Evden sokağa, mahalleden fabrikaya BARIŞ!
Merhaba Ekmek ve Gül’ün kadınları,Ben Çekmeköy’den yazıyorum. Mektubuma başlamadan önce selam eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. Siz beni soracak olursanız “hamd olsun iyiyim” diyebilmeyi isterdim. Fakat diyemiyorum.
Merhaba Ekmek ve Gül’ün kadınları,
Ben Çekmeköy’den yazıyorum. Mektubuma başlamadan önce selam eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. Siz beni soracak olursanız “hamd olsun iyiyim” diyebilmeyi isterdim. Fakat diyemiyorum. Çünkü yurdumun Güneydoğusu’nda ne ellerinden öpülecek büyükler ne de gözlerinden öpülecek çocuklar kaldı. İşte bu yüzden iyiyim diyemiyorum. Cizre’de, Nusaybin’de, Sur’da devam eden sokağa çıkma yasakları ve bunun sonucunda evlerinde öldürülen babalar… Anne karnında ölen bebekler, 18 yaşında öldürülen gençlere kadar her köşesinde acı var Güneydoğunun…
Bir yandan kendi bölgemize bakıyoruz. Batının tepkisizliği, sessizliği ile karşılaşıyoruz. Batıda da kör, sağır, dilsiz olmuş insan yığınları var. Acaba diye düşünüyorum Diyarbakır mitinginde patlama olduğunda çok mu sessiz kaldık ya da Suruç katliamında veya Ankara katliamında sokakları erken mi terk ettik? “O günlerde geriye düşmeseydik her şey daha farklı olur muydu?” diye düşünmeden edemiyorum. Bu kadar mı umursamaz olduk? Bu kadar mı kendi derdimize düştük? İnsanlar öldürülüyor diyoruz, “Ama Kürt” diye cevap alıyoruz. Peki, ya çocuklar? “Onlar da geleceğin teröristi olacak” diyorlar. Bu zihniyette bir gariplik yok mu sizce? Daha ne zamana kadar ölülerimizi ayıracağız?
Bütün bunları hisseder ve yazarken Cizre’de bir binanın bodrumunda Sultan Irmak adında bir genç kız hayatını kaybetti ve orada yalnız değildi. Kendisiyle birlikte 24 kişi daha vardı. Bütün bu sessizlik, tepkisizlik içimi yakıyor. Şairin dediği gibi “Şekerde yiyebilsin çocuklar!” Öldürmekten vazgeçin artık, bırakın büyüsün çocuklar, şeker yesinler, top oynasınlar, ip atlasınlar, okula gitsinler… Cizre’nin, Sur’un, Nusaybin’in, Silopi’nin sokaklarında gönüllerince eğlensinler. Top sesleri, tank sesleri, mermi vızıltıları olmadan bir hayat sürsünler.
Bu noktada da işin en zor kısmı biz kadınlara düşüyor. Ne yapmalı, nasıl yapmalı konusunda insanlara barışı neden istediğimizi, nasıl bir barışı istediğimizi anlatmalıyız. Bunun için de işe ilk başlayacağımız yer evimiz olacaktır. Evimizden sokağa, sokağımızdan mahalleye, mahallemizden fabrikalara her yerde ve her alanda barışı örgütleyerek büyüyeceğiz, büyümeliyiz.
Fatma GÜRHAN
Çekmeköy / İSTANBUL