‘Üyelerimiz silahların hedefi halinde’

Şırnak savaş politikalarının en acımasız bir şekilde uygulandığı illerin başında geliyor. DİSK Genel-İş Sendikası Şırnak Şube Başkanı Zeynep İdin topyekün bir savaş uygulandığını belirterek, Şırnak’taki emekçilerin can güvenliği olmadığını söylüyor. İdin, barışın sağlanmasından başka çıkar bir yol olmadığını da ekliyor.
Petrol-İş Batman Şube Başkanı Şehmus Kaygusuz ise 90’ları aşan bir sürecin devrede olduğunu ifade ederek, bu süreçte sendikaların sorumluluğuna dikkat çekiyor.
Zeynep İdin-DİSK Genel-İş Sendikası Şırnak Şube Başkanı:
Öncelikle şunun altını çizmek gerekir yaşananlar tam anlamıyla bir vahşettir. Kürtlerin soykırımı gibi adeta. Bu saldırı Şırnak’ta başlanmış ve giderek tüm bölgeye yayılacak gibi. Silopi de tüm girişimlere rağmen yaralı olarak evde bulunan kadınlara ambulansın gitmesi engellendi. Ve insanlık dışı bir şekilde katledildiler. Taybet Ananın cenazesi 8 gün sokak ortasında bekletildi. Cizre’de üç aylık Miray bebek hangi vicdan ve akılla katledildi. Cizre’de sokak ortasında infaz edilen kadının çıplak bedenine işkence yapıp fotoğraflarını paylaşan zihniyet insanlıktan nasibini almış olabilir mi? Yaralıları almaya giden sağlık görevlisi Aziz Yural keskin nişancıların hedefi oldu. Polislerin bilgisi dahilinde su vanasını açmak için giden belediye işçisi ve aynı zamanda üyemiz olan İrfan Uysal kolundan vurularak, kolunu kaybetti. Yine evinin önünde bulunan ve aynı zamanda yine üyelerimizden olan Mehmet Kaplan keskin nişancıların hedefi oldu. Ve üç gün boyunca kapısının önünde kaldı. Bodrum katlarında yaşanan vahşeti ise tarif etmek mümkün değil. Şırnak merkezde katledilen Eyüp Üstek ise son hedef oldu. Bunların yanında seçilmişler darbediliyor, heyetler ve basın mensupları Cizre’ye alınmıyor. Yani tüm bunların doğru anlaşılması gerekiyor. İşçi ve emekçiden tutun da seçilmişlere ve sivillere kadar herkesin hedef alınması gösteriliyor ki; tam bir topyekün savaş kararı alınmıştır. Tabi ki bu savaştan yine en çok işçi, emekçi, kadın ve çocuklar zarar görmekte. Biliyoruz ki bu savaşın maliyeti de işçi ve emekçinin sırtından karşılanıyor. Kesinlikle devletin bu politikası bu ülkeye huzur getirmez. Tam tersine bilinçte ve ruhta büyük ve telafisi zor bir kopuşa götürür. Bu yaşananların bir an önce bitmesi için tekrardan müzakere masasına dönülmesi gerekiyor. En son yaptığımız DİSK’in 15. Genel kurulunda da barışın sağlanması dışında başka bir şansımızın olmadığını vurguladık.
‘SENDİKALAR BARIŞ İÇİN MÜCADELE ETMELİ’
Şehmus Kaygusuz – Batman Petrol-İş Şube Başkanı:
7 Haziran öncesine kadar müzakere süreci devam ediyordu. Analar ağlamayacak deniliyordu. Halk tarafından kabul görülen bir süreç yaşanıyordu, ama gerçek yüzlerini 7 Hazirandan sonra gösterdiler.
12 Eylül’de de bu ülkede insanlar işkencelerden geçirildi, Kürt halkı büyük zulüm yaşadı ve askeri bir diktatörün yaptığı anayasa ile bu ülke yönetildi, hâlâ da bu anayasayla yönetiliyoruz. 90’lı yıllarda burada insanlar her gün faili meçhul cinayetlere kurban gitti, işkence gördü, evlerini bırakma zorunda kaldı.
AKP ise bütün bunları yaşayan insanları müzakere adı altında kandırdı. Kürt halkı bu sürece canı gönülden inanmıştı ve ciddi bir yaklaşım göstermişti. 7 Haziran seçimleri sonrasında bir savaş konsepti devreye konuldu, 90’lı yılların o kirli elleri bu dönem daha acımasız bir şekilde ortaya çıktı. Bu kirli eller ülkeyi bir kopuşa sürüklüyor. Açık söyleyeyim Kürtler halen birlikte yaşama duygusunu içinde barındırıyor ama AKP hükümeti birlikte yaşamayı ortadan kaldırmaya çalışan bir sistemi uyguluyor. Buna rağmen bizler demokrasi güçleri olarak müzakere sürecine dönülmesi konusunda görüşlerimizi ortaya koyuyoruz. Bizim Petrol-İş olarak Batman şubede iki bin 400 üyemiz var. Bütün işyerlerimizi dolaşıyoruz. Göreve geldiğimizden beri hemen hemen bütün üyelerimizle görüştük. Üyelerimiz burada yaşanan savaşa tepkili, barış istiyorlar, bu ülkenin daha huzurlu olması için de mücadele edeceklerini dile getiriyorlar. Emeği ile geçinen bütün insanların da barış istemesi gerekiyor; barış emeğiyle geçinen insanların ekmeğinin de büyümesi demek, insanların refah içinde yaşaması demek çünkü. Emekçiler kendi çocuklarına güzel bir gelecek bırakmak için de barış istemeli. Dedelerimiz, babalarımız yıllar önce bize barış içinde yaşayacağımız bir ortam bırakabilseydi bizler buülkenin daha büyümesi için daha farklı şeyler konuşuyor olacaktık.
Bütün insanların demokratik bir ülkede barış içinde yaşayabilmesi için emek örgütlerinin, sendikaların ortak mücadele etmesi gerekiyor. Ama maalesef bu şimdi sağlanamıyor. Farklı söylemler gelişiyor. Şimdi bir sendikacının çıkıp savaş dilini kullanması olabilir mi? Bu ülkede yaşayan insanların düşüncelerine, kültürlerine, inançlarına saygı göstermek gerekiyor. Bu hiçbir zaman ülkeyi kopuşa götürmez, daha çok zenginleştirir, daha çok güçlendirir. Ama sen insanları ötekileştirirsen, susturmaya çalışırsan, insanların birlikte yaşama duygularını kırarsın. Onun için AKP’nin bir an önce müzakere masasına dönmesi, Sayın Abdullah Öcalan ile tekrar masaya oturması gerekiyor. Bu savaş böyle devam ederse bundan herkes zarar görecek. Evinde oturan da, sokakta olan da, batıdaki de güneydeki de zarar görecek. Buna karşı olan herkesin bir araya gelmesi gerekiyor. Seslerini daha gür çıkartmaları gerekiyor. Bütün sendikalarında bu doğrultuda mücadele etmesi gerekiyor. Kesinlikle bu ülkeye barış gelebilmesi için hepimizin elinden ne geliyorsa yapması gerekiyor. Yoksa bu ülke çok kötü yerlere gidiyor. Biz de bundan sonraki süreçte de bu ülkede yaşayan insanların özgür, demokratik bir ülkede yaşayabilmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Evrensel'i Takip Et