20 Şubat 2016 11:00

Emekçilerin onurlu bir barışı savunmaktan başka doğrusu yoktur

Cizre, Sur ve başka yerlerde savaş olabildiğince yakıcı bir hal aldı. Buna karşı durmak, insanları yaşatmak için grev dahil, bütün demokratik yöntemleri devreye sokmak gerekiyor. İşçilerin, emekçilerin karşı durduğu bir savaş asla yürütülemez, geliştirilemez. Bu nedenle işçi ve emekçi sendikaları üretimden gelen güçlerini en kitlesel bir şekilde devreye koyup, tarafları barışa razı etmek zorundadır.

Paylaş

Dilek Doğan ÇAKIRTAŞ
Urfa Eğitim-Sen Şube Eş Başkanı

Urfa (Riha) Suriye sınırında bulunan kozmopolit bir kent. Kürt nüfus ağırlıklı olan kentin sakinleri arasında Arap ve Türkleri görmek mümkün. Bu yönüyle biraz Suriye’ye benziyor. Bundan dolayı bazı ilçelerin bir yarısı bu yakada, diğer yarısı Suriye yakasında. Ahmet Arif’in dediği gibi iki yakanın tavukları karışmış birbirine ve buralarda insanlar pasaporta hiç alışmamış. Akraba olmalarından kaynaklı burada birisinin başı ağrısa orada nefes alır, orada bir sorun çıksa çıkış için ilk durak Urfa olur. Bu nedenle ilişkiler, ticaret ve akrabalık Suriye ile oldukça fazladır. Arabı, Kürtü ve Türkü iki yakanın da müdavimidir. Beş yıl önce patlak veren iç savaş buradaki geçişkenliği tek yönlü artırdı. Binlerce, on binlerce insan ölüm ve katliamdan kaçarak Urfa’ya yerleşti. Önce Araplar, sonra Kürtler, şimdi de Türkmenler yurtlarını terk edip, canlarını kurtarmak için buralara geliyorlar. Bu gün resmi olmayan verilere göre gerek kamplarda, gerekse de yerleşim alanlarında 500 bin Suriye kökenli Kürt, Arap ve az da olsa Türkmen Urfa’da yaşıyor. Tabi buna yaşamak denirse.

IŞİD’in Kobanê kuşatmasında 200 bin Kürt Urfa’ya sığındı. Daha önce muhalifleri destekleyen Araplar Tel Abyad üzerinden Urfa’ya yerleştiler. Bu zorunlu sığınma beraberinde yığınla sorun da yarattı. Her şeyden önce bu insanların çok zor şartlarda yaşadıklarını belirtmek gerekiyor. Yeterli beslenme yok, barınma ve sağlık gibi hayati sorunlar diz boyu. Çocuklar ve gençler eğitimsiz kalmaktadır. Her evde onlarca kişi kalıyor. Kamplar salgın hastalıklar için uygun ortamlar. Kadınlar daha büyük sorunlarla karşı karşıya. Boşanmalar, kuma olarak evliliklere razı olmak gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş. Ahlak dışı ilişkilere zorlanan kadın ya da kız çocuklarının varlığı Urfa’da her kesim tarafından konuşulan bir konu olmuş ancak hâlâ çözülememiştir. Kadınlar istihdam alanlarından uzak, erkekler daha çok gündelik işlerde düşük ücretlerle çalışıyorlar. Yani Suriye sığınmacıları en ağır işlerde, kayıt dışı çalışarak, ucuz iş gücü oluyorlar. Artık Urfa’da her kırmızı ışıkta onlarca Suriyeli kadın ve çocuk insanlardan üç beş kuruş ister hale gelmiştir.

4-5 yıl önce savaşın başlangıcında Urfa’ya yerleşen gelir durumu iyi olan Suriyeli aileler oldu. İşin en acı yanı; bu ailelerin Urfa’nın merkezinde yaşamlarındaki lüksten ödün vermeden yaşıyor olmaları ve katliamlardan son anda kaçan aileler ise kamplarda ya da köhne yerlerde hayatta kalma mücadelesi verirken onlara kayıtsız kalmalarıdır. Bunca nüfusun bir arada, sığınmacı bir şekilde buralara gelmesi var olan sorunları artırıyor. Urfa’da zaten var olan işsizlik böylelikle artıyor, insanlar işlerini kaybediyor, aynı zamanda aile ilişkileri zedeleniyor.

Urfa, Suriye iç savaşında en çok etkilenen illerin başında geliyor. Ama aynı zamanda Bölge’de süren savaştan da etkileniyor. İki yıl gibi uzun bir süre Kobanê ile oturup kalkan, Kobanê’deki ağır çatışmaların faturasını ödeyen bir kent… Tüm bunların yanı sıra bölgemizde uzun süredir devam eden çatışmalar, sokağa çıkma yasakları ve zorla boşaltılan yerleşim yerleri Urfa’da büyük bir tedirginlikle karşılanıyor. Savaşı birebir yaşamasa da, sonuçlarının yakıcılığına ve acılarına tanık olmuş bir şehir. Bundandır ki Sur’a, Nusaybin’e, Cizre’ye hem yakın hem uzak olan Urfa, gizliden gizliye ürker komşularında yaşanan savaştan. Öfkelidir yaşananlara ama kısıktır sesi. 

Bu ortamda emekçilere büyük sorumluluk düşüyor. Halkların savaşını isteyen bir sınıf emekçi olamaz. Emekçiler kendilerini demokratik zeminde sendikayla ifade eder. Sendika da kendi çıkarı için işçi ve emekçileri örgütler, savaşa karşı tutum belirler. Büyük kitleleri harekete geçirerek, barışı inşa eder. Çünkü savaş en çok işçi ve emekçiyi vurur, lokması küçülür ve giderek yoksullaşır. Savaş politikalarının yürütüldüğü şu günlerde demokratik tüm tepkilerimiz soruşturma, gözaltı ve tutuklamalarla bastırılmaya çalışılıyor. En son Ankara katliamı sonrasındaki açıklama ve yürüyüşlerden tutalım da, sokağa çıkma yasaklarının eğitim ve sağlık hakkını engellenmesini protesto eden açıklama ve grevlerimize soruşturma, gözaltı ve tutuklamalarla hukuksuzluk devam etmektedir. Onlarca emekçi tutuklanmış, saldırılarda yaralanmış, hayatını kaybetmiştir. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi üyelerimizin çoğu son aylarda sosyal medya paylaşımları nedeniyle iktidarın hedefi haline gelmiştir. Anlaşılan o ki; bu ülkede savaşa karşı barışı istemenin, ölümlere karşı yaşamı savunmanın bedeli ağırdır. Ama bu bedeli, çocuklarına onurlu bir gelecek bırakmak için ödeyen binlerce emekçi de vardır.

Bu gün başta Cizre, Sur ve başka yerlerde savaş olabildiğince yakıcı bir hal almış. Buna karşı durmak, insanları yaşatmak için sendikaların grev dahil, bütün demokratik yöntemleri devreye sokması gerekiyor. İşçilerin, emekçilerin karşı durduğu bir savaş asla yürütülemez, geliştirilemez. Bu nedenle işçi ve emekçi sendikaları üretimden gelen güçlerini en kitlesel bir şekilde devreye koyup, tarafları barışa razı etmek zorundadır. İşçilerin, emekçilerin tek çıkarı barıştır, kardeşliktir. Emeğin ırkı, dini, dili yoktur. Çünkü emek kutsaldır. Bu nedenle emekçiler olarak yaşamı, onurlu bir barışı savunmaktan başka doğrumuz yoktur.

ÖNCEKİ HABER

Savaşın ortasında kadın olmak

SONRAKİ HABER

Urfalı TEDAŞ işçileri: Savaş bitsin, çocuk parkları yapılsın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa