Sitelerin Genç İşçileri
Cihan Korel TOPAL
Siteler/ANKARA
Ankara’da, mobilya konusunda birine başvurmak isterseniz size önereceği yer ilk olarak Siteler olacaktır. Sadece Ankara’nın değil aslında, mobilya konusunda Türkiye’nin beşiğini temsil eder. Siteler devasa büyüklükte bir yer. Bir ucundan bir ucuna gitmeniz yarım saatinizi alır. İnanılmaz bir trafiğin yanında, birbirine benzeyen yapıların olması (neredeyse her köşe başı birbirinin aynısı!) herhangi bir adresi bulmanızı güç kılıyor, kaybolma ihtimaliniz yüksek!
Uzun zamandır işçiler; genç işçiler arasında gündemdeki bir konuyu, asgari ücreti konuşmak için Siteler’deyiz. Bilindiği üzere AKP, seçim beyannamesinde asgari ücretin 1300 TL’ye yükseltileceğini vadetmişti. Yoğunluklu genç işçilerin çalıştığı Siteler’de, bu konuya ilişkin cevap aradık.
GENÇ İŞÇİLER DİYARI
Siteler, sayısı on binlerle ifade edilen işçinin çalıştığı bir üretim yeri. Buradaki atölyelerde çalışan işçiler çoğunlukla genç, hatta çocuk! Herhangi bir yerde bekleyin, 10 dakikada 5 genç görürsünüz. Siyahi işçiler dahi mevcut.
Bir gence “şuraya nasıl gidebilirim?” diye sorduğumda, hiçbir tepki vermiyor ilk başta. Sonra elimdeki sigaraya baktı uzunca, ben de sigara uzattım. O an farkına vardım; büyük ihtimal Suriyeliydi. Mesai başlayalı yaklaşık 3 saat olmuş. Çay molalarına denk gelmeye çalışıyorum lakin her atölyenin molası farklı olsa gerek. Dolaşırken denk geldiğim bir kahvehaneye çay içmek için oturuyorum. Kahvehaneler, Siteler’de işçilerin tek eğlence yerleri. Kahvehane sahibi, o an için sadece benim müşteri olmamdan dolayı -zaman da öldürmek için tabii!- başlıyor dert yanmaya, “ 35 yıldır buradayım, eskiden tıklım tıklım olurdu buralar, şimdi sinek avlıyoruz.” Ben de hemen soru sormaya başlıyorum Siteler’deki işçilerin durumunu, o da anlatmaya başlıyor: “Çok fazla Suriyeli işçi var, çoğunluğu da bebe hep. Aha bak! Suriyeli (sokaktan geçen 9-10 yaşındaki çocuğu gösteriyor.) Eskiden atölyeler çırak bulamazdı, şimdi çırakları kovuyorlar. Bir atölyede Suriyeli yoksa yanındakinde kesin var. Suriyelilerin gelmesiyle birlikte Türk işçi de tedirgin, Türk işçi haftalık 400 lira alıyorsa Suriyeli 200 liraya el pençe; Bu da Suriyelilere karşı bir öfke sebebi.” Kahvehaneci amcaya çattık bir kere: “Buraları hep denetimsiz bırakıyorlar, dolaşsan çoğu atölyede sigortalı işçi bulaman, kaç saat çalıştıkları belirsiz. Hepsi de bebe!”
HER ŞEYE ZAM!
Dolaşmaya devam ediyorum, o ara hafif şiddette kar yağıyor, pis havayla karışıyor. Bu kadar çocuk işçinin arasında, aklınıza şiir gelmiyor değil: “Altındağ gökleri kümülüslü.”[1], “ciğeri yetmeyen avuçlarına” çocuk işçiler, “küfeleriyle” hükmetmiyor işte, kirli tulumlarından bellidir.
Birkaç tanıdık arkadaşın olduğu bir atölyeye giriyorum. Öğle molası sonrası vakit öldürüyorlar muhabbetle. Okan arkadaşla muhabbete başlıyoruz. Okan 21 yaşında, Ailesi ile yaşıyor, krediyle ev almışlar. Maaşınla ne aldığını sorunca “borç ödüyorum.” Diyor. Maaşından kendisine ayırabildiği 200-300 lira kadarmış. Okan, aslında az çok farkında sistemin. Pejo marka araba almak hayali: “Pejo 106’ım olsa süper olur, ama para yok, uzun sürede olmaz.” Diyor. Okan’la muhabbet ederken, aynı atölyeden “İbo abi” de sohbete katılıyor. İbrahim, diğer gençlere göre birkaç yaş büyük. Şu zamana kadar hep AKP’ye oy vermiş. “çalıyorlar ama çalışıyorlar” düşüncesinde. Yakın zamanda nişanlanacakmış, “İki yıldır bunun için para biriktirmek için uğraşıyorum, ama olmuyor.” diyor. Sohbetimize asgari ücret konusunda devam ediyoruz: “ daha zam gelmedi ama 300 lira zam gelirse süper olur.” Diyor, sonra dert yanmaya başlıyor “ama yılbaşından beri her şeye zam koymaya başladılar; alkolden sigarasına her şeye zam geldi. Paso garibana geçiriyorlar!” atölyede de tartışmaların döndüğü kesin: “kaşıkla verip kürekle alıyorlar.” sohbetimiz, atölyede de devam ediyor. Bir yandan çalışıp, bir yandan muhabbet ediyoruz. Atölyedeki yoğun sese rağmen, müzik de dinliyorlar; uzun hava, elektro müzik, pop müzik, oyun havası: “Ben sana sevmeyi öğretemedim...” diye bir uzun hava geçiyor. İbo abi, “bu müzik de adamı geriyor” deyip değiştiriyor. Asgari ücrete zamla birlikte, genel olarak zamları konuşuyoruz: “Elektriğe zam, suya zam, alkole zam sigaraya zam, zam, zam: her şeye zam!” O da krediyle ev alanlardan: “10 sene daha borç ödeyeceğim, 50 milyar kredi çekiyorsun 85 milyar para ödüyorsun, ilk iki yıl sadece faizini ödüyorsun, bu ne biçim iş” diyor. Emeklilik yaşından konuşuyoruz, “65 yaşına kadar yaşayabilecek miyiz ki; ağır iş adamın ömrünün 20 30 yılını götürüyor.”
BURADA İNSANLIK SAHİPSİZ
Gezinmeye çıkıyorum tekrar, yine etrafta genç-çocuk işçileri görüyorsunuz. Çocuk dediğim ortalama 10-11 yaşında. Uzaktan dikkatimi çeken gence doğru ilerliyorum. Tahminimce, 18-19 yaşında. Biraz muhabbet ediyoruz, o da bayağı dertli: “Burada insanlık sahipsiz” diyor. Asgari ücrete zam, onun için pek heyecanlandırıcı değil, hatta umursamıyor bile: “Asgari ücrete 300 lira gelse ne olur, gelmese ne olur, yoksul hala yoksul!” Fazla vakti yok, bir yerlere yetişecek ama yine de içini dökmek istiyor. “Vallahi ne desem bilemedim, eve gitsem ayrı bir dert, gitmesem ayrı bir dert; evde herkes elime bakıyor, 2 kardeşim okuyor, baba zaten yok”
Siteler’de durum bu; buradaki işçi gençler atölyelerden dahi pek çıkmıyorlar, sadece çalışıyorlar. Sorumlulukları başlarından aşkın. Birkaç kişiyle dahi olsa, asgari ücret tartışmaları az-çok böyle. Yoksa rast geldiğim gençlerden çoğu asgari ücrete gelecek zamdan dahi habersiz. Bunun cevabı, son karşılaştığım arkadaşta saklı: “Kaç kişi sigortalı çalışıyor ki Siteler’de?”
[1] Ahmed Arif/ Karanfil Sokak