7 Şubat 2016 11:12

Aliye CEYLAN
Ege Üniversitesi

Uzun zaman önce, çok uzak bir ülkede hüküm süren büyük lider, yanındaki imparator askerleriyle birlikte halkını ve ordusunu selamlamak üzere gökyüzündeki kasvetli bulutları uçağın pervanesiyle yarıp geçerek yeryüzüne iniş yapar. Lideri görmeyi bekleyen halk arasında adeta kol hizasında bir izdiham yaşanır. Ordudaki tüm askerler sanki ‘ctrl+c / ctrl+v’ yapılmışçasına birbirinin aynıdır. Göklere çekilmiş görkemli flamalar, alev alev yanan meşaleler, geleceğin korkusuz savaşçıları olarak yetiştirilen çocuklar, hepsi liderin emri altındadır. Herkes onun keskin ve delici bakışlarına kitlenir ve ağzından çıkacağı tek bir söze bakar. Tam o sırada imparatorluk uçağının kapısı açılır ve dışarıya siyahlar içerisinde büyük ve ürkütücü bir lider çıkar: Adolf Hitler.


HİTLER’İN ‘SANATSAL’ FİLMİ
Her ne kadar ‘Hitler politik bir film istemedi, sanatsal bir film istedi’ dese de oluşturulan tüm sahneler gerek teknik gerekse içerik olarak kendini ifşa eder. Oldukça titiz olarak hazırlanmış bu filmde, yeni çekim teknikleri (ilk hava çekimleri) ile birlikte çok düzenli sahneler yaratılır. Yapıların ve insanların neredeyse milimetrik şekilde konumlandırıldığı bu film Star Wars, Lord Of The Rings gibi filmlerinde teknik alt yapısını oluşturur.
HALKIN ÜZERİNE ÇÖKEN ‘MELEK’
Filmin ilk sahnesinden itibaren Hitler, ‘bulutlardan inen bir melek’ olarak tasvir edilir. Peki ya uçağın gölgesi midir yalnızca halkın üzerine çöken, yoksa koca bir ‘meleğin’ diktatörlüğü müdür?
 Bu dönemde Dr. Joseph Goebbels’in liderliğindeki Nazi Propaganda Bakanlığı, rejim karşıtı görüşleri bastırmak amacıyla gazete, dergi, kitap, sinema gibi her türlü iletişim araçlarını ele geçirir. Ülkedeki tüm muhalif kitaplar ve dergiler yakılır, film gösterimleri yasaklanır.


SİS PERDESİ KALKIYOR
Ardı ardına çekilen Nazi aklama filmlerinin ardından, diktatörlüğün çöküşüyle birlikte gerçeklerin üzerindeki ‘Gece ve Sis’ (1955) yavaş yavaş aydınlanmaya başlar. Fransız Yeni Dalga yönetmenlerinden Alain Resnais’in çektiği bu belgesel filminin bir kısmı, toplama kamplarındaki görüntülerden bir kısmı da yıllar sonra kampların boşaltılmış halinden alınan görüntülerden oluşur. Daha önce paylaşılmayan görüntülerden oluşan bu film fazlasıyla ağır bir etkiye sahiptir. İnsanlar üzerinde vahşice deneyler yapan doktorlar, kadınların saçlarından yapılan halılar, kamplarda yeni yer açmak için vurulan gencecik insanlar, hepsi sistematik ölüm politikalarının birer kurbanı olmuştur.


BİTİRİRKEN…
Sadece Almanya’da değil geçmişten beri farklı coğrafyalarda yapılan her katliam sonrasında olduğu gibi insanlık, yaşananlardan kalan izlere bakmakla yetinmiştir. Ta ki yenisi yaşanana kadar. Toplama kampları, gaz odaları, taranmış mahalleler, bombalanmış evler, katledilen küçücük çocuklar… Ve her şey bittikten sonra geriye kalan yıkık dökük tüm şehrin sergilenmesi olmuştur…
Bunu söylemek her ne kadar üzücü olsa da geçmişte Hitler ile Batı’da başlayan ‘temizlik’ bugün bizim ülkemize de kokularını ulaştırıyor. Örnek alınan ‘Hitler Almanya’sı Üniter Başkanlık Modeli’ de bu durumda bizlere yabancı gelmiyor olsa gerek…

Evrensel'i Takip Et