8 Şubat 2016 14:21

Yine yeni yeniden: Torba yasa

Pek çok çalışma, kadınlar emek gücü piyasalarından uzaklaştırıldıkları nispette, muhafazakâr partilere oy verme eğilimlerinin arttığını ve devletten beklentilerinin muhafazakârlaştığını ortaya koyuyor. Yani AKP’nin kadının toplumsal kimliğini görünmez kılmaya yönelik politikaları, toplumsal yaşamı muhafazakârlaştırmak kadar kendisine oy verecek bir seçmen kitlesi yaratmayı da hedefliyor.

Yine yeni yeniden: Torba yasa

Doç. Dr. Nilgün ONGAN

İktidar tarafından en fazla “müjde” verilen kesimlerin, çalışma şartları bakımından en zor ve güvencesiz koşullara maruz bırakılması bir AKP geleneği. Nitekim birkaç gün önce kabul edilen torba yasa da bu geleneği bozmadı.
Yasada, AKP iktidarının 14 yıldır en fazla “müjde” verdiği kesimlerden biri olan taşeron işçilere ilişkin herhangi bir kadro düzenlemesi yer almazken, kadınların payına düşen ise daha fazla güvencesizlik ve daha çok eşitsizlik. Belki de tam da bu sebeple (!) kabul edilen yasa, henüz tasarı aşamasından itibaren, “kadınlara müjde” nidalarıyla gündeme getirildi.
Yapılan yeni düzenlemenin özü AKP’nin daha önce açıkladığı “Annelik ve Dinamik Nüfusun Korunması” programından çok da farklı değil. Bir diğer ifadeyle, kadınlara yönelik düzenlemeler bakımından, o programa egemen olan yaklaşımın artık yasalaşmış olması söz konusu. Yani “müjde”nin kapsamı annelik koşulu ve bunu tercih eden “makbul” kadınlarla sınırlı. 
 

SON ÜÇ YILDA EN AZ 600 GÜNLÜK PRİM
Ayrıca bu da yeterli değil. İşçi kadınlar için bir de 600 günlük prim şartı var.
Şöyle ki, basına yansıdığı kadarıyla, yapılan düzenleme ile hem işçi hem de memur kadınlar için doğum izni sonrası yarı zamanlı çalışma yasalaşmış durumda. Buna göre kadın memurlar, kaçıncı doğum olduğuna bağlı olarak, analık izni sonrasında 6 aya kadar günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışıp tam maaş alabilecekler. Aynı dönemde işçi kadınlara ise ücretlerinin yarısı işveren tarafından ödenirken, çalışılmayan süre için de işsizlik sigorta fonundan ödeme yapılacak. Ancak kadın işçilerin bundan yararlanabilmesi için son 3 yılda en az 600 günlük işsizlik sigorta priminin bildirilmiş olması gerekiyor.
 

EŞİTSİZLİĞİ DERİNLEŞTİRECEK
Türkiye’de kadın emeğinin yaygın enformel (kuralsız, esnek) istihdamın başlıca kaynağı olduğu düşünüldüğünde, kadın işçilerin önemli bir bölümünün bu düzenlemenin kapsamı dışında kalacağı açık. Bununla beraber kısmi süreli çalışmada hâlihazırdaki kadın yoğunluğu düşünüldüğünde ise 600 günlük prim koşulunun sağlanması çok da kolay görünmüyor. 
Kısmi süreli çalışmanın, mali haklar ve sosyal yardımların yanı sıra, fiili hizmet süresine bağlı olarak kıdem ve prim ödeme gün sayısı bakımından yol açtığı sakıncalara karşın, yeni torba yasa bu eşitsizliği derinleştirecek şekilde kısmi süreli çalışmayı teşvik ediyor. 
Buna göre kısmi süreli çalışma çocuk ilkokul çağına gelinceye kadar uzatılabilecek. Ancak bu durumda fiili çalışmaya bağlı ödemeler devam ederken, mali haklar ve sosyal yardımlara ilişkin ödemelerin yarısı yapılacak. Bu dönemdeki hizmet süreleri, derece yükselmesi ve kademe ilerlemesinde yarım olarak dikkate alınacak. Fiili hizmet süreleri ile prim ödeme gün sayıları yarım olarak hesaplanacak.
 

KİRALIK İŞÇİLİK YASALAŞTI
Ancak tüm bu matematik hesapların ötesinde yeni yasanın bizatihi felsefesi toplumsal ve sınıfsal eşitsizliğin derinleşerek sürdürülmesi esasına dayanıyor. “İlave hak” görünümü altında toplumsal cinsiyetçi rol dağılımı yasal güvenceye kavuşturulurken, esnek çalışma uygulamaları özel sektörde olduğu kadar kamuda da yaygınlaştırılıyor.  
Taşeron işçilere verdiği “kadro“ sözü konusunda kılını kıpırdatmayan hükümet, torba yasayla beraber taşeron işçiliğe rahmet okutacak kiralık işçiliği ilk yasal güvencelerine kavuşturmuş durumda. 
Dolayısıyla bu yasayı, önceden düzenlenmemiş çalışma biçimlerinden ödünç emek bürolarına ve geçici iş ilişkisine kadar, esnekliği tüm boyutlarıyla yasal güvenceye kavuşturmanın ön adımı olarak değerlendirmek de mümkün.

EĞİTİMDEN İSTİHDAMA CİNSİYETÇİLİK
AKP’nin uyguladığı istihdam politikaları sonucu son 1 yılda 120 binden fazla kadının tam zamanlı istihdamın dışında kalması söz konusu. Bunu, henüz daha 14 yaşını tamamlamadan örgün eğitim dışında bırakılan kız çocukları ve buna olanak sağlayan eğitim sistemiyle beraber değerlendirdiğimizde ise kadının istihdamdaki eğreti konumunun sadece istihdam politikalarıyla değil, çok daha bütünlüklü düzenlemelerle yaratılmış olduğunu görüyoruz. 
Bir diğer ifadeyle; kadının toplumsal kimliğini yok sayan, emeğini ucuzlatan ve bedenini denetim altına alan politikalar yalnızca istihdam alanıyla sınırlı değil. Yürürlükteki tüm politikaların henüz çocuk yaştan başlayarak bu sonuçları verecek şekilde düzenlenmiş olması söz konusu. 
Dolayısıyla da “sonuç itibarıyla” toplumsal cinsiyetçiliğe yol açan bir dizi düzenleme ile yüz yüze değiliz. Toplumsal cinsiyetçiliği bir tercih olarak benimseyip, bu doğrultuda tüm “önlemleri” alan bir yönetimle yüz yüzeyiz.
Üstelik iktidarın kadını emek gücü piyasalarından uzaklaştırmak ve kadın emeğini eğreti tutmaktaki amacı, sanıldığının aksine, ideolojik olarak benimsediği yaşam tarzını kadınlar aracılığı ile yaygınlaştırmakla sınırlı da değil. 
Şöyle ki; kadınların istihdam koşullarıyla seçmen tercihleri arasındaki ilişkiyi inceleyen pek çok çalışma, kadınlar emek gücü piyasalarından uzaklaştırıldıkları nispette muhafazakâr partilere oy verme eğiliminin arttığını ve devletten beklentilerinin de muhafazakârlaştığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla AKP’nin kadının toplumsal kimliğini görünmez kılmaya yönelik politikaları, toplumsal yaşamı kadınlar üzerinden muhafazakârlaştırmak kadar kendisine oy verecek bir seçmen kitlesi yaratmayı da hedefliyor. Üstelikte daha fazla eşitsizleştirmek yoluyla!

Evrensel'i Takip Et