraktı.” Haber bu komandoların ‘iyi kalpli, sevecenler’ topluluğu olduğunun daha da anlaşılması için, “Öte yandan, bir askerin kendisine yaklaşan kediye süt, bir başka askerin ise kumanyasındaki konserveyi verdiği görüldü” diye bitiyordu.
Haberin fotoğrafı çarpıcıydı; Duvara yapıştırılmış bir miktar para, mektup ve bunların üzerine asılı bir bayrak. 7 Haziran seçiminde HDP’ye yüzde 91.97 oranında oy çıkan Cizre’ye tankıyla, topuyla giren devletin verdiği bu fotoğraf bile tek başına çok şey söylüyor. Ülkenin batısında yaşayan vatandaş, bu pespaye ‘devletin derdi teröristle, Kürtlerle değil, asker sivillere karşı hoşgörülü’ mizanseniyle ‘rahatlatılırken’, mektupta ve fotoğrafta Kürt’e söylenen ise devletin özüydü. Bilmiyoruz; belki de 3 aylık Miray’ı öldüren silahın tetiğini çeken el yazdı “Cizre halkını seviyoruz” diye; O evin belki de birkaç sokak ötesindeydi günlerdir bir bodrum katta ambulans bekleyen 28 yaralı. 6’sı can çekişe çekişe, kanı damla damla tükenerek can verdi.
“Sizlere tekrar barış ve huzur dolu bir ortam getirmek için geldik...” derken gülmüşler miydi acaba... Huzur getirmek için gelmişti tankıyla, silahıyla ve ama huzur getireceği o evin sahipleri onlar geldiği için terk etmişti evi... Mektubu belki 10 yaşındaki Cemile’yi göğsünden vuran asker yapıştırdı duvara. 35 günlük Muhammet bebek ölmesin diye gelen ambulansa ‘giremezsin’ diyen askerdi belki de bayrağı asan. Parayı sayıp, duvara iliştiren, 60 yaşındaki Eşref Erdin’in göğsünü parçalayan kurşunu sıkan askerdi belki kim bilir...
Kürt’ün alışık olmadığı şey değil bu. Bu mektup ve fotoğraf üzerine; ‘Evinizde bir süre misafir olarak kaldık. Bazı malzemelerinizi kullandık....” cümleleri üzerine en çok da ülkenin batısında, İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da, Muğla’da yaşayanlar düşünsün... Çok değil iki dakika gözünde canlandırsın, evine postallarıyla giren onlarca askeri... Ve en çok da adeta işgal edilmiş bir kente girilmişçesine, ‘zafer nişanesi’ olarak duvara asılan bayrağı düşünsün! Bu, Kürt’ün isyanını anlamaya biraz olsun yardım eder belki...