Kadınlar nerede?
Ebru Nihan CELKAN*
“Erkeğin yaşantısı akılsaldır, ama bir takım boşlukları vardır; kadınınkiyse, kendi sınırları içinde, karanlık ama doludur, tamdır. bu doluluk ona belli bir ağırlık verir; ilişkilerinde, kadın erkeği hafif bulur. Diktatörlerin, generallerin, yargıçların, memurların, yasaların, soyut ilkelerin hafifliği vardır erkekte.”
Simone De Beauvoir
Hayatınız boyunca önünüze bakarak yol almışsanız, günün birinde birinin “Şu gökyüzüne bak ne inanılmaz renkler! Bak şu tarafa, orda da bir kuş sürüsü var! Harika bir akşamüstü!” demesi her nedense bakmayı akıl etmediğiniz gökyüzünü hayatınıza, günlük rutininize sokar. Artık önünüze bakmak ve aynı şekilde yol almak tek seçeneğiniz değildir. Aklınıza geldikçe gökyüzünü ve akşamüstünün varlığını hatırlar başka bir yöne de bakmaya başlarsınız. Gökyüzü tüm çıplaklığıyla olduğu yerde kendini açmasına rağmen ona bakmayı nasıl akıl edemediğinize şaşar kalırsınız. Sürekli aynı patikayı adımlamak, şaşırmaktan kendini sakınmak, ezberlerini tekrar etmek yani alışkanlıklar insanı körleştirir, yüzeyselleştirir, renksizleştirir.
Alışkanlık patikamda hayatı aynı şekilde adımlarken, Ayşe Gül Altınay aracılığıyla yaşadığım en değerli kırılma anlarından biri, farkındalığımı bir daha geri dönülmez şekilde açmış şu sorudur:
Kadınlar nerede?
Bu kadar basit ve bu kadar önemli bir soruyu hayatım boyunca sormamış ve fark etmemiş olmak bir yanıyla beni sarsmıştı. Diğer taraftan sanki yıllardır hasretini çektiğim ve eksikliğini duyumsadığım bir dosta kavuşmuş gibi huzurlu ve mutluydum. Bu soruyu ilk duyduğum an iç cebime attım ve uzun zamandır yol arkadaşım. Bir mekana girdiğimde iç sesim kadınlar nerede diye soruyor, onları arıyor, veya bir şeyler okurken, izlerken kadınlar nerede sorusu artık hep benimle beraber.
Bugünlerde bu soruyu sıkça ve yüksek sesle sormak çok önemli, hatta zaruri. Başta televizyon olmak üzere her alanda anayasa tartışmaları sürerken kadınlar nerede? Savaş hızını kesmeden her geçen gün derinleşirken kadınlar nerede? İşsizlik rakamları, eğitim istatistikleri açıklanırken kadınlar nerede?
Gündem erkekleştikçe içerik sığlaşıyor, tartışmalar dalaşmaya dönüyor, renkler soluyor, umut azalıyor. Her konuda uzmanlığından sual olunmayan bir erkek korosu gündemi ele geçirdi aralarında top çeviriyor. Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Başbakanı ülkemizin geleceğine dair tahayyülünde kadına bakışını ve “derin” vizyonunu toplumla paylaştı. Bu paylaşımdan öğrendik ki Başbakanımızın “medeniyet projesi” diye dilinden düşürmediği stratejik derinliğinde kadına verdiği rol, vatani görevini yerine getiren yani kendi iradesi ile değil bir zorunluluk olarak çocuk doğuran kişi olmakmış. Kendileri yani erkekler anayasa tartışırken, dış politika iç politika stratejileri kurarken, yeni yasalarla iş hayatının kurallarını belirlerken kadının yapması gereken, bir vatani görev olarak çocuk doğurmak. Ülkemizde neden kadın vicdani retçiler olduğunu artık kimse sorgulamayacaktır herhalde. Kadın vicdani retçiler yıllardır tam da hepimize yüklenen bu “vatani görevleri” sorguluyor, ölümü, şiddeti değil yaşamı kurmaya talip oluyorlar - çocuklarıyla veya çocuksuz.
Kadına yönelik dayatma örneklerini çoğaltabiliriz. Sadece geçtiğimiz haftalarda yaşanan bir kaç olaydan yola çıkarak öğreniyoruz ki erkekler doğurmaya vakıf, erkekler kaş, göz ve bıyık alma işlemine vakıf, erkekler kız çocuklarının cinselliğini hangi “aile bireyiyle!” yaşayabileceğine vakıf, erkekler ülkenin geleceğine vakıf, erkekler her şeye vakıf fakat vakitlice susmaya, duymaya, dinlemeye, paylaşmaya ve barışı, kardeşliği, iyiliği, yeni bir hayatı inşaa etmeye vakıf değil.
Kadınları dinleyin, kadınları duyun
“Bu kış her kıştan daha kış; ölümler kışlardan daha kış. Hadi gel öfkemize ip bağlayalım, O ipleri dipsiz kuyulara salalım. Baharlardan güller toplayalım; kurşunun keskin sesine biz gül atalım. Hoş geldin kardeşim, acılı yalnızlığıma hoş geldin.” Türkan Elçi
“Hoş bulduk kardeşim, yalnız değilsin demeye geldik” Rakel Dink
“Yoğun bakımda Berkin, eridikçe ben de dışarıda eriyordum. Bu acıyı çok iyi biliyorum, şimdi aileler burada yaralı çocuklarının her geçen gün yaşamını yitirmesini izliyor ve onlar da benim gibi eriyor. Şimdi o yaralılardan birini sarmak, iyileştirmek isterdim.” Gülsüm Elvan - Diyarbakır
Savaş nizamını bir alışkanlığa çevirmek isteyen erkek dünyası tarafından sevdikleri gasp edilmiş kadınlar, derin acılarını güçlü kardeşlik duygularına nasıl çeviriyor duyuyor musunuz? Kadınların bilgeliği görünür kılındığında erkek dünyasının sığlığına nasıl ayna tutuyor görüyor musunuz? Sözlerinin derinliği hasretiyle yanıp tutuştuğumuz toplumsal uzlaşıyı ve barışı ilmek ilmek bir telkari gibi işlemeye nasıl da vakıf farkında mısınız?
Erkeklerin inşa ettiği ve kadınları, çocukları, gençleri zorla sokmak istedikleri sığ yörüngede, bu yangın yerinde gökyüzünü hatırlatacak, umudu hatırlatacak, renkleri hatırlatacak kadınlara ve onların güçlü iradesinin, aklının, yüreğinin ve vicdanın daha çok görünür kılınmasına ihtiyacımız var. Ufkumuzu saran kasveti dağıtacak, herkesin gözünü hakikate açacak kadınları ivedilikle Türkiye’nin her alanında tartışmalara katmaya ihtiyacımız var.
Kadınlar olmadan anayasa olmaz kadınlar olmadan barış olmaz, kadınlar olmadan bir gelecek tahayyülü kurmak mümkün olamaz.
*Oyun Yazarı
Evrensel'i Takip Et